memisoglu

Onu Ali Desidero ile tanıdık, “Burası Türkiye, yok öyle!” deyişiyle fenomen oldu. Sonra Vay Başıma Gelenler, Gönül Hırsızı, No Ofsayt, Kutsal Damacana 2, Hayatımın Kadınısın filmleri ile beyaz perdede gördük onu…. Kurtlar Vadisi’nin Poyraz’ı, Kertenkele’nin Deli Kenan’ı Yıldırım Memişoğlu, hakikaten Türk televizyon tarihinin gördüğü en renkli kişiliklerden biri!

Harper’s Bazaar Men ekinde Haziran 2015’te yayınlanmıştır. Telif hakları Turkuvaz Dergi Grubu’na aittir.

Yıldırım Memişoğlu ile The Marmara’nın kırmızı koltuklu lobisinde buluşuyoruz, şu Ali Desidero reklamı beynimde o kadar yer etmiş ki, gidene kadar “Aliiiii, Ali Desideroooo” jingle’ını söyleyip durdum, sanki çocukluğumdan bir arkadaşımla yada mahallemizin abisi ile buluşacakmışım gibi… Yabancı değil yani daha gitmeden… Önce koltukların iriliğinden göremiyorum, koltukların birinden “Mürseeeeeeeel” diye bir ses yükseliyor. Evet! Çok net! Bu bizim mahallenin delikanlısı!
Sahici bir adam o! Elimi kuvvetlice sıkıyor, hemen çay-kahve söyleniyor, birkaç kahkaha patlatıyoruz. Gürültüden kaçmak için Tutti Restaurant’ın yanındaki toplantı odasına geçiyoruz. Dövecekmiş gibi bir bakışı var, takılıyorum, “Allah böyle yaratmış, yapacak bir şey yok” diyor. “Nerden mezunsun?” sorusuna da cevabı net, “Hayat okulundan…” Ne istediğini biliyor, hayatı ‘kendi gibi’ yaşadığı belli… CV’sine değil ‘anılarına’ ekliyor yaşadıklarını… Sorduğum bazı sorulara gülerek “bu halka açık değil” deyip geçiştiriyor fakat her konuda çok açık! Bazı erkeklere ‘yaş’ yakışır ya, ona epey yakışmış, hem olgun hem çocuksu olmayı güzel harmanlamış bünyede… Bir de hayat karşı ne kadar sertse kadınlara karşı da o kadar yufka yürekli…

Esas mesleğiniz ne?
Güvenlik işi yapıyordum. Yaklaşık 30 yıldan beri. 22 yaşında başladım. Amerika, İngiltere, İspanya, Almanya gibi bu konuda otorite olan ülkelerin hepsinde eğitimler aldım. Zaten bu yüzden sıradan bir oyuncu değilim. Oynadığım karakterlerin daha fazla öne çıkıyor olmasının sebebi, onların bana çok tanıdık tipler olması. Asker, polis, illegal tipleri de aile babasını da iyi oynarım.

Sizi diğer oyunculardan farklı kılan donanımlarınızı merak ettim şimdi…
Ateşli silahlar eğitmeniyim. Boş el ile dövüşme uzmanıyım. Türkiye’de Kick Boks Federasyonu’nun kurucusuyum. Röportajı kaç sayfa yapacaksınız bilmiyorum ama hepsini saymak sayfalar sürer…

Ali Desidero olarak akıllara kazındınız. Sizi kim keşfetti?
Lale Taran. 1993 yılında Swiss Otel’in altındaki gece kulübünde güvenlik müdürüydüm. Gece kulüplerinde mayo ve iç çamaşırı defileleri yapılır ve ajanslar gider gelirdi. “Seni manken yapalım” dediler. Çirkin adam lazımmış. Hemen birkaç fotoğraf çektiler. En çirkin olarak beni beğendiler.

Bayağı sükseli bir karakterdi değil mi?
O reklamı hiçbir şey yapmadan şimdi oynatsınlar, şimdi de ürüne tavan yaptırır. Çok samimi bir karakterdi. Herkes kendinden bir şeyler buldu. Mahallede öyle birini istersin, herkes de öyle biri olmak ister. Bu yüzden çok sevdi insanlar.

Ali Desidero’dan sonra hemen oyunculuk süreci başladı mı?
Hayır. Güvenlik işiyle fazla haşır neşirdim. Tekliflerle çok ilgilenmedim. Zaten 1995 yılında kendi güvenlik şirketimi kurdum. Uzmanlık alanım üst düzey yöneticiyi koruma programları. Teklif gelmedi değil, aksiyon adamı olduğum için nasıl bir aksiyon yapacaklarını sordum, cevaplardan tatmin olmayınca projeleri geri çevirdim ama Uğur Yücel film teklifi yapınca kabul ettim. Çok da iyi yaptım. Uğur Yücel ve Türkan Şoray gibi önemli kişilerle çalışma fırsatı buldum. Bu da anılarıma eklendi. Ben CV olarak değil tecrübe olarak bakıyorum. Ondan sonra birkaç sinema filmim oldu.

Kurtlar Vadisi’nde de Poyraz’ı canlandırdınız. Nasıldı?
Kötü ve şerefsiz bir karakter. Çok fenomen bir karakter oldu. Vuran kıran asan kesen… İyi de yazmışlar. Ben de üzerime iyi giydirdim. Şu an da Kertenkele dizisinde oynuyorum. Kurtlar Vadisi’nde bir gözüm kördü, burada da felçli bir adamı oynuyorum. Ya körüm ya topalım diye tekerleme yaptım kendime… (kahkahalar)

Kertenkele’deki Deli Kenan rolü hayli zor. Nasıl hazırlandınız?
Diziler her ne kadar fason yapılan işler olsa da ben hayatımda hiçbir şeyi fason yapmıyorum.
Bir terapistim var, “Abi dedim, beyninin sol tarafı intihar etmiş bir adamı oynayacağım, felçli bir insan nasıl yürür, nasıl hareket eder?” Sağ olsun o da bana gösterdi. O sakatlığı devam ettirmek kolay değil. Profesyonel yardım aldım. (Bu arada kolu hemen bükülüyor felçli gibi) Bak, şimdi konuşurken bile hemen role girerim, hemen kolum o şekle girdi… (kahkahalar)

Set ortamı nasıl? Çalışma arkadaşlarınızla aranız nasıl?
Benimki iyi, onlara sorun!

Şüphelendim şimdi…
Öyle zamanlar oluyor ki 16 saat settesin. Çok iyi olman insansan mümkün değil. Keman teli gibi gerildiğimiz yada çok eğlendiğimiz zamanlar da oluyor. Sabah 05.00 olmuş, birbirimizin gözünün içine boş boş baktığımız olmaz mı? Olur! Kurtlar Vadisi çok meşakkatliydi. Ciddi yorucuydu. Çatışma sahneleri gece çekiliyor. Sabah gün doğduğunda iş bitiyor. Burada daha soft.

Oynamak istediğiniz, hayalini kurduğunuz bir rol var mı?
Bir şeyin hayalini kurmuyorum. Önüme gelen hikayede empati yapıyorum. Benim oyunculuğum biraz oradan. 50 yaşındayım söylemesi ayıp. Çok geniş skalada bir hayat yaşadım, hala da yaşıyorum. Bana bir hikaye getirdiklerinde “zaten ben bunu yaşamıştım” diyorum. Beyin cerrahı rolü gelirse onu yapmışlığım yok, belki onda zorlanırım. Tabii bir de rolünüzü yaparsınız ama monitörde sizi gören yönetmeniniz. İyi bir yönetmenin elinde olmanız lazım.

Kendinizi nasıl anlatırsınız?
Mudiyimdir. Ruh halim duruma göre çok değişir. Yaş 50’ye geldikten sonra bir rahatlıyorsun. Ondan sonra daha rahat dile getiriyorsun bazı şeyleri… Defolarımı da çok rahat söyleyebilirim. Ukalalıklarım da vardır. Benimle ilgili bir fikriniz olması için benimle biraz mesai geçirmeniz gerek. Yoksa benden korkarsınız.

İşe yaklaşımınız nasıl? Çok titiz misiniz, mükemmeliyetçi misiniz?
Ben istemediğim bir şeyi çok şükür yapmak zorunda kalmadım. İstemediğim bir şeyi de yaptıramazsınız. Bunun ucunda ne olduğu önemli değil. Küçüklüğüm annemin bana “yapma” demesiyle, benim de yapmamla birlikte sopa yememle geçti. Şu anda yaptığım işle ve yaptığım her şeyle çok barışığım ve hayatta her şeyde yürür giderim. Hayattan iki beklentim var; huzurum ve sağlığımın yerinde olması. Araba alayım, apartmanım olsun asla değil.
Şu anki işimde gayet iyiyim. Severek yapıyorum. Eğleniyorum. Eğlenmiyorsam keyfim yerinde değilse herkes farkına varır. Keyfim yerindeyse de herkesi kırar geçiririm. Maymunluk yaparım, hiç de imtina etmem.

Sevdiğiniz huylarınız ne, sevmedikleriniz ne?
Sevmediğim huyum sonucunun ne olduğuna bakmamam. Aslında sevmediğim huyum da değil. Benim sevmediğim huyum yok ya… Ben memnunum kendimden. Belki etrafımdakilerin benim sevmedikleri huylarım vardır. O da onların sorunu…

Tuhaf bulduğunuz özelliğiniz var mı?
Birçok insana göre fazla kibarlık tuhaf gelebilir, tevazu gösteririm. Bir sürü cahil bunu gerçek sanır. Tuhaflık olarak söylemiyorum ama huylarımdan biri… Yetiştiğim ortam gerçek anlamda fiziksel olarak hayatta kalma ile ilgili bir yerdi. O yüzden özgüvenim yüksektir. Sette konservatuara gitmiş adamlar var. Onlara ayıp olmasın diye tevazu gösteririm ama oyunculuğum nereden? Basit bir şey anlatayım. Adam silah çekip alnıma dayamış, “vururum seni” diyor. Korkudan ölürken “Nasıl yapacaksın onu?” diye dalga geçebiliyorum, o adama korkuyu hissettirmiyorum. Bunu yapabilecek babayiğit çok az…

Bunu yazınca adama tüyoyu verdik.
Bunu asla bilemez. Gerçekten korkuyor muyum, oyun mu oynuyorum, cüret etmesi lazım. Böyle bir sürü hikaye var.

Her hangi bir şeye tutkunuz var mı?
Ateşli silahlar, kesici-delici aletler…

Gündelik hayatınız nasıl geçiyor?
Gayet sakin. 08.00-09.00 gibi kalkarım. Kaçta yattığıma bağlı olarak tabii. Sopa yememek içi spor yapıyorum. Federasyonda dövüşçü olduğum için… Fırsat buldukça evimdeki kum torbamı dövüyorum. Onun dışında anan kombat uzmanıyım. Kadınlara erkeklere karşı kendilerini nasıl savunacaklarını öğretiyorum.

Diyet rutininiz nasıl?
Gazlı içecekler ve fast food’u çok yemem. Pizza yediğimiz zaman “pislik yaptık” diyoruz. Pakete girmiş besinler yemem ama öyle bir et yerim ki… Bunu röportaj bitince anlatayım!

Hafta sonunu, tatilleri nasıl geçiriyorsunuz?
Benim hafta sonum yok, set yoksa tatil. Hafta sonu zaten kalabalık olduğu için sokağa çıkmıyorum. Tatillerde evde oturmayı tercih ediyoruz. Evde dört pitbullum bir kedim var. Hepsi gayet iyi. İyi bir sürü lideriyimdir, hepsini iyi idare ediyorum. Hayvan sevgisi olmayan insanları anlamakta zorlanırım.

Çocuğunuz var mı?
Yok. Ben üremedim. Neden diye sorun peşine… Kadın erkek ilişkisinde bir iki cümle etmek istiyorum. Bence akıllı erkek için dominant olan kadındır. Kadına şiddet uygulamak aciz, özgüveni olmayan insanların yaptığı şey. Evde mutsuz bir kadın varsa siz de asla mutlu olamazsınız. Huzurunuzun ve mutluluğunuzun kaynağı kadındır. Öyle bir ilişkiniz varsa hayat güzel, yoksa cehennem azabı. Ben mümkün olduğunda buna kendi hayatımda özen göstermeye çalışıyorum. Ürememe sebebim de bende küçükken hiperaktif konsantrasyon bozukluğu vardı. Düz duvara tırmanmaya çalışırdım. Rahmetli annem benden çok çekti. Böyle bir çocukla uğraşamam. Camdan atarım. Ama çocuk olduktan sonra da camdan atamıyorsunuz. Bu işkenceyi niye çekeyim? Hayatımda niye böyle bir şeyi riske edeyim?

Büyük bir ailede mi büyüdünüz?
Üç kardeştik. Ben ortancayım. Abim beni çok döverdi. Bunu yazar mısınız? Gıcıklık olsun diye her seferinde söylüyorum nasıl bir travma yapmışsa. Adam benden yedi yaş büyüktü. “Yapma” derdi. Yapardım, o da döverdi ama ben kız kardeşimi hiç dövmedim. Bunu da yazar mısınız? Türkiye’de yüzde 99 hayat hikayesi böyledir. Hepimiz alt kültürden geçim sıkıntısı içinde olan ailelerden geldik. Zor şartlarda çocukluğunda da çalışıp evine katkıda bulunmaya çalışan bir ailede büyüdük. Babam da, annem de çalışırdı, annem o sırada bize de bakardı, ben kız kardeşime bakardım. Hepimizin hikayesi buna benzer.

Ali Desidero hayli renkli giyiniyordu. Siz ne giymeyi seviyorsunuz?
İnsanın içine girip taşıyabildiği şeyleri giymesi taraftarıyım. Ben rahat giyinirim. Güvenlikçilerin kendine has bir kıyafet seçimi vardır. Outdoor kıyafetler. Bir sürü cebi vardır. 2 tabanca, 2 şarjör koyabilirsiniz. Geçenlerde filmin galasında smokinle görenler çok şaşırdı. “Adam başka bir adam olmuş” dediler. Önemli olan taşıyabildiğiniz şeyi giyebilmek. Dar şeylerden haz almam. Ayaklarım 48 numara. Bana sivri uçlu bir ayakkabı giydiremezsin. Ruh halime göre giyinirim.

Hangi markalarla rahat ediyorsunuz?
Bunları pas geçsem olur mu? Çok isteyen gelsin giydirsin. Bakayım nasıl giydiriyorlar? Ondan sonra marka söyleyelim.

Parfüm?
Genelde kullanmıyorum. Jean Paul Gaultier ve Angel’ı kullanırım ara sıra…

Renk tercihiniz?
Ben buradayım diye bağıran renkler… Dominant olduğum için…

Bugün bağırmıyorlar!
Bugün böyle. Çok renkliyimdir normalde. Çoraplarım renklidir mesela. Siyah çorap çok azdır. Pembe var. Yavruağzı diye bir renk yokmuş biliyor musun? Ressam adam hangi yavrunun ağzı diyor. Aslanın ağzı mı kuşun ağzı mı? Parlak renkler seviyorum. Turuncu, kırmızı, güzel mavi severim. Yaptığım iş ve görüntümle renkleri pek bağdaştıramazlar. Çok renkli bir kişiliğim ben ya!

Bir cevap yazın

Kasaba.works Digital Agency