ebrudemirhan2kucuk

Ebru Demirhan ile Libros Yayınları’ndan “Bedenin Şifa Kapıları” kitabını çıkarması vesilesiyle bir araya geldik.  “Kendimizle nasıl sağlıklı iletişim kurarız, kendimizi nasıl iyileştiririz?” sorularından kaçınılmaz olarak mülteci sorununa, ülkemizde ayyuka çıkan çocuk tacizlerine ve sınırlarımızın neden ihlal edildiğine uzanan koyu bir sohbet gerçekleştirdik.  Neden bunlara maruz kalıyoruz dersiniz?

bedenin_sifa_kapilari

 

 

ebrudemirhankucuk

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yeni kitabın ilişkilerle ilgili nasıl bilgiler içeriyor?

Öncelikle organlar ve bedenimizin içinde olan sistemlerle iletişime geçme noktasında ışık tutuyor. Her bir organın ve her bir bedenin aktif noktasını en az üç duygu ve düşünce ile direkt bağı var. En az diyorum çünkü 20’ye çıkan organlar da var. Onlarla iletişime geçip bedeni sağlıklı tuttuğunuz zaman aynı şekilde sistemleri doğru işler hale getirdiğiniz zaman içimizdeki her şey dışarı yansıdığı için dışarıda da doğru ve güvenli adımlarla ilerleyebiliriz. Kitabımız en çok bu tarafa ışık tutar.

Biz idealde bir şey istiyoruz ve kendimiz için doğru olanın bu olduğunu düşünüyoruz. Ama bir de hayatın bir reel boyutu var. Reel boyutta çok fazla parametre var. Bunlarla denge nasıl kurulabilir?
Yine her şeyin insanın kendi içinden kaynaklandığını biliyoruz ve yaptığımız bütün çalışmalar bunu gösteriyor. İnsanın etrafındaki hiçbir şey kendisi kadar engel olamaz. Bir insan kendi gücünü doğru kullanmaya başladığında tüm engeller ortadan kalkar. Hayatın gerçeği dediğimiz kendimizi içine oturttuğumuz ve belki de sıkıştırdığımız şeylerden bazıları… Dünya üzerinde her şey var. Her şey aslında eşit oranda var. Biz bu eşitliğin çok farkında değiliz. İsteyen her istediğine her istediğinde ulaşabilecek güce ve alt yapıya sahip. Sadece kendimizi ne kadar sınırda tuttuğumuz ve ne kadar özgürleştirebildiğimizle ilgili bireysel çözümlere bakmamız gerek. Burada da bilinçaltı, ruh, duygu ve düşünce ile daha kompleks bir çalışmanın içinde var olup engelleri tanımakla yola çıkabiliriz.

 

Mesela mültecilerle ilişkimizi nasıl çözeceğiz? Ya da yaşadığımız savaşla ilgili sorunumuzu nasıl çözeceğiz? Ben her insanın tavır alması ve hayatında bununla ilgili karar vermesi gerektiğini hissediyorum.

Buna katılıyorum. Biz bunu yılbaşı seminerlerinde çok konuştuk. 2016’nın tüm dünya için konularından birisi mülteciler. Zor durumda olana ya da aidiyet sorunu yaşayanlara yardım etme gibi bir sürü duygusu var. Yine de en çok bizim sınırlarımızı ilgilendiriyor, çünkü bizim karasularımızda ölüyorlar. Özellikle çocuk ölümleri apayrı bir parametre. Bir ülke toprağında bir şeyler yolunda değilse bunu en çok çocuk ölümleri bize gösterir. Onlar kendilerini ruhsal anlamda uyanmaya feda eden varlıklardır.

Peki, neden burası, bu topraklar?

Anadolu alt alta yüzlerce medeniyeti barındıran bir toprak. Dünyada medeniyetin ilk başladığı alanlardan birisi ve verimi tartışılmaz bir alan. Fakat geldiğimiz süreçte Anadolu’nun verimi, gücü, kültürü unutulmuş ve es geçilmiş. Çok yüzeysel bir halk olduk. 2016 yılı kendi geçmişimizle ilgili iletişim kurmamız konusunda da çok önemli. Biz boşuna bu topraklarda ve bu zamanda var olmadık. Burada ilişki ve iletişim için çok kuvvetli bilgiler var. Anadolu’nun gücü uyanıyor ve diyor ki “Bu topraklar hiç kimseyi aç ve açıkta bırakmadı. Buna tekrar sahip çıkın.”

Bir bedel mi ödüyoruz?

Osmanlı’nın devşirme konularında ödemesi gereken bedelleri var. Sürdüğü, dışarıya attığı bir sürü insan… Bunların bedellerini başkalarına sahip çıkarak, bünyemize alarak ödeyeceğiz. Bu güzel bir hesaplaşma olabilir.

Güneydoğu’da yaşananların karşılığı ne?
Güneydoğuda yaşananların altında yine tarihler boyunca devam eden birbirini kabullenememe durumu var. Bu asla tek taraflı değil, her iki taraf için de çözülmesi gereken bir ilişki. Burada her şeyden önce kabul yok. Biri diğerini diğeri öbürünü kabul etmiyor. Kabul olmayan her yerde mesafe açılır ve açılan her mesafe şiddetle doğar. Bu her mesafe için karı koca, anne çocuk ilişkisi için de böyledir. Mesafe ne kadar açılırsa ses o kadar yükselir, fiziksel duygusal ruhsal şiddet o kadar alanda yer bulur. Aynı şey toplumlar ve kültürler için de geçerli.

Siz ne yapıyorsunuz çözüm için?
Biz kendi şifamızı kullanıp yüzlerde insan her gün akşam 21.00’de toplanıp şifa çalışıyoruz. Ne kadar katkımız olabilirse…

Sınır problemi yaşıyoruz. Bunu neye yormalıyız?
Bir sınır problemi varsa muhakkak kendi sınırlarımızı yorumlamamız gerekiyor. Bir ülkenin sınırı ile ilgili problem varsa içindeki herkesin alanı ile ilgili bir problemi var demektir. Biliyorsun ki tacizler, tecavüzler, ensest ilişki, çocuk istismarı çok yüksek. Alan korumakta problemimiz var. Ne kadın alanını ne çocuk ne de erkek kendi alanını koruyabiliyor. Bu da sınırımıza yansıyor. Bununla birlikte kabulde büyük sorun yaşıyoruz. Laik olan öbürünü kabul etmiyor. Dindar olan ötekini kabul etmiyor. Bu ayrım ve ayrılık arttıkça bölünme ihtimalimiz de artıyor. Çünkü aradaki mesafeye başkaları giriyor.

Politik tercih halka yansıyor ama tabii halkın seçimleri iktidarı belirliyor. Yani seçtiğimizi mi yaşıyoruz? Bunu seçmeyenler ne yapmalı?
Bizim söz sahibi insanlar olarak buna ne kadar izin verdiğimiz önemli. Hükümetler halkın duygularından beslenir. Hükümetteki insanlar öfke üretiyorsa ve halk da buna öfke ile cevap veriyorsa her şey yolundadır. Hükümet istediği cevabı almıştır. Aynı şey tam tersi sevgi ve anlayışla da olabilirdi, ne yazık ki şu anki şartlarımız böyle değil. Söz sahibi olan insanlar olarak sürekli öfke ile işin içine dahil olduğumuz için mevcut durumu canlı tutuyoruz. Bu yüzden nötr kanallara ihtiyacımız var. Besin kanallarını kesmeye ihtiyacımız var. Bunun için de toplumsal hareket gerekiyor.

 İzleyici kalan insanlar kendilerini korumak için kabuklarına çekiliyor. Bu doğru bir duruş mu?
Günlük hayatın akışının getirdiği sosyal, politik ve ekonomik sorunlar da var. Aslında biraz daha gemisini kurtaran kaptan modundayız. Ben de hep diyorum ki gemiyi en son fareler terk edermiş, ben bu gemide bir fareyim. Herkesin kaçış planları, kendimizi nasıl garantide alsak gibi planları var. Ne kadar doğru olduğunu sonuçlardan göreceğiz. Bu tavır şu an biraz dengeler, günlük hayatın devamını sağlar gibi görünüyor. Ben yine de en azından niyetlerle, sözlerle barışı destekleyen, dengeyi ve uyumu birleştirici tarafı desteklememiz gerektiğini düşünüyorum. Hiçbir şey yapmıyorsak, sözlerimizle rol almayı gerekli buluyorum.

 

Bir yanıt yazın

Kasaba.works Digital Agency