Görmezseniz körsünüz, duymazsanız sağır ama koku alamıyorsanız tek kelime ile anlatması zor… Oysa koku alamamak intihara kadar sürükleyen depresyonlara neden olabiliyor. Koku atölyelerini incelemek için yola çıktık ve kokunun şaşırtıcı dünyası ile tanıştık.
Elele Dergisi’nde yayınlanmıştır. Telif hakları DBR’ye aittir.
Koku atölyesi deyince herkesin aklına parfüm yapımının öğrenildiği bir yer geliyor. Halbuki parfüm buzdağının sadece görünen yüzü. Yıllarca koku konusunu araştıran ve Kokucuk Atölyesi’nin sahibi Vedat Ozan hayatını resmen kokuyu anlamaya adamış. Biz de kokuyla ilgili merak ettiklerimizi kendisine sorduk.
Koku atölyesinde ne anlatıyorsunuz?
Koku duyusunun kültürel tarihini… İşin sosyolojisi, antropolojisi var. Koku bir ötekileştirme aracı. Yani sizden olmayanı tanımlıyor. Cinsiyeti, ırkı tanımlamak için kullanılmış.
Parfüm üzerinden mi?
Vücut kokusu, yemek kokusu, kültürel ortam kokusu. Londra’da Hint mahallesinin kokusu başkadır. İşin ilginci kimse bunun çift taraflı olduğunu düşünmüyor. Yani Hintlilerin bizim kokumuzdan rahatsız olabileceğini düşünmüyoruz. Oysa oluyorlar. Mesela Japonya çok kokusuz bir ortam ve Japonlar bizim kokumuza tahammül edemiyorlar. Onlarda tüylenme ve ter bezleri çok az, yedikleri de koku üretmiyor, dolayısıyla bizim kokularımız onlara ağır geliyor.
Kokunun hayatımızdaki işlevi ne?
Her güçlü koku uyarısı alarmdır. Binlerce sene önce hazza dayalı koku algısından bahsedemiyoruz. Çürük eti yememek, avın kokusunu alabilmek ya da av olmaktan kaçmaktı mesele. Burnumuz neden tek değil de iki delikli? Çünkü navigasyon cihazı gibi çalışıyor. Tehlikenin nereden geldiğini algılıyoruz. Baharatın dünya ekonomisinde ve tarihinde önemli bir yeri var. Baharat yolu ararken bulunan yollar, endüstri devriminin sermaye koşullarını hazırlaması, kapitalist sistemin oluşumuna etkisi… Kulağa ilk etapta aykırı gelse de dünya tarihini önemli ölçüde değiştiriyor.
Sizin ilginiz nasıl başladı?
İlgim hep vardı. Parfüm yapmak için araştırmaya başladım. Mesela herkes niye aynı kokuyu sevmez? Çünkü kişisel geçmiş önemli. Doğumdan önce ilk gelişen duyumuz bu. Bir hafıza bankası oluşturuyoruz. İlk aldığımız koku da annemizin kokusu. Eş seçmede büyük etkisi var. Tek yumurta ikizleri hariç kimsenin vücut kokusu birbirine benzemez, gen yapımızı kokuyla dışa vuruyoruz. İki farklı gen bağışıklık sistemimizi güçlendirir, bu yüzden eş ararken kokusundan bu en uyumlu geni buluyorsunuz. Kadınların eş seçiminde eskiden sosyal statü, para gibi kriterler yok. Kadınların da döllenebilir olduğunda farklı, adet döneminde farklı kokusu ve koku algısı var. Kokunun yediklerinizi tanımlamada da önemi büyük. Gözünüzü ve burnunuzu kapatıp yediğiniz şeyi anlamazsınız. Parfümün rengi bile duygularımızı yönlendirir. Hafif pembeyse meyveli, mor tonlardaysa vanilyalı, yaseminli bir koku algılayacağınızı düşünürsünüz.
Peki kötü kokular?
Çok göreceli. Mesela peynir ve kusmuğun kokusu aynı, çünkü içlerindeki moleküller yakın. Bir deney yapılmış. Bir hafta arayla denekler, kapısında bir defasında kusmuk yazan, bir defasında da peynir yazan odaya alınmışlar. Koku aynı olduğu halde peynir deyince yüzleri gülüyor, kusmuk deyince yüzleri buruşuyor.
Koku alma duyusu öğrenilebilir mi?
Ezberliyoruz diyelim. Kokuyu tarif ederken hiçbir zaman kokuya ait kelimelerle tarif etmiyoruz. Tatlı bir koku, ağır bir koku diyoruz, ‘anneannemin sandığı gibi kokuyor’ gibi tanımlar yapıyoruz. Kokuyu ilk duyduğumuzda bir hafıza kartı açıyoruz. O hafıza kartına duygu durumumuzu not ediyoruz. Kokuyu tekrar duyduğumuzda o duygu canlanıyor. Herkesin beğendiği veya nefret ettiği bir koku olmamasının sebeplerinden biri bu, anlamı biz yüklüyoruz. Üstelik koku kültürel kodlarla destekleniyor. Amerikalılar sığır yer, biz koyun, kuzey bölgeler hariç Çinliler süt tüketmez, dolayısıyla herkes kendi koku coğrafyasını zenginleştiriyor zihninde.
Eğitimleri nasıl yapıyorsunuz?
Bir günlük atölyelerimiz var. Bu süreçte su içebilirsiniz ama bir şey yiyemiyorsunuz. Lezzetsiz galetalarımız var. Önce teorik konuları konuşuyoruz, sonra da pratikte kokularla uğraşıyoruz ama bunlar parfüm değil, kokucuklar… Bazen şirketler eğitim alıyor ya da kapalı gruplar.
Parfüm siparişi verilebiliyor mu?
Hayır, bizim koku modüllerimiz var, sürülebilir halde tek notalar satıyoruz. Parfüm aldığınızda aslında bir koku profili alıyorsunuz, çoğunun doğada referansı yok. İçinde yapay gül, yasemin, bergamot kokusu var fakat tek tek gülü, limonu, bergamotu bulamazsınız. Bu yüzden bu modüllerini adını ‘kokucuk’ koydum. Herkes soyut bir parfüm algısından hoşlanmak zorunda değil. Sadece leylak kokmak isteyebilirsiniz. 2-3 kokucuk alıpkendi parfümünüzü de yaratabilirsiniz.Sevdiğiniz bir parfüme daha çok sedirkokusu da eklemek isteyebilirsiniz.
Tene yakışan koku nedir peki?
Ben beyinde tanımlamayı destekliyorum. Size iyi duygular hissettiren koku zatensize yakışandır. Mesela erkek ya da kadın parfümü dayatmasını yanlış buluyorum, bu endüstrinin pazarı dilimleme çabasından kaynaklanıyor. Endüstri devriminin ilk aşamasında kadınlar kendilerine daha çok zaman ayırıyordu ve parfüm kadının kullanacağı bir şeydi. 1920’lerde erkekleri hatırlıyorlar. Zaten XVI. Louis gül yağı sürüyor mesela. Erkeklerde tıraş losyonu kavramı türedi, bu da balsama döndü. Çünkü kolonya cilt katili bir şeydi. Onu diğerlerinden ayırmak gerekliydi. Parfüm kadınla özdeşleştiği için çok az erkek parfümünde parfüm yazar. Hala losyon ya da kolonya şeklinde tanımlanır.
Koku alamama
Anozmi yani doğuştan koku alamama toplumda sık görülen ama çok kişinin üzerinde durmadığı bir hastalık. Vedat Ozan anozmiyi şöyle anlatıyor, “Koku alamamak yaşam kalitesini çok düşürüyor. Örneğin kişi yemek yaparken kokusunu alamadığı için sürekli başında beklemek zorunda kalıyor. Kendisinin kötü ya da hoş koktuğundan emin olamadığı için ‘bir daha yıkanmalıyım’ gibi obsesyonlar geliştiriyor, insanlardan uzaklaşıyor. Yediğinden lezzet almıyor, doğalgazda bir risk oluşsa algılayamıyor, cinsellikten bile keyif almıyor. Bu süreç insanları intiharla sonuçlanan depresyonlara kadar götürebiliyor” diyor. Koku alamama sorunu bazen kolay bir operasyonla halledilebiliyor, bazense tedavi edilemiyor. Kokuyla ilgili bunun dışında pek çok hastalık var; hipozmi az koku almak, parozmi var olan kokunun kötü hissedilmesi, fantozmi olmayan kötü kokuları almak, akozmi ise parozmi ve fantozmiyi de içeren kötü kokuların algılanması demek. Agnozi ise kokunun algılanmasına rağmen sınıflandırılamamasını tanımlıyor.