Almanya’nın ilk kez demokratik bir yönetime kavuşması ile yenilgi ve sefaletin (Birinci Dünya Savaşı’nda ağır bir yenilgiye uğramışlardı) bir araya gelmesi, çağdaş tarihin en büyük trajedilerinden biridir.

Düzeni korumak için ordunun desteğini kabul eden Sosyal Demokratlar, birçok komünist ayaklanmasını (bu arada Berlin ve Bavyera ayaklanmalarını) bastırdılar. 1919 başında Weimar’da doğrudan yönetme yetkisi Reichstag’a veren bir anayasa hazırlanması için serbest seçimlerde seçilmiş bir kurucu meclis toplandı. SPD Başkanı Fredrich Ebert, yeni Weimar Cumhuriyeti’nin başkanlığına seçildi.

Başbakanlığa getirilen Phillip Scheidemann da SPD, Merkez Parti ve liberal bir grupla koalisyon kurdu. Kısa süre sonra bu hükümet, Versailles Antlaşması’nın imzalanması kararını aldı. Versailles Anlaşması; Paris Barış Konferansı’nın Almanya’yı kabul etmek zorunda bıraktığı, yenilginin yükümlülüklerini saptayan bir antlaşmaydı. Almanya’nın önemli topraklarını, nüfusunu ve doğal kaynaklarını elinden alan ve büyük savaş tazminatları ödemeye zorlayan anlaşma onaylandı.

Almanya’da parlamenter demokrasiyi yerleştirme çabaları daha başlangıcında ciddi sorunlarla karşı karşıya kaldı. O kadar çok parti vardı ki -en az altı büyük ve çok daha fazla küçük parti- etkili bir yönetim sağlayacak istikrarlı koalisyonlar kurmak zordu.

Militan azınlıklar -aşırı solda komünistler ve aşırı sağda monarşi yandaşları ile ırkçılar- cumhuriyeti yıkma çabalarında kimi zaman kaba kuvvete de başvuruyorlardı. Bunların arasında en önemlisi. Adolf Hitler’in önderliğindeki küçük Nasyonal Sosyalist Parti’nin Bavyera’da iktidarı ele geçirme girişiminde bulunduğu 1923 Münih darbesi girişimi oldu. Her ne kadar başarıya ulaşmadıysa da sürekli huzursuzluklar ulusal hükümeti temelde tutucu olan orduya gittikçe daha bağımlı kıldı.

1923 en bunalımlı yıllardan biri oldu. Savaş tazminatlarının ödenmesi, zaten dört yılı aşkın süren savaşın iflasa sürüklediği ülke için ağır bir yüktü. Enflasyonun hızla yükselmesi karşısında Almanya 1922’de ödemeyi durdurdu. Bunun üzerine Fransa Ocak 1923’te Ruhr bölgesini işgal etti. Ruhr’daki fabrikalarda çalışan işçiler grev yaparak direndilerse de bu direniş enflasyonun yükselmesine ve dolayısıyla ekonominin çökmesine neden oldu.

Cumhuriyetçi siyasetçilerin en yeteneklisi olan Gustava Stresemann’ın Kasım 1923’te yeni bir parayı dolaşıma sokması ve Almanya’nın, Batı ülkeleriyle ilişkileri geliştirmesi sayesinde dış kredilerin ve tazminatların daha akla uygun bir takvime göre ödenmesinin yolu açıldı ve durum düzeldi.

1920’li yılların sonlarında Alman ekonomisi canlandı, siyasal çalkantı da yatıştı. Bu yıllarda Almanya’da önemli bir öncü kültür gelişti.

Kasaba.works Digital Agency