cc

Altı cumhurbaşkanına, birçok bakana, sanatçıya ve iş adamına gömlek diken Celalettin Benli tam bir İstanbul beyefendisi. Hazzo Pulo pasajında başladığı gömlek ustalığına Taksim Kallavi sokaktaki minik atölyesinde devam ediyor, hem de 61 yıldır! Benli’ye göre gömlek erkeğe kişilik kazandırıyor!
FOTOĞRAFLAR: ERGUN CANDEMİR

Forbes Men ekinde Haziran 2015’te yayınlanmıştır. Telif hakları Turkuvaz Dergi Grubu’na aittir.

Bu işe nasıl başladınız?
Ortaokulu bitirmiştim ama Karaman’da lise yoktu, babam memurdu, diğer iki ağabeyim de İstanbul’daydı. “Bir çocuğu daha okutamam, durumumuz malum” diye annemle konuştuklarını duydum. Annem de, “Ben onu kandırırım, gömlekçiye vermek istiyoruz” derim dedi. Ertesi gün de “Durumumuzu biliyorsun, gömlekçi komşumuz çok iyi kazanıyor, onun yanına seni çıkar verelim” deyince ben de “olur” dedim. Ben de onun yanında başladım, bir yıl Karaman’da çıraklık dönemi geçirdim. Babam İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde işe başlayınca Karaman’dan ailecek İstanbul’a taşındık.

Burada da ünlü Rum terzi Yorgo Kalayonis Usta’yla 30 sene çalışmışsınız. Hem de bu alanda çalışan hiç Türk yokken… Sizi nasıl kabul ettiler?
Ağabeylerimden biri terziydi ve Hazzo Pulo pasajında çalışıyordu, oradaki Yorgo Usta’ya benden bahsetmiş, “Yanınızda çalışabilir mi?” diye sormuş. O da, “Senin kardeşin olduktan sonra mesele yok” demiş. Yorgo Usta ile hem askerlikten önce hem de sonra çalıştım. 1965 yılında Yunanistan’a taşınırken bana devretti. Altı bin lira para biriktirmiştim, devir için 12 bin lira istemişti. 11 bin 500 buldum ama son 500’ü bulamadım. Ermeni Kirkor diye bir arkadaşımız vardı, ona vazgeçeceğimi söyledim, çünkü o zaman bu bile ciddi bir rakamdı. O da “Ben sana veririm” dedi, böylece Yorgo Usta’nın işini devralabildim. Ismarlama gömlek üzerine dükkan açan ilk Türk oldum. Zaten Hazzo Pulo pasajında o zamanlar hep Rum, Ermeni, Yahudi ustalar vardı ve pasajın dokusu bozulmasın diye Türkleri pek tercih etmezlerdi. Daha çok kumaşçılar, düğmeciler vardı. Şapkacı Madam Katia ve o zamanlar köşedeki Hazzo Pulo restaurant hala devam ediyor.

Yorgo Usta’dan “Sadece mesleği değil hayatı da öğrendim” demişsiniz. Ustanızın sizin kulağınıza küpe ettiğiniz ve mesleğinizi şekillendiren öğütleri ne oldu?
“Bir işi yaparken zarar edecek olsan dahi işini en iyi şekilde yap. Hiçbir zaman müşteriyi incitme, işi beğenmedilerse memnun edinceye kadar uğraş, memnuniyetsiz ayrılmasınlar” derdi. Hakikaten onun öğütlerini tuttum. Mesela az önce bir müşteri geldi, Yunanistan’da gömlek yaptırmış, normalde biz tamirat yapmıyoruz fakat çok rica edince yapacağımı söyledim. Böyle bir şeyde bile kırmamaya çalışıyoruz.

Gömlek erkek giyiminde neden önemli? Erkeğe ne katıyor?
Her şeyden önce erkeğe kişilik kazandırıyor. Düzgün dikilmiş, üzerine oturan bir gömlek kravatıyla ve takım elbiseyle erkeğin en iyi kostümüdür. Tabii ayakkabı da önemli… İyi dikilmiş bir gömlek kendini her daim belli eder.

Hazır gömlekle özel dikilmiş gömleğin farkı nereden anlaşılıyor?
Mesela yaka duruşundan hemen anlaşılır. Ismarlama bir gömlekte isminizin baş harflerini işleriz, dikişi de konfeksiyon gibi değil! Ben iyi dikilmiş bir gömleği uzaktan görsem bile tanırım. Mimar nasıl binaların planını çıkarır, biz de ölçü alırken müşterilerimiz bedeninin röntgenini çekiyoruz. Boynu yüksekse daha yüksek bir yaka yaparız. Boynu kısa olur, göbekli olur, dik omuzlu yada düşük omuzlu olur… Manşette saatin ölçüsünü bile alıyorum ki saat taktıklarında rahat etsinler, yoksa saat takılıp kalır gömleğe.

Altı cumhurbaşkanına gömlek dikmişsiniz. Devlet erkanı niye sizi tercih etti?
İlk önce Celal Bayar’ın oğluna gömlek dikiyordum, İsviçre’de yaşardı ama her sene geldiğinde bana uğrar ve 5-6 gömlek sipariş ederdi. Bir gün, “Babam da size diktirmek istiyor ama o gelemez, siz gelebilir misiniz?” dedi. Ben de “Tabii” dedim ve öyle başladık. Bir gün gömlek teslim etmek için Celal Bey evine gittim. Celal Bey salonda röpteşambır ve pijamaları ile oturuyordu, beni görünce hemen yukarıya çıkmaya başladı. Eşine, “Beyefendi belki gömlekleri görmek isterdi, yukarı çıkıyor” dedim. Eşi de “Birazdan gelir” dedi. Aradan 8-10 dakika geçti, bir baktım Celal Bey grand tuvalet yanımıza indi. Böyle bir beyefendiydi kendisi…

Celal Bayar ile başladınız ve sonra cumhurbaşkanları arasında size gömlek diktirmek bir gelenek haline mi geldi?
Bu terzileri ile de alakalı… Mesela Turgut Özal için seni önereceğiz dediklerinde çok yoğun çalışıyordum. İki ay sonrasında gün verdiğim için ve kendisi daha erken isteyeceğinden önce tereddüt ettim fakat Özal Amerika’da bile gömlek diktirmiş ve boynu kısa olduğu için bir türlü rahat edememiş. Bir gün Ankara’dan Özal’ın özel kalem müdürü Hüseyin Aksoy aradı ve “Cumartesi İstanbul’dayız. Harbiye Orduevi’ne Turgut Bey sizinle görüşecek” dedi ve kapattı. Özal ile ilk karşılaşmamızda çok şaşırttı beni. “Semra bak kim geldi, Celalettin Bey geldi” dedi gülümseyerek… Sanki 40 yıldır tanışıyormuşuz gibi bir karşılama…

Bir de kumaş ithalatı ile ilgili bir anınız var Özal ile… Onu da paylaşır mısınız?
Ben İsviçre’den kumaş getiriyordum, pamuklu kumaş ithalatı yasaktı, Türk kumaşı kullansam iki yıkamada dağılıyor. Yurt dışına gittiğimizde bavullar dolusu kumaş alırdım o yüzden. Bir gün Özal yine gömlek siparişi verdi, “Şu üzerimdekinden 10 tane yapar mısınız?” dedi. Ben de “Elimde o kumaştan kalmadı, bir hafta sonra İsviçre’ye gideceğim, kaçak getirdiğimiz için fazla da getiremiyorum” dedim. Özal şaşırdı, “Kaçak mı?” dedi. Ben de, “Evet, yerli kumaşlar hemen dağılıyor. Pamuklu kumaş ithalatı da yasak” dedim. Aradan üç hafta geçti, Ankara’dan yine aradılar, “Cumartesi geliyoruz” dediler. Cuma günü gazetelerde bir haber gördüm; pamuklu kumaş ithalatı serbest bırakıldı diye… Cumartesi buluştuğumuzda Özal güldü, “Getirdin mi?” dedi. Ben de, “Evet, bundan sonra da beklemeyeceksiniz, ithalat serbest bırakılmış” dedim. O da, “Bu senin eserin, bana daha önce kimse kumaşlarımızın kalitesiz olduğunu söylememişti, şimdi yerliler yabancılarla rekabet edecek ve burada da iyi kumaşlar üretilecek” dedi. Hakikaten şimdi kumaşlarımızın kalitesi çok iyi hale geldi. Şimdi Söke’de Söktaş dünyanın en güzel poplinlerini yapıyor mesela, ben de artık oradan alıyorum kumaşlarımı…

Modayı yakından takip ediyor musunuz? Klasik dışında nasıl modeller yapıyorsunuz?
Evet tabii ki… Şimdi yakalar küçüldü, gömleklerde slim modası var, eskisi gibi bol gömlek isteyen de oluyor, her türlü gömlek yapıyoruz. Müşterilerimizin talebi önemli, bazıları çift manşet istiyor, bazıları üç düğüme istiyor, yüksek yaka istiyor, kim ne istiyorsa ve ona yakışacaksa ona göre yapıyoruz. Mesela, “Çeneme dokunsun yaka, öyle seviyorum” diyor, yapıyoruz.

Osmanlı’da şalvar giymeye alışkın olanlar terzilerine “Bana bir pantolon kes, kumaşı bol olsun” derlermiş. Eskiden bugüne alışkanlıklar nasıl değişti?
Eskiden hakikaten gömlekler de bol olurdu. Eskiden yakayı sert yapma imkanı yoktu. Kolacılara gidilirdi bunun için… Şimdi çoğunlukla slim fit istiyorlar, onu da prova ile yaptığım için rahat ediyorlar.

Gömlek ustalığına sizin katkınız ne oldu?
Sanatkarı sanatkar yapan müşterisidir. Ben insanların beden yapısını çok iyi tanıyorum, kime ne yakışır biliyorum. Bunun ötesinde de tabii meslek sırlarım var ama bu da benim farkım, bunu söylersem aynısını taklit ederler ve bir farkım kalmaz değil mi? Birçok müşterim benim tarafımdan dikilmiş bir gömleği tanıyabiliyor.

İyi bir gömlekte insanlar nelere dikkat etmeli?
Başta kumaşın kalitesi olması lazım. Kaliteli kumaş ne demek? Yüzde yüz pamuk olmalı, karışık olmamalı. Ayrıca pamuğun kalitesi de önemli. Mısır’dan gelen pamuğun kumaşı daha bir başka… Kaliteli bir kumaşı elimle yokladığımda ben kalitesini hatta kaçta kaç pamuk olduğunu anlayabilirim, bu yılların bana verdiği bir hassasiyet. Kayganlığı, inceliği, dokusu kendini belli eder ve kumaşın albenisi olur.

Ismarlama gömlek diken çok kalmadı değil mi? Bu kadar uzun süre mesleğinizi yapabilmenizin sırrı ne?
Evet, çok azaldı, ilk dükkan açan benim, en eski de benim ve 61 yıldır bu işi yapıyorum. Şu an 73 yaşındayım. İşin sırrı insan psikolojisinden anlamak. Ben kime nasıl davranmam gerektiğini çok iyi bilirim, iyi bir davranış görünce insanlar bir süre sonra bir tane alacaksa 3-5 tane daha sipariş veriyor.

İşinizi kim devam ettirecek?
Bir kızım ve bir oğlum var fakat işim çok yorucu olduğu için onların bu işi devam ettirmesini istemedim. Sabah 06.30’da evden çıkıp 22.00-22.30 gibi eve dönüyordum, iki ay sonraya gün veriyordum. Çocuklarımın böyle bir tempoda çalışmasını istemedim. Kızım tekstil mezunu, oğlum da bankacıydı, bir süre Kallavi restoranı işletti, sonra Fıccın’a kiraya verdik, şimdi Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş.’de çalışıyor. Becerikli bir kalfam var, onunla birlikte çalışıyorum.

Ne yoğunlukta çalışıyorsunuz? Kimler müşterileriniz?
Şu anda daha normal bir tempo var. Yurt dışından çok müşterim var, geldiklerinde ilk bana uğrayıp sipariş verirler, bir hafta sonra da gelip alırlar. Baronun yarısı müşterim, avukatlar güzel giyinmeyi önemsiyor. Bir de 30-40 yıldır müşterim olanlar var. Devlet erkanından yada çok önemli iş adamlarından bana gelemeyen müşterilerim oluyor, ben onlara gidip ölçü alıyorum. Yoğu sipariş olduğunda da yine hafta sonu veya geç saatlere kadar çalışıp işi zamanında yetiştiririz.

Eskinden 10 yıl garanti veriyordunuz. Hala öyle mi?
Evet hala öyle, aldığım kumaşlar kaliteli ve dayanıklı. Şimdi o kadar çok gömleği olan var ki bazen aynı gömleğe sıra gelmesi uzun zaman alıyor.

Sizin diktiğimiz gömlekleri nasıl kullanmalarını tavsiye ediyorsunuz?
Makinede yıkarken su sıcaklığı 40 dereceyi geçmemeli. Elde ütülüyorsanız gömleğin nemli olması lazım, kurumuş bir gömleği buharla da açamazsınız. Yüzde yüz pamuklu da zaten buruşur malumunuz… Kurumuşsa elle veya başka bir şekilde ıslatıp 10 dakika bekletmelisiniz. Nemlenince de rahatlıkla ütüleyebilirsiniz. Bir de yakaların üst yüzeyine ütü basmamak lazım, buharlı ütülerde kendinden delikler olduğu için yakanın ucunu aşındırıyor. Yakanın altını ve yakanın kuşak kısmını ütüleyebilirler. Bir de manşetleri ve manşet pilelerini iyi ütülerseniz gömlek daha şık görünüm kazanır.

Modacılara tavsiyeleriniz var mı?
Konfeksiyon imalatındaki meslektaşlarımıza bir tavsiyem şu; hepsi yüksek ve enli yaka yapıyor. Halbuki bizim insanımız arasında kısa boyunlu da çok. Kısa boyunlular da o yakada hiç rahat edemiyor. Kostümlerde, kalıpları güzel fakat yakalar hep aynı.

Bu dönemin erkeklerine tavsiyeniz var mı?
Bir grup spor giyiniyor, t-shirt, mont giyiyor, pantolonlar dar, ayağı 43-44 numara olunca dar pantolonla şık görünmüyor, ayak çok büyük gözüküyor. Klasik sevenler ise bu aralar kapalı ceket giyiyorlar, iki düğmeli, yanlarda iki yırtmacı olan ceketler benim hoşuma gidiyor. Pantolonun paçası da ayak büyüklüğüne uyarsa daha iyi duruyor.

Esmerlere daha çok hangi renkler yakışıyor, sarışınlara hangi renkleri yakıştırıyorsunuz?
Esmerlere mavi, lila tonları ve açık pembeler yakışır. Sarışınlara da aksine daha koyu renkler, mavi tonları güzel oluyor. Diğer renkler de güzel gider de koyu renkleri daha çok yakıştırıyorum.

Bir cevap yazın

Kasaba.works Digital Agency