sekstensogutuyorlar1

Cinsel isteksizliğin veya cinsellikten kaçma davranışının nedenleri arasında pek çok etken var. Ama başı, tiksinti duygusu çekiyor.

Elele Dergisi Eylül sayısında yayınlanmıştır. Telif hakları Doğan Burda Dergi Yayıncılık ve Pazarlama A.Ş.’ye aittir.

Cinsellik herkese keyif vermiyor, kimileri için sevimsiz bir aktiviteye de dönüşebiliyor. Dr. Patricia Schreiner yaptığı bir çalışma sonucunda cinsellikten keyif almayan bir grup insanın cinsellikten kaçma davranışının altında büyük oranda tiksinti duygusunun yattığı anlaşılıyor. Bu durum genellikle dile getirilmediği için de kronik bir hal alabiliyor ve işin cinsel hayatı, hatta ilişkileri bitirebilme noktasına getirdiği görülüyor.

Tiksinti problemini yaşayanlar ise genellikle kadınlar. Tiksinme eşin vücuduna, ten kokusuna, ağız kokusuna, cinsel organdan gelen kokuya, cinsellik sırasındaki nefes sesine, cinsel organların tuvalet işlevlerinin oluşuna karşı olabiliyor. Klinik Psikolog ve Bilim Doktoru Zafer Akıncı ise, “Bir kişinin kendinde cinsellikle ilgili tiksinti problemi var diyebilmesi için, bu tiksinti duygusunu durduramıyor yani kontrol edemiyor olması gerekir” diyor. Ayrıca bu duygu kişiyi cinsellikten uzaklaşma, kaçma davranışına itiyorsa bu problemden bahsedebileceğini söylüyor.

Peki tiksinti sorunu söz konusu ise buna nasıl bir çözüm bulunuyor? Dr. Akıncı, eğer tiksintinin gerçek kaynağı tespit edilebilirse sorunun çözülmesinin mümkün olabileceğini söylüyor ve ekliyor; “Bir erkek eşinin vücudunu annesinin vücuduna benzettiği için farkında olunmayan tiksinti duygusuyla eşinden uzaklaşabiliyor. Hatta bazı kişilerin tiksinti duygusundan kaynaklı cinsel hayatları bitme noktasına gelebiliyor. Bazen kişiler bu durumu fark etmeyebiliyor ya da kendilerinden bile saklayabiliyorlar” diyor.

Bir kişinin bu problemi yaşayıp yaşamadığı aslında kolaylıkla belirlenebiliyor. Dr. Akıncı, “Eğer eşlerden biri cinsel isteksizlik yaşadığında, eşi dışında başka uyaranlardan cinsel olarak etkileniyorsa cinsel tiksinti problemi olma ihtimali yüksektir. En kötü nokta da eşlerin birbirlerinden tiksindikleri şeyleri saklıyor olmaları. Çünkü ilişkide tiksinilen konu tek bir şeyken, saklanması sebebiyle kişi ‘beni beğenmiyor’ genellemesine ulaşabiliyor ve bu durum da sevgi de, güven de onarılması zor yaralar almaya başlıyor” diyor.

Akıncı’ya göre Dr. Joseph Murphy’nin yöntemi ile bu sorunu aşmak mümkün. “Tiksindiğiniz şeyi çok beğendiğiniz başka bir şey ile fiziksel olarak yavaş yavaş yaklaştırarak, tiksinti duygunuzda ve algınızda değişiklik yapılabiliyorsunuz. Beyin tiksinme odaklanmasını bu şekilde aşama aşama kırıyor. Dr. Joseph Murphy’nin algıda yer değiştirme yöntemiyle beyin tiksindiğiniz şeye karşı tamamen nötrleşene kadar iki şeyi yaklaştırma ve yan yana getirme davranışına devam ediliyor.”

Cinsellikle araya mesafe koyan fobiler
Bazı fobiler var ki, bunlar da insanı cinsellikten soğutuyor ve cinsel yaşama, haliyle de ilişkiye darbe indirebiliyorlar.

Çıplaklığımdan utanıyorum!
Jimnofobi, kişinin yaşamında ciddi zorluklar yaşatan bir fobi. Çocukken bize çıplaklıktan utanmayı öğretiyorlar. Bu bir ahlaki gelişimin temeli olabiliyor. Ancak bazı durumlarda çıplak kalma hem zorunluluk hem de kişinin kendini tanıması için bir öz farkındalık süreci. Dr. Akıncı, “Bazı olaylar sebebiyle kişilerin beyinlerinde çıplaklık durumuyla utanma duygusunun aşırı hali birleşince ortaya jimnofobi gibi ciddi bir problem çıkıyor” diyor. “Yani çıplaklıktan korkma, aşırı rahatsız olma, kaçma, görmek istememe gibi hayatı çok zorlayan problemli bir durum bu. Bazılarında ise jimnofobi, çok daha farklı bir sebebe bağlı olabiliyor. Psikolog Jennifer L. Hardstein’ın bir çalışmasında ‘Prenses Sendromu’ diye bahsettiği probleme göre kişiler beyinlerinde mükemmel vücut imajı oluşturduklarında, beyinleri bu kusursuz vücutlara aşırı odaklanıyor ve kendi bedenlerini beğenmemeye, kaçmaya, görmek istememeye başlıyor, özgüvenleri ciddi anlamda yıkılıyor. Psikolog Jennifer L. Hardstein’ın tanımladığı bu sendroma çoğunlukla çocukken izlenen çizgi filmler, oyuncak bebekler, sosyal medya paylaşımları etkili oluyor. Böylelikle kişiler kusurlu gördükleri bedenlerine karşı aşırı rahatsızlık duyuyorlar.”

Dr. Akıncı’ya göre bir kişide jimnofobi var demek için çıplaklıktan kaçma davranışının hayatını zorlayıcı hale getirmesi gerekiyor. Jimnofobi, çiftlerin cinsel hayatını bitme noktasına getirebiliyor. Çıplaklık fobisinin tedavisinde ise Dr. Sergio Machado’nun kullandığı imajinal sistematik duyarsızlaşma tekniği etkili sonuç verebiliyor. Dr. Akıncı süreci şöyle anlatıyor; “Bunun için öncelikle vücudun bazı yerlerini çıplak bırakıp aynaya öyle bakmak veya eşin yanında onun görebileceği şekilde öylece durmak gerekiyor. Böylece çok az olan çıplak bölge, aşama aşama artırılarak beynin çıplaklıktan aşırı rahatsız olması azaltılıyor. Bu, kişinin kendi çıplak vücut imajına alışana kadar devam ediyor.”
Bir de bunun tam tersi bir durum var. Çıplaklığı aşırı sevme, sürekli öyle dolaşma, aynaya sürekli çıplak kalarak bakma ihtiyacı başka bir psikolojik problemin habercisi.

Cinsellik hakkında konuşamıyorum
Bir de insanların cinsellikten konuşmaktan ya da konuşulmasından korkması hali var. Buna da erotofobi deniyor. Bu rahatsızlığı yaşayan kişiler, yanlarında cinsel içerikli konuşmalar yapıldığında aşırı tepki veriyor. Bu tepkiler konuşmaya karşı olabildiği gibi cinsel içerikli davranışlara, şakalara karşı da olabiliyor. Bu durum eşler arasındaki ilişkiye de ciddi zarar verebiliyor. Dr. Akıncı, “Bilimsel araştırmalar eşlerin birbirleriyle paylaştıkları yapıcı cinsel içerikli konuşmaların, şakaların eşlerin birbirlerinden cinsel olarak etkilenme düzeyini artırdığından bahsediyor. Yani cinsel içerikli konuşmalar eşlerin duygusal yaklaşımlarında önemli bir faktör. Oysa erotofobik tepkiler sadece cinsel içerikli fantezilerin konuşulması değil eşlerin birbirini cinsel olarak tanımakla ilgili tüm cinsel içerikli konuşmaları da kapsayabiliyor. Eğer bu konuşmalar yapılmazsa çoğu evlilikte ortaya çıkan, birbirinden duygusal olarak uzaklaşma hali oluşuyor” diyor. Erotofobik davranışlar cinsel konuşmalarla birleştirilmiş travmatik olaylar veya aşırı şartlandırılmış ayıp, yasak olgusundan kaynaklanabiliyor.
Dr. Akıncı bu sorunu Prof. Dr. Drogo Montague’ın ‘Cinsel Bilginin Sönümlendirme Etkisi’ adını verdiği bir yöntemle çözdüklerini söylüyor. “Öncelikli olarak erotofobik eş, diğer eşin desteğiyle internetten tıp hekimlerinin anlattıkları fizyolojik konuları dinleyerek işe başlamalı. Sonra bu dinlemeler giderek üroloji uzmanı gibi daha çok cinsel organların sağlıklarını anlatan hekim konuşmalarına kaymalı. Sonrasında ise bu dinleme faaliyeti sağlıklı cinsel ilişkiyi anlatan hekim konuşmalarına dönüşmeli. Eşler kendi aralarında da bu konuları yorumlamaya başladıklarında artık erotofobi düzelmeye başlamış olur. Bu yaklaşım kişinin cinsel içerikli konuşmalardan kaçınma davranışı tamamen sönümlenene kadar devam etmeli.”

Psikolojideki temel yaklaşım burada da geçerli. Yani bir şeyden aşırı kaçınma hali bir problem olduğu gibi o şeyi aşırı yapma isteği de bir başka problem. Hayatını sürekli cinsel mevzuları konuşma ile geçirmek, sürekli cinsel içerikli şakalar yapma isteği, sık sık cinsel içerikli fıkralar anlatma davranışı da başka bir psikolojik sorun olarak tanımlanıyor.

Şiddetten korkuyorum
Agrafobi, bir kişinin cinsel istismar, tecavüz, saldırı ya da cinsel şiddet içeren bir ilişkide bulunmaktan korkması hali. Burada sorun gerçekten herhangi bir tehdit oluşturan durum yokken, bu korkunun oluşması. Bu durum hayatı zorlayıcı hale getirebiliyor. Çünkü kişi bir asansörde ya da herhangi bir ortamda cinsel saldırı korkusu yüzünden bilmediği biriyle yalnız kalmaktan aşırı korkabiliyor ve yaşamını bu yönde yaşamaya başlayabiliyor. Böylelikle dışarı çıkmaktan, geç saatte eve dönmekten, tenha yerlere girmekten kaçma gibi davranışlarla hayatını aşırı düzeyde kısıtlamaya başlıyor.

Dr. Steven J. Seay’in araştırmaları, agrafobi yaşayan kişilerin çocukluklarında bir cinsel istismar travması olabileceğini söylüyor. Hatta agrafobinin bir travmatik yaşantı dışında, bir filmde ya da televizyonda cinsel şiddete tanık olan çocuklarda ve genç yetişkinlerde de zamanla oluşabileceğinden bahsediyor. Aslında bu bilimsel çalışma, son yıllarda sayıları çok artan vahşet ve şiddet filmlerinin yıkıcı, psikolojiyi bozucu etkisini de gösteriyor.

Dr. Akıncı, “Agrafobi, etkileri ve sonuçları itibarıyla ciddi sonuçlar doğurabilir. Bir uzman hekimden yardım almak ise en doğru seçim. Dr. David Feinstein’in bahsettiği bir yöntem bu fobiyi yaşayan kişilerde etkili sonuçlar verebiliyor. Tekniği uygulamak çok kolay. Kişiler bu travmayı hatırladıkları zaman, vücutlarının bazı bölgelerine yapacakları hafif vuruşlarla travmanın etkisini azaltabiliyor. Vücudun hangi noktalarına ne şekilde vuruşlar yapılacağı bilgisi ise internette mevcut. Bunun için internette EFT yazarak, uygulamaları görebilirsiniz. Travmatik düşünceler veya korkular aklınıza gelip sizi rahatsız ettiğinde hemen uygulayıp rahatlayabilirsiniz” diyor.

Kasaba.works Digital Agency