gonulluluk

Türkçe, matematik, yabancı dil tamam… Ya insanlık, paylaşımcılık, gönüllülük? Çocuklarımızın bu değerli vasıfları hayatın olağan bir hali olarak yaşamaları için sorumluluk yine bizde…

Bebeğimle Elele Dergisi’nde yayınlanmıştır. Telif hakları Doğan Burda Dergi Yayıncılık ve Pazarlama A.Ş.’ye aittir.

Gönüllülüğün gönüllü elçisi İnal Aydınoğlu birçok vakfın kuruluşunda görev yapmış, derneklerin yönetimlerde yer almış bir iş adamı. Üniversitelerde, belediyelerin, kurumların düzenlediği konferans ve panellerde gönüllülüğü anlatıyor. Bu konuda kitapları da var. Aydınoğlu, insani değerlerin aslında kültürümüzde var olduğunun altını çiziyor öncelikle ve şunları söylüyor: “Türk milletinin özünde sevgi, şefkat, merhamet, misafirperverlik, cömertlik, aile bağı, insana değer vermek ve selamlaşmak vardır. Yani insani değerlerin tamamı özümüzde bulunur. Osmanlı vakıf medeniyetidir. Hala Vakıflar Başmüdürlüğü’ne kayıtlı 41 bin 500 tane Osmanlı döneminden kalma vakıf var. Yıllık 150 milyon euro gelir elde ediliyor bu vakıflar üzerinden. Yani özümüzdeki bu değerleri yeniden ortaya çıkarmamız gerekiyor.”

Tabii bu alanda bir gerileme yaşadığımız malum. Aydınoğlu, bu gerilemeyi de endüstri devriminden sonraki gelişmelere bağlayarak, “Pazarlama ve enerji talebi insanların üzerinde ağır bir baskı yarattı. Bunlar dünyayı kaosa sokuyor. Bu kaostan en çok gençler ve çocuklar etkileniyor. Üniversitede sınava dayalı bir sistem var, insani değerler pek verilmiyor. Çocukların dersi öğrenmesi şart değil, sınav tekniklerinde başarılı olan sınıfı geçebiliyor. Böylece ilimden, bilimden uzaklaşıp sonuca odaklanan bir gençlik oluşuyor. Bu sonuca odaklı gençlik kısa yollar arıyor, ‘sonuç için her şey mubahtır’ demeye başlıyor. Bunu söyleyen gençler değil, öncelikle anneler ve babalar elbette…” diyor.

Önce insanlık
İnal Aydınoğlu, okul seçiminden hayata bakışa kadar her şeyde insani değerlerin öne çıkması gerektiğini düşünüyor ve bir anısını aktarıyor: “Öğrencilerin okul seçmesindeki en büyük etken anne ve babaları. Onların okul seçerken en büyük kriteri ise mesleğin kazanacağı para oluyor. Üniversitedeki dersimde bunu anlattım, önde oturan bir genç kızımız, çok saygılı ve doğal bir şekilde, ‘Başka neye bakacağız hocam?’ dedi. ‘Mesleği sevmen, yapabilmen, orada çalışırken işi yük olarak görmeden çalışabilmen, orada kendini gerçekleştirebilmen önemli. Bunlar paradan daha kıymetli. Siz bunları yaparsanız para size akar, zorlandığınız meslekte para kazanamazsınız’ diye ekledim. Bu yüzden eğer gerçekten çocuklarının mutluluğunu istiyorlarsa anne-babaların önce maddeye olan bağlılıklarından kurtulması gerekiyor. Çocuklarını kendi hedefleri doğrultusunda zorlamaktan vazgeçmeliler. Bir insan kendisi olamazsa hiçbir şey olmaz. Oysa anne-babalar, çocuklarına kendileri olabilme imkanını tanımıyor.”

Öğretme, örnek ol
Aydınoğlu, çocukların güzel meziyetleri nasıl kazandığını şöyle anlatıyor: “Çocuğa verilecek en büyük zarar, çocuğa bir şey öğretmeye çalışmak ve ona nasihat etmektir. Ona ne öğretmek isterseniz isteyin tepki toplarsınız. Anne-babanın yapması gereken tek şey çocuklarına örnek olmaları… Ev bir sevgi, şefkat yuvası olmalı. İnsanların kendi özgürlükleri içinde yaşayabileceği, kendileri olabilecekleri bir bağlılık içinde yürümeli ilişkiler. Evlilik uzmanı bir arkadaşım, ‘Evlerin yüzde 85’inde bunların hiç biri kalmadı, sadece bağımlılık var. Ben bırakırsam o ne olur, o bırakırsa ben ne olurum diyerek oturuyorlar’ diyor. Odalar ayrı, televizyonlar ayrı, sohbet bitmiş. Böyle evlerde yetişen çocuk da böyle olur. Zaten toplum ve basın, şiddet ve öfkeden başka bir şey vermiyor insanlara. Çocuk bunu yaşamın doğal bir koşulu olarak görüyor. Adama nasılsın diye soruyorsunuz, ‘Hayat mücadelesi’ diyor. Hayat mücadele midir? Yaşanır.”

En sevdiğini ver
Aydınoğlu gönüllülüğün de öğretilerek elde edilemeyeceğini söylüyor ve ekliyor: “Doğuştan her insanın içinde sevgi, şefkat, merhamet, başkalarına hizmet etmek, düşeni kaldırmak, muhtaca yardım etmek gibi meziyetler vardır. Çocuk bunu anne-babasından görürse içindekini hemen ortaya çıkarır. Bu yüzden evde gönüllülük uygulamalarını görmesi, cömertliği evinde öğrenmesi gerekir. Evde yemedikleri yemeği hizmetçiye, kapıya gelen dilenciye veriyorlarsa çocuk bunu görür ve buna alışır. Oysa Hz. Muhammed diyor ki, ‘En sevdiğiniz şeyleri vermedikçe vermiş olamazsınız.’”

Çocuklar mı bencil ebeveynler mi?
Çocuklar bazen oyuncaklarını kimseyle paylaşmak istemez. Bu doğal bir dürtü mü yoksa aileden gelen bir öğrenilmişlik mi? Aydınoğlu’na göre çocuklar sadece oynamak ister ve oyun için her şeylerini karşılarındakine açarlar ama anneler eğer beslenme çantalarına koydukları yiyecekler için ‘Aman kimseye bunları ver’ derlerse çocuk bunu öğreniyor. Bir gün parkta yeğenimle oynarken karşıdan gelen çocuk topunu yeğenime attı, yeğenim de topu aldı ve koşmaya başladı. Çocuğun annesi feryat figan bağırmaya başladı ‘Kaptırma topunu’ diye… Bunlar yıkıcı şeyler. ‘Verme, kaptırma, sen sahip ol, sen ye’ gibi ifadeler çocuğa vermenin, paylaşmanın, cömertliğin önemini unutturur. Çocuk paylaşmanın doğal bir yaşam biçimi olduğu görgüsü içinde büyümeli. Bu görgü içinde büyümezse her gün biraz daha hasis olur. İnsanda sevgi, şefkat, merhamet derin olmasına rağmen, ondan daha derin nefs vardır, nefis de egoyu geliştirir. Ego ‘hepsi benim olsun’ der. Gönüllülük insanın huyudur, doğal yaşam biçimidir, ev ortamında bunu hissettirmek gerekir. Çocuklar bunları yapar, arkadaşları ile paylaşır.”

Tutumlu olsun, hasis değil
Aydınoğlu’na göre çocuklar sadece ebeveynlerinden değil, ev halkından da öğreniyor. “Evde yardımcı ya da akrabalar gibi diğer insanlar da varsa, onların da aynı gönüllülük davranışları içerisinde olması gerekiyor. Anne-babalar çocukların geleceğini kendileri oluşturmaktan vazgeçmeli, herkesin kendine göre yetenekleri var” diyen Aydınoğlu, şöyle devam ediyor: “Anne-babadaki yetenekler çocuğa geçmemiş olabilir, onlar kendi olamadıklarını çocukları yapsın istiyor. Paranın yaşam için bir araç olduğunu, çok da önemli olmadığını çocuğa öğretmek lazım. Tutumlu olmak başka, hasis olmak bambaşka. Bir insanın edinebileceği en kötü huy budur. Kendisi bile parasını yiyemez, harcayamaz. Her akşam Moliere’in Cimrisi gibi sadece parasını sayar.”

Gönüllülük eğitimi
Avrupa’da bu konudaki çalışmalar üniversiteler düzeyinde 1988 yılında başlamış. 1988’de Avrupa’da 388 rektörü toplanmış, ‘Biz öğrencilere, ilim, bilim, sanat öğretiyoruz ama insanlık, mutluluk öğretemiyoruz’ diyerek toplantının sonunda üniversitelere topluma hizmeti öğreten bir ders konulmasına karar vermişler. 1989 yılından beri Avrupa’daki üniversitelerde bu dersler başlamış. Amerika’da ise vahşi kapitalizmin yıkıntılarını insanlar üzerinden silebilmenin tek yolunun gönüllükten geçtiğini görmüşler. Bu yüzden birini işe alırken, özgeçmişinde gönüllü işlerde çalışıp çalışmadığına mutlaka bakılıyor. Aydınoğlu, “Başkasına yararı olmayan birinin bize de yararı olmaz diye düşünüyorlar” diyor.

Türkiye’de de 2006 yılında Yükseköğretim Kurulu (YÖK) ‘topluma hizmet uygulamaları’ adlı dersi eğitim fakültelerinin müfredatına eklemiş. 2012 yılında da bütün üniversitelere zorunlu ya da seçmeli ders olarak koyulması talimatını vermiş Şu an üniversitelerin yüzde 30’unda bu ders var. Diğer üniversitelerde de yavaş yavaş konulmaı bekleniyor. İnal Aydınoğlu, Gençlik ve Spor Bakanlığı’na bağlı Genç Gönüllüler Dairesi’ne danışmanlık yapıyor. Bakanlık, üniversiteler açılmadan iki ay önce bu dersin konulması konusunda üniversitelere mektup gönderiyor ve her sene 5-10 üniversite daha bu dersi müfredatına alıyor.

Çocuklara yönelik gönüllülük projeleri
Son dönemlerde gerek okullarda gerekse sivil toplum örgütlerinde çocuklara yönelik gönüllülük projeleri artış gösteriyor.

Fidanlar ağaca…
ÇEKÜL (Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı), doğal ve kültürel mirasın yaşatılmasında genç kuşakların rolüne inanıyor. Beyoğlu’ndaki ÇEKÜL Evi, çocukların bu konudaki bilinçlenmesini sağlayan mekanlardan biri… ÇEKÜL 7 Ağaç Ormanları programı, ÇEKÜL Evi’ni ziyarete gelen öğrencilerle bu mekanda paylaşılıyor. Doğa, insan ve kültür arasındaki bağı öğrenen çocuklar, isterlerse fidan bağışı yaparak, fiden dikim şenliklerine katılabiliyor. Okullarda yapılan ÇEKÜL Bilgi Ağacı eğitimlerinde ise doğadan öğreniyorum, tohumlarla yolculuk, suyun öyküsü, gezegenin eşikleri ve iklim değişikliği gibi konularda doğa ve insanın yaşamsal bağı anlatılıyor. Sivil toplum hareketine nasıl destek olabilecekleri, ilgilendikleri alanlarda toplumsal fayda için karşılıksız nasıl çalışabilecekleri de ÇEKÜL uzmanları tarafından anlatılıyor.

Dünyayı değiştirebilirim
Fide Okulları başta empati olmak üzere birçok sosyal ve duygusal becerinin öğrenilmesi ve gelişmesi için en güçlü argümanın toplum hizmeti ve gönüllülük olduğunu belirtiyor. Öğrencilerin bunu nitelikli şekilde deneyimleyebilmeleri için ise her eğitim öğretim yılının ikinci döneminde ilkokulda Türkçe ve hayat bilgisi, ortaokulda ise Türkçe ve sosyal bilgiler derslerinde ‘Dünyayı Değiştirebilirim Güncesi’ ile hazırlıyorlar. Bu güncede önce direkt ya da dolaylı şekilde gönüllülük, toplum hizmeti, farkındalık, sorumluluk, sivil toplum gibi kavramları çocuklara tanıtıyorlar ve bu konuyu daha iyi kavramaları için birçok soruya yer veriyorlar. Bu sorulardan yola çıkarak içerik oluşturuluyor, bir ders gibi onu zenginleştiriyor, çocukların dikkatini çekebilecek hale getiriyorlar. Bu günceyi derslerde işlerken okulda STK Tanıtım Günü düzenleniyor ve öğrenciler STK’larla tanışıyor, onların amaçları, projeleri hakkında bilgi alıyorlar. Daha sonra okul çapında seçim yapıyor ve öğrenci oyları ile belirlenen STK’ya proje üretip bağış kampanyaları ile yıl sonuna kadar destekliyorlar. Geçen yıl öğrenciler Koruncuk ve SERÇEV’i desteklemiş. Kurulan Fide Koşu Takımı/Fidelity Runners desteğiyle, 13 Mayıs 2017 koşulan Bozcaada Yarı Maratonu’nda Adım Adım aracılığıyla 247 bağışçıya ulaşılmış.

Kitap kardeşliği
Kitap okuma oranlarını arttırmak için çalışan Bookinton Sosyal Girişimi, kitaba erişimi olmayan herkese kitap götürmek için hastane ve köy okullarına kitaplıklar kuruyor. Baltalimanı Kemik Hastanesi’ne Deniz Naba Çocuk Kitaplığı’nı kuran Bookinton, Boğaziçi Soroptimist Kulübü işbirliği ile Sarıyer Belediyesi Gençlik Merkezi Ayazağa’da da bir kütüphane projesini hayata geçirdi. Talep üzerine Trabzon’daki Gökçeler İlkokulu’na, Oymaktepe İlkokulu’na ve Beşikdüzü Çeşmeönü Ortaokulu’na İstanbul’daki ilkokul ve ortaokullardan kitaplar, dergiler ve okul gereçleri toplanarak ulaştırıldı. Kitapların yüzde 70’ini tamamen yeni kitaplar yüzde 30’unu ise daha önce okunmuş kitaplar oluşturuyor. Şu an Marmara Üniversitesi Çocuk Onkolojisi ve Pediatri Servisi’ne kütüphane kurma çalışmaları ve SAGEM’lerin 11 merkezine kitap alımı sürüyor.

İnal Aydınoğlu Kimdir?
1978 yılından beri gönüllü çalışmalar yapıyor. “Gönüllülüğe gönül verdim, tüm yaşamım değişti, güzelleşti, sevinç, coşku, huzur doldu, bereketim arttı” diyor. 34 yıl hayatının ortalama yüzde 50’sini gönüllü çalışmalara ayırmış. Son altı yıldan beri ise yüzde 90’ını… Bu dönem içinde on bini aşkın gönüllü eğitti. Kadıköy’ün 14 mahallesinde gönüllü merkezleri kurdu. 3000’i aşkın gönüllüye Temel Gönüllü Eğitimi, Sevgi Eğitimleri, Gönüllü Liderliği, Hitabet ve Toplantı Yönetimi dersleri verdi. Marmara ve Maltepe üniversitelerinde lisans ve yüksek lisans öğrencilerine “Topluma Hizmet Uygulamaları” dersi veriyor. Bugüne kadar 10’u aşkın vakfın kuruluşunda görev aldı.

Bir cevap yazın

Kasaba.works Digital Agency