Diğer sosyalist ülkelerde olduğu gibi, Yugoslav Cumhuriyetleri’nde de demokratik hareketler 1989 yılında başladı. Yine diğer ülkelerdeki gelişmelere paralel olarak, 1990 yılından itibaren bu cumhuriyetlerde de bağımsızlık eğilimleri su yüzüne çıkınca, bu cumhuriyetlerin Sırbistan’la olan ilişkileri gerginleşmeye başladı ve sonunda Bosna’da üç buçuk yıl sürecek olan bir iç savaş başladı.
Yugoslav Federal sisteminin kurulduğu 1946 yılından beri, Sırbistan ülkenin yönetiminde daima egemen olmuştu. Tito’nun 1980 Mayıs’ında ölümünden sonra. Yugoslavya Devlet Başkanlığı görevi altı cumhuriyetin başkanları tarafından rotasyon sistemiyle yürütüldü. Bu durum Sırbistan’ın federal sistem içindeki egemen ve üstün durumunu etkilemedi.
Bu arada Sırbistan Komünist Partisi liderliğine, 1987 yılı sonunda koyu bir Sırp milliyetçisi olan ve Büyük Sırbistan hayali peşinde koşan Slobodan Miloseviç geldi. Yugoslavya veya Bosna iç savaşının çıkmasına da Miloseviç sebep oldu. Miloseviç’in emperyalist amaçlarının en belirgin ifadesi, halkın yüzde 60’ı Macar olan Voyvodia ile halkının yüzde 90’ı Arnavut olan Kosova özerk bölgesini “demir yumrukla” yönetmesi oldu.
Yugoslav cumhuriyetlerinde bağımsızlık eğilimleri belirdiğinde de bunlar birliğin dağılması taraftarı olmayıp daha çok gevşek bir federasyon ya da konfederasyon şeklini benimsemek istediler. Miloseviç ise cumhuriyetlerin bağımsızlıklarını kabul etmekle beraber, bunların kuvvetli bir merkezi otorite etrafında birleşik kalması ve böylece Sırbistan’ın bunlar üzerindeki kontrolünü sürdürmesi düşüncesini taşıyordu.
Cumhuriyetlerde yaşayan Sırp azınlıkların self-determinasyon hakları vardı. Milosoviç bu ilkeye “sınırların milliyetlere göre çizilmesi” ilkesi diyordu. Bu şekilde Miloseviç, Sırp azınlıkların yaşadığı toprakları, bu cumhuriyetlerden kopararak, Sırbistan’ın sınırlarını genişletmek istiyordu.
Buna rağmen hiçbir Sırp azınlığının bulunmadığı Slovenya, 1991 Haziran’ında bağımsızlığını ilan edince Miloseviç, bu bağımsızlığı önlemek için Slovenya’ya sığındı. Fakat Avrupa Birliği’nin ve özellikle Almanya’nın sert tepkilerini üzerine çekmek zorunda kaldı. Hırvatistan da 1991 yılında bağımsızlığını ilan etti. Fakat bunu daha önceden gören Miloseviç. Hırvatistan nüfusunun yüzde 12’sini oluşturan Krajina Sırplarını kışkırttı. Bunlar 1990 Ekimi’nde Krajina Özerk Bölgesi’ni ilan etmişlerdi. Bunun üzerine Krajina Sırpları ile Hırvatistan arasında, 1991 Martı’nda, silahlı çatışmalar başladı. Hırvatistan bu özerkliği tanımadı. Fakat fazla bir şey de yapamadı. Krajina Sırpları 1995 Eylül’üne kadar özerk varlıklarını korudular. Bu tarihte Hırvatistan Avrupa’nın desteğiyle burasını askerleri ile işgal etti.
Makedonya’da 1991 Eylül’ünde bağımsızlığını ilan ederken, bütün tarihi boynuca Sırbistan’ın kanadı altında yaşamış olan 600 bin nüfuslu Karabağ. 1992 Nisan’ında Sırbistan ile “Yeni Yugoslavya’yı kurdu.
Fakat Bosna-Hersek böyle olmadı. Bu cumhuriyetin 4.5 milyonluk nüfusunun yüzde 43’ü müslüman, yüzde 32’si Sırp ve yüzde 17’si Hırvat’tı. Aslında Müslümanlarla Sırpların arası hiç bir zaman iyi olmamıştı. 1992 Şubatı’nda Bosna-Hersek Sırpları ayaklandılar ve 1992 Haziran’ından itibaren, Sırbistan’ın da Bosna Sırpları’nın arkasında yer alması sonucu Bosna’da bir iç savaş başladı. Bu savaşta Yunanistan’da Sırbistan’ı destekledi.
Bosna İç Savaşı, BM’nin Avrupa Topluluğu’nun ve NATO’nun aracılık ve barış çabalarına rağmen, Sırpların inanılmaz vahşeti ve Müslümanlara uyguladığı etnik temizlik hareketleriyle, üç buçuk yıl sürdü. Amerika bu iç savaşa karışmaktan kaçındı. Fakat 1996 Temmuz’undan itibaren soruna el attı ve uyguladığı baskı politikası ile Kasım ayında “Dayton Anlaşması”nı Bosna, Hırvatistan ve Sırbistan’a kabul ettirdi. Aralık ayında da Paris’te “barış anlaşması” imzalandı. Bu anlaşma ile Bosna’nın yüzde 49’u Sırplara veriliyordu.
Dayton Anlaşması
Dayton Anlaşması ile Bosna Hersek Devleti, Bosna-Hersek Federasyonu ve Sırp Cumhuriyeti olarak iki ülkeye ayrıldı. Bosna’da yaşamayan tüm insanların iki ülkede özgürce seyahat ve hareket etme hakkı tanındı. Anlaşmanın uygulanması amacıyla bölgede 12 ay süreyle NATO Uygulama Gücü (IFOR) adı altında 60 bin civarında askerden askerden oluşan askeri bir güç görevlendirildi. Bu güç, Aralık 1996’dan itibaren 30 bine indirildi. BM Güvenlik Konseyi, Eski Yugoslavya’yı oluşturan bütün cumhuriyetlere yönelik silah ambargosunun kaldırılması yönünde kara aldı.
3,5 yıl süren savaşta çoğu sivil olmak üzere 250 bin kişi öldü. 175 bin kişi varalandı. Binlerce insan sakat kaldı. 1 milyon 150 bin kişi göç etmek zorunda kaldı. Sanayi üretimi, savaş öncesinin yüzde 9’una kadar düştü. Sadece altyapı, konut ve sanayi tesislerinin zararı 80 milyon Amerikan Doları. Üstelik telekomünikasyon, radyo ve TV tesisleri de tamamen tahrip edildi. Nüfusun büyük bir bölümü yardıma muhtaç hale geldi.