Hindistan’ın egemen bir devlet olarak tarihi, 15 Ağustos 1947’de Hindistan yarımadasının iki devlete ayrılmasıyla başladı. İngiltere’nin ,Hindistan’ı ikiye bölerek altı aylık bir süre içinde iki ayrı devlet oluşturması kararı, kanlı olaylara yol açtı. Bağımsızlıktan sonra 17 milyon kadar Hindu ve Müslüman, doğdukları topraklardan ayrılıp yeni vatanlarına doğru yürüyüşe geçtiler.
Modern Hindistan’ın kurucusu olan Mahatma Gandhi’nin huzur sağlama çabalarına karşın; bunu izleyen dinsel şiddet olaylarında en az bir milyon kişi yaşamını yitirdi ya da yaralandı. Gandhi de 20 Ocak 1948’de, Müslümanlara gereğinden çok yumuşak davranıldığını düşünen militan bir Hindu tarafından öldürüldü.
1947’de başbakanlık görevini üstlenen ulusçu önder Cevahirlal Nehru, 1964’te ölünceye kadar görevini yürüttü. Yeni yönetim 500’ü aşkın küçük mihraceliği yeni bir devlette birleştirmeyi başarıp, 1962’de Portekiz’den Goa, Daman ve Diu’yu Fransızlardan da Pondiçeri, Karikal, Mahe ve Yanam’ı devralarak, sömürge döneminin son kalıntılarını da ortadan kaldırdı.
Nehru, Hindistan’ı ekonomik bakımdan kendine yeterli bir devlet haline getirme çalışmalarını başlatıp sonradan bağımsızlık kazanan, çok sayıda eski sömürgenin bir model olarak benimseyecekleri bağlantısız dış siyaset çizgisiyle, uluslararası alanda gücünün çok ötesinde bir rol oynadı.
Bununla birlikte, Çin’le olan toprak anlaşmazlıkları 1962’de kısa bir sınır savaşına yol açarken, Nehru yönetimi komşu Pakistan’la da yakın ilişkiler geliştirmeyi başaramadı. Hindu bir mihrace tarafından yönetilen, halkının büyük bölümüyse Müslüman olan kuzeydeki Keşmir devletinde verilen savaş, bu iki ülke arasında çok sayıdaki silahlı çatışmadan ilkine (1947-49) yol açtı. Bu arada ülkede fakirlik hızla artıyor ve nüfusun yüzde 40’ından çoğu, resmi yoksulluk sınırının altında yaşıyordu.