Çin Halk Cumhuriyeti ile Washington arasındaki ilk yakınlık Nixon döneminde yaşandı. Çin’i ziyaret eden ilk Amerika Başkanı olarak tarihe geçen Nixon, Şubat 1972’de Çinli lider Mao Tse-tung ile görüştü. Eski Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku ülkeleriyle Amerika arasındaki Soğuk Savaş, ilk defa Richard Nixon döneminde yerini “yumuşama” sürecine bıraktı. Ama Watergate Skandalı’nın patlak vermesi ile Amerika, tarihinde ilk defa bir başkanın istifasına da sahne oldu.
Çin’le yapılan tarihi görüşme
Richard Nixon 1972 yılında ikinci başkanlık kampanyasına başladığında popülaritesinin zirvesindeydi. Yüzde 50’nin üzerinde oy alan Nixon Beyaz Saray’da bir dört yıl daha geçirmeyi garantilemişti.
Vietnam sorununu çözmek için Çin Halk Cumhuriyetini Sovyetler Birliği’ne bir karşı bir koz olarak oynama stratejisi onun dehasının bir ürünüydü ve bu politikada başarılı olmuştu. ABD askerleri, Güneydoğu Asya’dan çekildiklerinde komünizm yayılmadı ve Vietnam’da sıkıştı kaldı. SSCB ise, bu strateji sayesinde doğu sınırlarının güvenliğinden artık emin olamazdı. Çin SSCB’nin destekçisi değil, ABD ile birlikte hareket edebilecek bir güç haline gelmişti.
Çin ile gerçekleştirdiği yakınlaşma nedeniyle ABD, SSCB ile ilişkilerinin bozulmamasına da ayrıca özen gösterdi. Nükleer başlıklı füzelere ilişkin konularda gelecekte başlatılması planlanan müzakerelerin alt yapısını kurdu. Nixon ABD’nin çıkarlarını dünya çapında kovalaması gerektiğine inanıyordu. Amerikan dış politikasına realist bir bakış açısı getirmek suretiyle, bu çıkarların akılcı bir çerçevede değerlendirilmesini sağladı. Uzun dönemli planlar ile istikrarlı tutumlara önem verdi.
Nixon’ın bu tutumu ABD-Batı Avrupa ilişkilerine de yansıdı. O, ABD, İngiltere ve Fransa’nın (özellikle ilk ikisinin), özel ilişkilerinden kaynaklanan ortak siyasetler izlemeleri gerektiği kanısındaydı. Ancak bu ortak siyasetlerin, diğer başkanların aksine doğrudan ABD tarafından değil, taraflar arasında sık sık diizlenlenecek görüşmeler sonucunda saptanmasının daha uygun olduğu görüşündeydi. ABD ile İngiltere arasında özellikle 80’lerde gerçekleştirilen yakınlığın temellerinde Nixon’ın bu görüşleri aranabilir.
Muhafazakar ve tam bir komünist düşmanı olan Nixon, siyaset yaşamının ilk yıllarını ABD Senatosu ve diğer önemli kumrulara sızdığını düşündüğü komünist SSCB ajanlarını ortaya çıkarmaya çalışarak harcadı. O yıllarda antikomünizm hala prim yapıyordu. Nixon bu primlerin, siyaset merdivenlerini hızla tırmanması için gerekli olduğunu düşünüyordu. Zaman komünizme karşı savaş dönemiydi. Eishenhower’ın yardımcılığı görevinde, antikomünist tutumları doruk noktalara vardı. SSCB Komünist Parti Genel Sekreteri Kruşçev’in New York ziyareti sırasında ona kapitalizmin ne denli iyi bir ekonomik sistem olduğunu anlattı.