minimalist room decor

Bir ülke düşünün, hava yılın neredeyse 12 ayı buz gibi, fırtınalı ve karanlık. Dünyada en fazla vergi veren ülkelerinden biri onlar ve Avrupa Sosyal Araştırmalarına göre Avrupa’nın en mutlu insanları yine de Danimarka’da yaşıyor. Bu mutluluğu da hygge ‘konsensus’una borçlular! Neden konsensus dediğimi birazdan anlayacaksınız!

Kapağını mavi ikonların süslediği, şeker mi şeker bir kitabı elimde tutuyorum. Adı Hygee, Danimarkalıların Mutluluk Sırrı… Yazarın adı biraz garip; Meik Wiking. Kitap kapağını süsleyen mavi çaydanlık, içindeki sıcak çayı hayal edebildiğim dumanı tüten fincanlar, kuşlar, çiçekler ve ışıl ışıl mumlar belli ki keyifli bir okuma vaat ediyor. Böyle kitapların kaderi genellikle benimle eve gelmek ve okuma koltuğumda bir süre benimle vakit geçirmektir.

Öyle de oluyor, akşam karanlığı çökünce lambaderimi açıyorum -tavan ışığından her zaman daha iyidir- Benjamin’imin önünde duran krem rengi koltuğuma gömülmeden önce karşı koltuğumda beni bekleyen incecik battaniyemi de kapıyorum. Evet, kitabın özünden azcık mutluluk almaya hazırım. Yüzümde hınzır bir gülümseme de yok değil hani… Malum, bu İskandinav ülkeleri öyle uzak ve soğuk topraklardadırlar ki, kimse o ülkeleri fethetmek istemez ve komşu ülkelerle ‘iyi ilişkiler’ içindedirler. Zaten mutlu edecekleri nüfus da beş milyonu geçmeyince… Bize ne öğretebilirler ki diyebilirsiniz ama durun, önyargılı olmamak lazım.

Bu garip isimli yazarımız daha ilk iş -yabancılar tarafından bir türlü telaffuz edilemeyen hygge için (ben hüge’de karar kıldım ama huuga, högh diyen de çıkıyor) “Telaffuz edemezsiniz, hissedersiniz” demiş ve şöyle tanımlamaya çalışmış, “Samimi bir ortam yaratma sanatı, ruhsal rahatlık ve hiçbir sıkıntının olmamasından tutun, huzur veren şeylerin varlığından zevk alma, huzurlu birliktelik ve kişisel favorim olan mum ışığında kakaoya kadar pek çok şeye hygge denmiştir.”

Kitabı okudukça meselenin sadece samimi ortam yaratmaktan ibaret olmadığını da anlıyor insan ama ortam yaratmak, hygee için güzel bir başlangıç. Yalnız ortam yaratmayı anlatmadan önce kısacık yazar hakkında bilgi vereyim. Meik Wiking kendi tabiri ile ‘dünyanın en güzel işi’ne sahip. Mutluluk, refah ve yaşam kalitesi odaklı bağımsız bir fikir kuruluşu olan Mutluluk Araştırmaları Enstitüsü’nde mutluluğun sebeplerini ve etkilerini araştırıyor, tabii vatandaşların yaşam kalitesini artırmaya yönelik çalışmalar da yürütüyorlar. Yani işi de ‘bizi mutlu etmek!’

Önce mumları yakıyoruz, sonra lambaları
Danimarka, Avrupa’da kişi başına en çok mum yakılan ülkesiymiş fakat lütfen! Kokulu mumlar değil, doğal ve organik olanları makbul! İnsanların yüzde 51’i neredeyse her gün mum yakıyor. Hiç yakmayanların oranı ise sadece yüzde 4! Dört Mayıs’ta özel mum yakma günleri bile var; buna ışık kutlaması diyorlar.

Danimarka kadar kuzeyde bir ülke söz konusu olunca, ışık da az tabii… Aydınlatmayı takıntı yapmışlar. Ne diyor Wiking, “Danimarkalılar lambaları özenle seçer ve rahatlatıcı bir ışık alanı yaratmak için her birini stratejik olarak yerleştirirler. Bu bir sanat, formu, bilim ve endüstridir.” Şimdi önde gelen aydınlatma tasarımcılarını sayın desem -iç mimar değilseniz- tek bir isim bile sayamazsınız tahminimce. Oysa dünyanın önde gelen ışık tasarımcıları hangi ülkeden çıkmış bilin bakalım? Tabii ki Danimarka’dan… Kısıtlı bütçesi olan öğrencilerin evinde bile tasarım lambalara rastlamak mümkünmüş. Basit kural şuymuş; ışığın renk sıcaklığı ne kadar düşükse hygge o kadar artıyor. Ekim ve Mart arasında ışık kaybolunca Danimarkalıların sahip olduğu tek kaynak karanlıktır diyor Wiking. Hadi şimdi karanlığı bir kaynak olarak düşünmeye başlayalım. Kitabımın başına oturmadan önce lambaderimi açtığım iyi olmuş.

Hyggeling restoran veya yemek seçimi
Danca ‘güzel restoran’, ‘kaliteli restoran’, ‘ucuz restoran’ diye arama sonuçlarını hyggelig restoranla kıyaslayınca ortaya dramatik bir fark çıkıyor. Hyggelig restoran huzurlu, sıcak ve keyifli ortamı olan restoran demek. Eğer fiyatı pahalı ise “Bana pek hyggelig gelmedi” deyip çıkabiliyorsunuz. Önemli olan arkadaşlarla sosyalleşmek, kendinizi evinizdeymiş gibi rahat hissedebilmek ve hiçbir şeyin keyfinizi bozmasına izin vermemek.

Wiking, Danimarka’da akşam yemeği için bir kitap ismi vermeniz gerekse Et ve Patatesin 50 Tonu gayet güzel bir başlık olurdu diyor. Yani Dan mutfağı biz Türkler için pek hygge bir şey olmaz. Kitaptaki tarifler bana pek hitap etmedi ama güzel olan şu bu buz gibi ülkede et, şekerleme ve kahve tüketimi epey yüksek ve bunu hygge’ye bağlıyorlar. “Hygge kendine karşı cömert olmaktır” demiş Wiking. Bizimle yarışamayacağınız bir şey varsa o da yemek konusunda kendine cömert olmaktır Wiking. Toplantılara mutlaka pasta alıyorlarmış, toplantılar bitince de toplantı odalarını gezip kalan pasta var mı diye bakanlara pasta gözcüsü adını takmışlar. Bu adetlerini almasak da olur. Zira biz zaten pasta böreğin alasını yaparız!

Danimarkalılar hygge’yi en çok sıcak içeceklerle bağdaştırıyormuş. Çay, sıcak çikolata yada sıcak şarap listenin en üst sıralarında olsa da tahta kahve oturuyor. Kaffehygge ve kek, kaffehygee ve kitap… “Bugün hayatınızı yarın kahve olmayacakmış gibi yaşayın” mottosunda bir internet sitesi bile var Danimarkalıların…

ve tabii yavaş yemek… sadece yeme aşaması değil. Gene bir temel kural: yemeğin pişirilmemsi ne kadar uzun sürerse o kadar hygge oluyor. Bu da aslında sürecin tadını çıkarmakla ilgili… Değerli bir şeyi hazırlamanın sevincinin kıymetini bilmek diye tanımlamış Wiking. Biz buna genelde eziyet gibi bakarız halbuki.

Bizdeki imece kavramı bir şekilde Danlılarda da var. Yazar arkadaşlarıyla bir yemek kulübü kurmuş. Bir gün ördek eti pişirmek için buluşuyorlar, bir gün sosis yapmak için… Yük ev sahibinin omuzlarına da kalmıyor, hep birlikte mutfağa giriyorlar. Sonuçta sosis kötü de olsa, o caba ve birlikte geçen zamanın güzelliğine odaklanıyorlar. Aç da kalsalar günleri hyggelig geçmiş oluyor.
Şahane kıyafet yönetmeliği: Aslolan rahatlıktır.

Kitabı okursanız Danimarka dizilerine de merak sararsınız. Danca her ne kadar boğazına bir şey takılmış da onu çıkarmaya çalışıyorlarmış gibi bir sound’a sahip olsa da kadınların dağınık saçlarla ve makyajsız gezmesi fabrika ayarlarınızı bozabilir. Benim “Bende Dan kanı mı var acaba?” dediğim sayfalar da kitaptaki kıyafet bölümü oldu. Danimarkalılar hem şık hem rahat olma sanatında bir ustaymış meğer. Onlar gibi giyinmenin formülü de şöyle: Bir atkınız mutlaka olacak. Siyah giyeceksiniz. Wiking, “Yaz aylarında daha geniş bir renk yelpazesine, hatta gri gibi delicesine göze çarpan bir şeyler giymenize izin verilir ama…” diyor. Üstte geniş bir parça. Yünlü kazak, süveter ve hırka. Altta kızlar için siyah tayt, erkekler içinse dar kot pantolon kombinleri ve her zaman kat kat giyineceksiniz. Üşüyorken hygge’leşemezsiniz. Saçınız da “Yataktan kalk ve çık” modeli olacak. Borgen dizisini izlerken ana karakter TV sunucusu Katrine Fønsmark’ın bir gün olsun saçını taraması için çok dua ettim ama işe yaramadı!

Ev: Hygge genel merkezi
Danimarkalılar evi seviyor ve dizilerindeki mobilyalar yüzünden yabancılar dizileri ‘mobilya pornosu’ olarak nitelendirebiliyorlar. Çoğu sahne iyi dekore edilmiş evlerdeki tasarım klasikleriyle çekilmiş. Eve bu kadar takıntılı olmalarının sebebi hygge genel merkezinin ‘ev’ olması. Çünkü ‘Hygge’yi en çok neredey aşıyorsunuz sorusuna yüzde 71 evde cevabı vermişler, bu yüzden evleri hyggelig hale getirmek önemli ve bunun için para harcamaya hazırlar. Kitabın yazarı Meik Wiking de öğrenciyken Noel ağaçları satarak biriktirdiği paranın tamamını 1963’te Hans J.Wegner tasarımı bir sandalyeye harcamış mesela ama benim favori hikayem bir Kahler Vazosu Skandalı; Vasegate. 2014’te Kahler vazosu satışa çıkmış, sınırlı sayıda olunca 16 bin Danimarkalı vazoyu o gün satın alamamış, site çökmüş, vazonun olduğu mağazaların önünde uzun kuyruklar olmuşmuş. Bizim için dramatik olan cümle işte şimdi geliyor, “Göreceli olarak kısa çalışma saatleri, ücretsiz sağlık hizmetleri ve üniversite eğitiminin yanı sıra yıllık ücretli izin hakkı beş hafta olan Danimarkalılar için bu vazoyu alamamak, yıllardan beri başlarına gelen en kötü şey olmuştu.” Ne dram ama…

Peki ev nasıl daha hyggelig olabilir. Birinci kural evde bir ‘kuytu yer’ yaratmak. Burası bir kahve fincanı, bir battaniye ve bir kitapla kıvrılmayı sevdiğiniz yerdir. Şömine veya odun sobanız varsa şanslısınız. Mumlar, ahşap eşyalar, yastıklar ve battaniyeler, doğadan eve taşıyacağınız yapraklar, fındıklar, dallar, hayvan derisi… Kitaplar olmazsa olmaz. Güzel seramik çaydanlıklar, yemek masasında bir vazo ve vintage eşyalar! Wiking, “Hyggelig bir iç mekanda eşyaların yalnızca nasıl göründüğü değil, hasıl hissettirdiği önemlidir… Nesnelere dokunduğunuzda eşyaların size nasıl hissettirdiğini düşünün ve evinizi farklı dokularla çeşitlendirin” diyor. Wiking bir de hygge acil yardım kiti hazırlamış kitapta, bu kitin içinde de kaliteli çikolata, sevdiğiniz türde çaylar, kitap, sevdiğiniz film yada diziler, ev yapımı reçel, yünlü çorap, mektup derlemeleri, sıcak tutan bir kazak, not defteri, battaniye, kağıt-kalem, müzik, fotoğraf albümü var.

Ev dışında hygge
Kulübeler, tekneler ve geniş dış mekanlar hygge’yi deneyimlemek için mükemmel seçimler. Tabii yanınıza arkadaşlarınızı veya aile üyelerini de alarak… Çoğu zaman gelişigüzel yaşamak, sizin ve misafirlerinizin kendini rahat hissetmesi önemli. Her şeyi resmi yapmak zorunda değilsiniz. Olduğun gibi gel ve olduğun gibi ol! Bir park, bir nehir kenarı yada bir bağda, bahçede olmak gardınızı düşürür. Basitlik, hafiflik ve sadelik. Belki yanında bir sandviç, biraz viski ve şu anda olmanın huzuru…

Mesai saatlerinde ve yıl boyu hygge
Danimarkalılar ofislerin de hyggelight olması gerektiğini düşünüyor ve bunu sağlayan ilk şey toplantı masalarının ortasına konan çikolatalı pastalar. Acaba uzun raporlar için rahat kanepeler de daha iyi bir ortam yaratabilir mi? Evet. Başka?

Danimarkalılar, “Kötü hava yoktur, kötü kıyafet vardır” diyor. Ben bu sözü çok sevdim ve bence her şeye uygulanabilir.

Peki yıl boyuna hygge’yi nasıl yaymalı?
Ocak: Film geceleri için mükemmel zaman. Tüm arkadaşlarınız yiyecek bir şeyler getirir ve klasiklerden biri seçilir. Daha önce izlediğiniz bir film olması, ara ara sohbet ettiğinizde filmi kaçırmamanız için önemli ve tabii yeni açılımlar yapabilirsiniz. Forrest Gump’ta “Bir uyuşturucu bağımlısı kız zihinsel engelli çocuktan yıllar boyu faydalanıyor” gibi…

Şubat: Dağa çıkmak, kayak yapmak için en iyi zaman.

Mart: Tema ayı. Bir ülkeyi ziyarete gidecekseniz, gitmeden önce o ülke size gelsin mi? Mesela İspanya’ya gidecekseniz İspanyol filmleri izlemek, tapas yapmak, evinizdeki eşyaların üzerine post-it yapıştırarak bazı kelimeleri öğrenmek tatilinizi daha keyifli hale getirebilir.

Nisan: Yürüyüş, kamp ve kano için harika zamanlar. Piknikler, yürüyüş, odun toplamak, ateş yakmak, ateşte bir şeyler pişirmek ekstra hygge’dir.

Mayıs: Kırsal bölgelere kaçmak, şöminesi olan kulübeler kiralamak, mangal partileri için ideal zamanlar.

Haziran: Mürver çiçeği likörü veya limonatası yapmak için çiçek toplamak ve mutfağa girme zamanı.

Temmuz: Deniz kenarında, çimenliklerde, parklarda piknik için ideal zamanlar. Herkesin bir şeyler hazırlayıp getirdiği ortak akşam yemeklerinin tadı paha biçilmez olur.

Ağustos: Perseid Meteor Yağmurları: Yıldızların altında bir gece geçirmek için battaniyeleriniz hazır olsun. Yılın bu zamanı Danimarka’da beyaz geceler ve yıldızları izlemek, Perseid meteor yağmurları için en iyi zamanlar.

Eylül: Mantar toplama zamanı. (Mutlaka bilen biriyle tabii)

Ekim: Kestane zamanı. Çocuklarınızla kestane toplayın ve kestanelerden küçük hayvan figürleri yapın.

Kasım: Çorba pişirme yarışması düzenlemeyi veya evde ekmek pişirmeyi deneyebilirsiniz.

Aralık: Hygge’nin doruk ayı. Mumlar, vücut kitle endeksiyle birlikte şeker tüketiminin hızla arttığı zamanlar. Pofuduk krepler, sıcak şaraplar için eve arkadaşlarınızı çağırabilirsiniz.
Meik Wiking hygge için çok para gerekmediğini de söylüyor. “Hygge gösterişsizdir, yavaştır. Yeni modaya karşı geleneksel olanı, havalı şeylere karşı basitliği ve heyecan aramak yerine huzuru tercih etmektir. Birçok yönden hygge yavaş ve sade yaşamın tam karşılığı olarak adlandırılabilir.

Satın almanız gereken asıl şey, doğru atmosfer ve beraberlik duygusudur”
Bu bir yaşam tarzı. Danimarkalılar daha Taş Devri’ndeki Fred Çakmaktaş, “Yabba dabba doo” demeden –yani saat akşam beş olmadan- işten çıkıyorlar, çocukları olanlar çocuklarını alıyor, yemek için alışveriş yapılıyor, yemek pişiriliyor. Aile ile geçirilen zaman çok önemli. Haftada en az bir kez aileleriyle, arkadaşlarıyla, meslektaşlarıyla sosyalleşiyorlar. Hygge’yi tek başına yaşamanız da mümkündür ama çoğu zaman aile yada küçük gruplarla yaşanır. Aynı zamanda rahatlık ve düşünmek için bol zaman anlamına da geliyor. Sohbetlerde kimse sahneyi ele geçirmez yada konuşmaya hakim olmaz. Eşitlik önemlidir ve Danimarka kültüründe derin köklere sahiptir. Bir evde buluşulacaksa herkes ev sahibine yardım eder. İyi zaman için rahat, güvenli, ve davetkar bir atmosfer yaratılır. Bu ortamın sarılmaktan tek farkı fiziksel temas olmamasıdır. Hygge sanatı konfer alanınızı başkalarını da içine alacak şekilde genişletmektir. Böylece vücudumuz oksitosin salgılar ve bu da ‘sosyal bir tutkal’a dönüşür.

Birleşmiş Milletler Dünya Mutluluk Raporu’na göre, “Temel yaşam standartları mutluluk için gerekli olmakla birlikte, temel koşullar sağlandıktan sonra mutluluk, gelirden ziyade insan ilişkilerinin kalitesiyle ilişkilidir.”

Hygge’nin hiç mi karanlık tarafı yok diyebilirsiniz. Var. Ekşi Sözlük’te Danimarka vizesiyle ilgili yazılanları okuyunca Danimarkalıların pek de öyle misafirperver bir ülke olmadığını fark edeceksiniz. En zor Shengen veren ülkeymiş diyorlar. Wiking kitapta da küçük bir hygge grubuna girmenin ‘biraz zor’ olduğundan bahsetmiş ama tabii işi yine ‘bir kere girerseniz hep içinizdesiniz’ diyerek gene dümeni pozitif enerjiye çevirmiş, “Danimarkalılar yeni insanları arkadaş çevrelerine katmaya pek gönüllü değiller” demiş.

Güzel anlar nasıl yaratılır?
Güzel anlar biriktirmenin bir yolu güzel adımlar atmaktır. Arkadaşlarınız yada ailenizle yeni bir gelenek başlatın. Mesela her ayın ilk cuması masa oyunları oynayabilir, yazdönümü deniz kıyısında kutlayabilir veya grubunuzu daha da yakınlaştıracak herhangi anlamlı bir etkinlik etrafında bir araya getirebilirsiniz.

Hygge nereden geliyor?
Hygge Danca’da ilk kez 1800’lerin başında ortaya çıkmış. Norveççe ‘esenlik’ anlamına geliyor. Hug (sarılmak) sözcüğünden de türemiş olabilir. Eski Nors dilindeki hygga yani ‘rahata kavuşmak’ kelimesinden de geliyor olabilir. Bu kelimenin kaynağı da ruh hali anlamına gelen hugr sözcüğü. Yine bu kelimeyle ilişkili hugjan sözcüğü ise ruh hali, rahatlama, sarılma ve esenlik olarak tanımlanıyor.

Hygge kavramı çok mu özel ve sadece Danimarkalılara mı has diye sorabilirsiniz. Bu kavram İngilizceye cosiness (samimiyet, huzurlu olma hali, rahatlık, sıcaklık) olarak çevriliyor ama Wiking’e göre epey anlam erozyonuna uğruyor. Hollandalıların ‘gezzelligheid’i var fakat bu hygge gibi içedönük değil, daha çok dışadönük bir boyutu var. Norveçlilerin koselig kavramı da aynı çağrışımları yapıyor, Kanadalıların ise hominess kavramı dış dünyayı dışarıda bırakma olarak tanımlanmakla birlikte, ev hissi yansıtan şeyleri de anlatıyor. Almanlar ise gemütlichkeit kavramı aşağı yukarı aynı fikri veriyor. Farklı ülkelerdeki kavramlar birbirinin tam karşılığı olmasa da hepsinin ortak noktası rahatlık, sıcaklık ve birliktelik duygusunu içermesi. Gene de hygge/ gezzelligheid kavramları fazlasıyla konuşmalara ve hayat tarzına sızmış durumda. Bu sayede bu kuzey ülkelerinde hayattan zevk almayan yada kendini rahatsız hisseden insanların sayısı diğer ülkelere göre çok daha az. Sonuçta isimi ne olursa olsun önemli olan bu herkesin hemfikir olduğu ortak bir kültür özelliği olması ve bunun bir fenomene dönüşmesi.

Bu kavram dünyada da moda olmaya başladı. BBC, Telegraph gibi yayınlar haberlerinde “Hygge sanatından ilham almalıyız” diyorlar, Oprah Winfrey uçağa atlayıp bu küçük ülkeye bu kavramı sorgulamaya gidiyor, Londra’daki bir kolej öğrencilerine hygge’leşmeyi öğretiyor. The Danish Way of Parenting kitabında dünyanın en mutlu çocuklarını yetiştirme yöntemlerinin hygee’yle nasıl alakalı olduğu anlatılıyor.

Hygge Manifestosu
Ortam: Güzel bir ortam yaratın, ışıklandırma, rahat köşeler, sıcacık bir ev hissi…
Zihin: Ekranlardan uzaklaşın, burada ve şu anda yaşayın.
Keyif: Kahve, çikolata, kurabiye, pasta, şekerleme. Bunlar hayata tat katar.
Eşitlik: Biz, benden üstündür. Görev ve gereklilikleri paylaşın.
Şükran: Aslında olanlarla da mutlu olabilirsiniz. Sahip olduklarınızın tadını çıkarmaya bakın ve şükredin.
Uyumlanın: Egolardan sıyrılın ve başarılarınızı sıralamayı bırakın, “Biz seni zaten olduğu halinle seviyor ve benimsiyoruz.”
Rahatlık: (En favorim) Kendinizi rahat bırakırsanız her şey daha iyi olur.
Ateşkes: Dram yaratmaya gerek yok. Politika tartışmanın da kimseye yararı olmadı şimdiye kadar!
Birliktelik: İyi ilişkiler kurun ve güzel anlar yaratın.
Sığınak: Eviniz huzur ve güven alanınızdır.
Basitlik: Bir kitap, bir bardak çay, sıcak bir çift çorapla da mutlu olmak mümkün.

David Runciman Politika
“Biz vergi ödemiyoruz, toplumumuza yatırım yapıyoruz. Danimarka’da esenliğin yüksek düzeylerde olmasını anlamanın anahtarı, refah modelinin toplumdaki riskleri, belirsizliği ve endişeyi azaltarak aşırı mutsuzluğu önleyebilmesidir.”

HYGGE SÖZLÜĞÜ
Fredagshygge/Sondagshygge (Fredas-hüge/Sandas-hüge)
Cuma ve Pazar günleri ailece kanepeye uzanıp televizyon izlemek. Pazar Sondagshygge çaylı, kitaplı, müzikli, battaniyeli hatta azcık da yürüyüşe çıkıp günü sakin geçirmek.

Hyggebukser (Hügebaksır)
İnsan içine çıkarken asla giymeyeceğiniz ama rahat olduğu için vazgeçmeyip evde tek başınıza giydiğiniz şu meşhur eşofman altı.

Hyggehjornet (Hügeyornet)
Hygge havasında olmak. Tam anlamı da hygge köşesi.

Hyggekroge (Hügekrau)
İnsanın oturup hygge zaman geçeribeceği mutfak yada oturma odası köşesi.

Hyggeonkel (Hügeunkel)
Tam çevirisi Hygge amcası. Çocuklarla vakit geçirmeyi seven yufka yürekli insan anlamına geliyor.

Hyggesnak (Hügesnak)
Tartışmalı konulara girilmeyen geyik muhabbeti veya keyifli sohbet.

Hyggestund (Hügestunt)
Bir dakikalık hygge. Cümle içinde kullanalım, “Kendine bir fincan kahve koydu ve hyggestund için Hyggekroge’una yerleşti.”

Danimarka dizileri
Borgen, The Killing, Bron (Broen)

Kasaba.works Digital Agency