Diyelim ki bir yayınevine yeni yazdığınız kitabı götürdünüz. Yayıncınızı kitabınızı basmaya ikna edeceksiniz. Sanılanın aksine yayıncınızı ikna edeceğini düşündüğünüz bazı cümleler kitabınızın reddedilmesine neden olabilir. Neden mi? – Senden ötürü…:)
Yeni yazar adayları genellikle yayıncılık dünyası hakkında hiçbir şey bilmiyorlar. Olaya çok romantik bakanlar, aşırı iddialı olanlar, kitabı bitince stand-by moduna geçenler yada çok para göz olanlar… Yayıncılık dünyasının gerçekleri ile karşılaşınca denizde vatoza çarpmış gibi hissetmemeniz için tüyolarım var.
1- “Benim kitabım best seller olacak”
Pek çok yazar kitabına çok emek harcar, kafasında büyük hayaller kurarak kitabına son noktayı koyar ve yayıncının karşısına çıktığında özgüveni çoktan tavan yapmıştır. Kitap fikri kendince şahanedir, harika bir iş çıkarmıştır ve bu ‘parlak’ fikirlere okurlar mutlaka bayılacaktır, bu sevinç dalgası ile yayıncıya edebileceği en büyük lafı eder, “Benim kitabım best seller olacak!” Da da da daaam. Bir dakika… Best seller derken kendinizi hangi kulvarda konumlandırdınız? En iyiler kulvarı! Yani o zaman Dan Brown da rakibiniz, Sabahattin Ali de… Stefan Zweig de rakibiniz Ahmet Ümit de… Gerçekten o kadar iyi misiniz? Şapkalar çıksın!
2- “Vallahi ticari olarak düşünmüyorum”
İkna etmenin bir diğer yolunun yayıncınıza ne kadar tok gözlü olduğunuzu göstermek olduğunu düşünebilirsiniz, “Kitabım para kazanmasa da olur, ben sadece bastırmak istiyorum” dediniz mi? Aman demeyin! Neden? Çünkü yayınevlerinin -her ne kadar başka öncelikleri olsa da aynı zamanda ticari kurumlardır. Kitabı çok satacak ve para kazanma ihtimali olan başka bir kitap varken neden sizin –kazandırmayan- kitabınızı tercih etsin?
3- “Ben yapacağımı yaptım, şimdi sıra sizde…”
Birçok yazar adayı kitabı yayın evine teslim ettiği an görevinin bittiğini düşünür. Bundan sonra kitabın tanıtımı, dağıtımı, satışı için her şeyi yayınevi yapacak, yazar ise köşesinde kendisine gelecek röportaj tekliflerini bekleyecektir… Öyle mi acaba? Bu eskiden öyleydi. Bazı marka olmuş ünlü yazarlar için hala durum bu ama yeni bir yazarsanız, henüz adınız bu alanda duyulmamışsa, yayınevi sizden iyi bir takım arkadaşı olmanızı bekler. İmza günlerine katılmalı, satış için her türlü tanıtım faaliyetine katılmalı, hatta belli durumlarda belli maliyetlere bile katılmalısınız.
4- “1000 çok az değil mi, 100 bin basalım”
Yayıncınız kitabınızı basmayı kabul etti ama 1000 tanecik basacağını söyledi. Hayal kırıklığı mı yaşadınız? Yayıncılar yeni yazarların kitaplarını -eğer kişi çok ünlü biri değilse veya kitabı çağ açacak bir içeriğe sahip değilse- makul adetlerde basmaya başlar. Bu genellikle 1000 adettir. İlk başta 10 bin veya 1000 bin baskıyı ancak çok ünlü yazarlar yapar. Kitabı basmak kolay, yeter ki satsın!
5- “Ne kadar ödeyeceksiniz?”
Yazar adayları kitapları yayınevine gittiği an, yayınevinin kendilerine ödeme yapmasını veya çok para kazanmayı bekliyorlar. Telif oranlarını duymak ise büyük hayal kırıklığı yaratıyor. Telif oranları eğer yani bir yazarsanız yüzde 8’den başlıyor, eğer Orhan Pamuk gibi ünlü bir yazar olmuşsanız yüzde 15’e kadar çıkıyor. Neden bu kadar düşük? Çünkü kitabın etiket fiyatının üzerindeki yüzde 50 dağıtımcıya gidiyor, o dağıtımcı bunun yüzde 25-30’unu kitabı satan kitabevine ödüyor. Yazarın payını çıktıktan sonra kalan yüzde 42 ile yüzde 35 arasındaki rakam yayınevinin eline geçiyor. Bu rakam ile de baskı maliyetleri, işletme giderleri, vergiler, editörlük, tasarım gibi bedeller ödeniyor. Yani bir kitaptan yazar olarak para kazanabilmeniz için kitabınızın çok satması gerek! Bu yüzden ilk etapta ödeme almak yerine kitabı okura tanıtmaya ne dersiniz?