Armandine Lucie Aurore Dublin’in en büyük tutkusu yazmaktı. Çok ünlü yazarların sevgilisi oldu. Ama bir kadın olarak adını duyurması neredeyse imkansızdı. O da kendine “George Sand” takma adını buldu; erkekler gibi giyinip puro içiyor, sürekli edebiyat çevreleriyle iç içe yaşıyor ve kitapları ile olduğu kadar aşkları ile de gündemden düşmüyordu.
Armandine Lucie Aurore Dublin’in yani Gregore Sand’ın doğum hikayesi biraz karışık. Aurore’un büyükannesi Fransa kralının kuzeniydi, fakat gayri meşruydu. Paris’te doğdu. Soylularla filozofların olduğu bir çevrede yetişti. Babası yüksek rütbeli bir subaydı ve bir kazada ölünce babaannesi tarafından büyütüldü. Bu arada manastırda eğitim gördü. Manastır deneyiminin bıraktığı mistik izleri ise yaşamı boyunca taşıdı.
1822’de 18 yaşındaydı. Baron Casimir Dudevant’la evlendi ve bu evlilikten iki çocuğu oldu. Önceleri mutluydu ama evliliğinin 11. yılında radikal bir karar verdi; tekdüze ve sıkıcı bulduğu yaşamını değiştirmek istiyordu ve çocuklarını alarak Paris’e gitti.
Erkek gibi kadın
Davranışları zamanının göreneklerine hiç uymuyordu. Erkekler gibi pantolon giyiyor ve puro içiyordu. Yazar Jules Sandeau ve romantik şair Alfred de Musset ile ilişkisi dedikodulara neden oldu. Jules Sandeau ile birlikte yazdığı ilk romanında Jules Sand takma adını kullandı. Daha sonraki romanı ‘“Indiana” (1832) onun ikinci doğuşu gibiydi; çünkü artık Gregore Sand adını kullanıyor ve yazma serüvenine tek başına devam ediyordu.
Valentine (1832), Lelia (1833), ve Mauprat romanları da (1838) Indiana’nın hemen ardından geldi. Polonya asıllı ünlü besteci Frederic Chopin’le 10 yıl süren ilişkisi her ikisinin de yapıtlarını etkiledi.
Toplumsal kural ve geleneklere karşı çıkarak özgür bir toplumu; özellikle kadın özgürlüğünü savunan George Sand, 100 kadar roman yazdı. İlk romanlarında kendi yaşamını anlatıyordu. Tabii çok fırtınalı bir yaşantısı vardı. Döneminin ünlülerinden Prosper Merimee, Alfred de Musset, Frederic Chopin’in yanında pek çok erkekle birlikte oldu.
Sonraki romanlarında ise karakterler sıradan, yoksul insanlardı. Köy ortamında geçen romanlarının en tanınmışları; Şeytanlı Göl, Küçük Fadet ve kendi öz yaşam öyküsü Hayatım oldu.
Romanlarının çoğu mutlu sonla bittiği için yaşamın gerçeklerini görmeyi reddetmekle eleştirildi. Ölümünden sonra yapıtlarından birkaç tanesi dışında, geriye kalanların hepsi kısa sürede unutuldu. Ancak erkeksi tavırları ve fırtınalı hayatı ile “idol” kadınlardan biri oldu. 1876’da öldü.