babalargunu2

Farklı kurum ve kuruluşlarda “Anne Baba Okulu” eğitimleri veren Uzman Psikolog Dilek Karabey’e hem baba olma psikolojisini hem de pandemi sürecinde babaların kaygılarını nasıl giderebileceğimizi sorduk.

Baba rolü birkaç nesilde çok değişti. Psikolog gözüyle bu değişimi anlatır mısınız?
Eşlerin hayattaki rolleri ve konumları değiştikçe, ebeveyn rolleri de aynı oranda değişti. Geleneksel roller yerini, en az anne kadar, babanın da çocuklarıyla daha fazla zaman harcadığı, çocuk bakımıyla kendi arzularıyla sorumluluk aldıkları bir döneme bıraktı. Yeni nesil baba modeli, eski geleneksel anne ve baba rolünün bir harmanı oldu.

Türk toplumunda erkekler baba olmaya hazır mı? Yoksa bilinçlenmek şart mı?
Yeni nesil baba ve baba adayları artık daha bilinçli ve planlayarak, düşünerek ve istediğinden tam emin olarak ebeveyn olmayı tercih ediyor. Bu çok umut verici çünkü bilinçli ve isteyerek anne-baba olmak bir çocuğa verilebilecek en büyük armağan.

Babanın çocuklar üzerindeki etkisi ne?
Çocuğun hem duygusal hem sosyal hem de bilişsel gelişimi üzerinde babanın etkisi çok büyük. Kız çocukları için babayla kurulan bağ, karşı cinsle kurulan ilk iletişim ve modeli temsil ederken, erkek çocuklar için baba, gelecekte şekillenecek bireyselliği için önemli bir rol model. Baba ile kurulan yakın bağ, sağlıklı iletişim, çocuğun bireyselliği ve özgüveni açısından da önemli.

Anne-baba okulu kurmaktaki amacınız neydi?
İstek Vakfı Okulları anaokulunda beş yıl psikolog olarak çalıştım. Gözlemlediğim anne, babaların soru ve sorunları, özel bir durum içermiyorsa, genel hatlarıyla aynı endişe, kaygı ve beklentileri kapsıyordu.

Eğitimlerde, ebeveynliğin sadece çocukla kurulan bağ anlamına gelmediğini, sağlıklı ve mutlu birer anne-baba olabilmek için öncelikle sizin kendinizi iyi tanıyıp, duygusal ve sosyal anlamda iyi beslemeniz gerektiğini vurguluyorum. 10 yıldır verdiğim bu eğitimler, ben de anne olduktan sonra çok evrildi.

Erkeklerin eş, baba olma rolleri ve toplumsal rolleri onları nasıl etkiliyor?
Bu sorudaki her bir rol, erkek ya da kadın fark etmeden toplumsal cinsiyet kavramı üzerinden değerlendirilebilir. Toplumsal cinsiyet beklentileri, toplumların inanışları, kültürleri, alışkanlıkları ve değerleri üzerinden şekillenen ve bireylere yüklenen sorumlulukları kapsar. Toplumumuzda erkeklere yüklenen sorumluluklar oldukça ağır. Erkek evini geçindirmeli, eşinin ve çocuklarının tüm sorumluluklarını yüklenmeli, ailesinin karşılaşabileceği her zorlukla mücadele etmeli etiketiyle bütünleşir.

Bu durum yeni nesillerde törpülenmeye başladı. Eşler arasındaki iş bölümleri, ‘hayatı sürdürme’ mantığından çıkıp ‘hayatı paylaşma’ üzerine yeniden şekillendi. Eşler kendilerini daha anlaşılır ve rahat hissetmeye başladı. İlişkilerde bu ritmi yakalamanın da ancak, yeniliğe ve kendini geliştirmeye açıklık ve eğitim düzeyiyle orantılı olarak fayda sağlayabileceğini söyleyebilirim.
Erkek figürünün üzerine yapmış olan baskın sorumluluklarının azalması hem bireysel olarak hem sosyal varlık olarak çevresindeki kişilere de daha fazla yarar sağlayabildiği söyleyebiliriz.

Babaların omuzlarındaki yük çocuklarını, ailelerini de etkiliyor. Bir denge kurulması ve herkesin birbiri ile empati yapabilmesi açısından sizin tavsiyeleriniz neler?
Mutlu bir birey, mutlu bir eş, mutlu bir eş, mutlu bir ebeveyn ve yalnızca mutlu bir ebeveyn mutlu bir çocuk yetiştirebilir. Babanın üzerindeki yükler ne kadar fazlaysa, o ölçüde çevresine fayda sağlaması zorlaşıyor.

Eş olmak birbirini tamamlamak, hayatı paylaşmak demek. İyi bir eş ilişkisi sağlıklı iletişimle başlıyor. İnsanoğlu doğası gereği anlaşılmak istiyor. Anlaşıldığını hissettiği noktada sağlıklı bir ilişki kurduğunu düşünüyor. Bu sebeple, özellikle eşlere verebileceğim en etkili tavsiye, birbirini dinlemeleri. Eşlerin duydukları kaygıları, çaresizlikleri, korkuları ve hissettikleri mutluluklarını, hayallerini paylaşmaları kişileri birbirlerine yakınlaştırdığı gibi, yüklerini de hafifletir. Empati kurmak, karşıdaki kişiyle aynı fikirde olma zorundalığında olmaksızın anlamaya çalışmak, emek ister.

Bu ebeveyn ve çocuk ilişkisi için de geçerli. İletişim konuşmakla değil, öncelikle dinlemekle başlıyor. Yetişkin ilişkilerimizde gerektiği kadar çocuklarımızla kuracağımız sağlıklı bağın temeli de sağlıklı iletişimde yatıyor.

Pandemi sürecinde firmalara ebeveyn rolünü yönetme eğitimleri verdiniz. Bu süreçte babalar neler hissetti?
Pandemi sürecini farklı yapan belirsizliklerle dolu olmasıydı. Din, dil, ırk, kültür farkı gözetmeksizin dünya üzerindeki her bir birey aynı duyguları yaşadı. Daha önce hiç kaygılanmadığımız konularda dahi kaygı hissettiğimiz bir dönem. İlk defa kendimizi ölüme bu kadar yakın hissettik, ilk defa çocuklarımızın eğitim hayatlarıyla ilgili bu kadar kaygılandık, belki de ilk defa iş hayatımızla ilgili endişelerimiz bu kadar yoğun oldu.

Pandemi süresince babaların çocukları için endişe düzeylerinin arttığını gözlemledik. Babalar belirsizlikler sonucunda hem anlık hem de geleceğe dair planlarının zarar görüp, görmeyeceği konusunda zorlandı.

Normalleşme sürecinde gerçekten normalleşebildik mi?
Normalleşme dönemi de belirsizliklerle dolu, sadece anda kalarak, uzun vadeli planlar yapmayarak doğru yönetilebilecek bir dönem. Bu sebeple kaygılardan bir anda kurtulmak imkânsız.
Normal kelimesi, toplumsal olarak benimsenmiş davranışların yapılması anlamına gelir. Ancak çoğu davranışın yapılması uygun olmadığından, bu döneme ‘yeni düzen’ demek daha doğru bir tabir olabilir. Normalleşmek için daha çok erken, sadece durumlara alışmaya, ayak uydurmaya çalıştığımızı söyleyebilirim.

Kaygı seviyesini aşağı çekebilmek için önerileriniz neler?
Kaygı kişiye güvende olmadığının mesajını veriyor. Kaygı seviyesini azaltabilmek için kişinin kendi yeterlilikleri üzerine odaklanması gerek. Kişi kendi yeterliliğini geliştirdiği noktada kendini daha güvende hissediyor. Bu nedenle, kendinize zaman ayırmanızı ve bu zamanı, kendinizi geliştirebilecek alanlarla doldurmanızı öneririm.

Bu süreci daha kolay atlatmak için film, kitap veya oyun önerileriniz var mı?
Bu süreci herkes farklı yaşadı. Kişilerin geçmişi, aile yapıları, bu durumu ve kaygı düzeylerini belirlemede rol oynadı. O yüzden net bir öneride bulunmak yerine, ailenizle birlikte, yaşanılan süreçleri imkân dahilinde konu dışı bırakarak sohbet etmelerini, tüm ailenin birlikte izlemekten veya oynamaktan zevk alabileceği aktivitelere yönelmelerini tavsiye ederim.

İnstagram hesabımdan bana iyi gelen, farklı alan ve konularla ilgili, farklı yaş grupları için, kitap, oyun ve film tavsiyelerim var. Takip etmek isteyenlere orada önerilerimi bulabilir. Bana @pskdilekkarabey instagram hesabından ulaşabilirler.

Dilek Karabey Kimdir?
İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikoloji bölümünü bitirdikten sonra yüksek lisansını Okan Üniversitesi’nde Sosyal Gelişim üzerine tamamladı. Çapa Tıp Fakültesi’nde Bağımlılık eğitimi alıp iki sene bağımlı danışmanı olarak çalıştı.

İstek Vakfı Okulları’nda beş yıl anaokulu departmanında psikolog olarak görev yaptı. O süre zarfında ‘Anne-Baba Okulu’ eğitimi hazırlayıp, ebeveynlere eğitimler verdi. Halen farklı kurum ve kuruluşlarda bu eğitimleri ve firma ihtiyaçlarına yönelik özel eğitimlerini sürdürüyor.

Bir cevap yazın

Kasaba.works Digital Agency