1967 savaşı sonunda nasıl Araplar, Filistin komandolarını İsrail’e karşı bir yıpratma savaşının vasıtası olarak kullanmaya karar verdilerse, 1973 savaşının sounda da petrolü İsrail’e karşı değil, fakat Batı’ya karşı siyasi silah olarak kullanmaya karar verdiler ve bunun sonucunda da bütün dünyada bir petrol krizi ortaya çıktı.
Aslında, 1973 petrol krizi doğrudan doğruya 1973 Arap-İsrail Savaşı’nın sonucu değildir. Bu savaş sadece krizi hazırladı. Yoksa üretici ülkeler için petrol problemleri yıllardan beri vardı. OPEC (Organization of Petroleum Exporting Countries- Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü) 1960’ta kuruldu. OPEC’in kuruluş amacı başta petrol fiyatlarının belirlenmesi olmak üzere ortak sorunları çözmekti. OPEC kurulduğunda neredeyse bütün petrol üreticisi ülkelerde petrol kaynakları Batı teknolojisi gereği, Batılı ve Amerikalı petrol şirketlerince işletiliyordu. İkinci önemli neden de ham petrol fiyatının Ortadoğu petrolleri için varili 1.80 dolara kadar düşmüş olmasıydı.
1970’li yıllardan itibaren Ortadoğu ülkelerinde petrol şirketlerine el koyma eğilimi başladı. Mesela Irak 1972’de Iraq Petroleum Company’yi tamamen millileştirdi. İran da 1973’te aynı şeyi yaptı.
1967 Arap-İsrail savaşı sonrasında petrolün Batıya ve Amerika’ya karşı siyasal bir silah olarak kullanılabilmesi için OAPEC (Organization of Arab Petroleum Exportting Countries-Petrol İhraç Eden Arap Ülkeleri Örgütü) kuruldu. Fakat beklentileri gerçekleşmedi; çünkü Batı’nın ve Amerika’nın tek petrol kaynağı Ortadoğu değildi. Petrol ambargosunda dayanışmayı sağlamak hem zordu hem de zaten fiyatların düşük olduğu bir dönemde bu gelirden mahrum kalmak Araplar’ın göze alabileceği bir risk değildi.
Batı ve Avrupa üzerinde baskı yapabilmek için iki yol vardı: üretimi kısmak veya fiyatları yükseltmek. Üretimi kısmak endüstrisi enerji bakımından petrole bağlı olduğu için sert tepkilerle karşılanabileceğinden fiyatların yükseltilmesi yoluna gidildi. Bu yöntem başarılı oldu ve petrol fiyatı bir yıl içinde dört misli arttı.
Bu fiyat artışı Batı Avrupa ve Japonya’da paniğe sebep oldu. Ortak Pazar 6 Kasım 1973’te yayınladığı bildiriyle İsrail’in 1967’de işgal ettiği topraklardan çekilmesini ve her devletin egemenlik, toprak bütünlüğü ve bağımızlığı ile
“Güvenlikli ve tanınmış sınırlar içinde” barış içinde yaşama hakkına saygı göstermesi gerektiğini ilan etti. Japonya’da Araplardan yana tavır aldı. İngiltere ise Ortadoğu ülkeleri için ilan ettiği silah ambargosunu İsrail’e yönelik bir şekilde değiştirdi.
Amerika’ya uygulanan sert ambargo ise sert bir tepkiyle karşılandı ve ambargonun Batılı devletlerin ekonomisini çökertecek duruma gelmesi halinde silahlı müdahale ihtimali bile gündeme geldi.
Arapların bu petrol silahına karşı Amerika’nın başvurduğu ikinci yol da Avrupa İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı çerçevesinde; Japonya, Türkiye, Avusturya, İsviçre, İsveç ve Norveç’in katılmasıyla Milletlerarası Enerji Ajansı’nın (International Energy Agency) kurulması oldu. Bu kuruşun amacı; enerji ve özellikle petrolün sağlanmasında, kullanılmasında bir işbirliğini, dayanışmayı ve ortak planlamayı gerçekleştirmekti. Bu planlamalarda en az 60 günlük petrol stokuna sahip olması prensibi kabul edildi ve ardından bu stok miktarı 90 güne çıkarıldı. Petrol sıkıntısı durumunda da üye ülkelerin birbirine yardım etmesi kabul edildi.
Petrol krizinin 1973-74’te Batı’da yaptığı ilk şoktan sonra, OPEC ülkelerinin ham petrol fiyatlarına her altı ayda bir zam yapmaları rutine dönüştü ve sıkıntı kısa sürede atlatıldı. Çünkü sanayi ülkelerinin korktuğu üretimin azalmasıydı. Ancak artan petrol fiyatları sanayi ürünlerine ve teknolojilere yansıdı.