Old fashioned writer thinking with question marks over head

Yazarlardan en sık duyduğum serzeniş şu, “Bir kitap yazdım, yayınevine gönderdim, benden para istediler, nasıl yani?”

Durumu şöyle açıklayayım.

Yazdığı kitaba farklı bakış açılarıyla yaklaşan bir çok yazar var.


Vallahi ticari değilim bakış açısı; Bu tipteki yazarlar günlerce, aylarca emek sarf edip kitap yazıyor. Bu kitabı editör olarak değerlendirirken elbette ki içeriğin okuru ne kadar ilgilendirdiğini, okura ne katkı sağlayacağını -ki bu eğlendirmek, bilgilendirmek yada başka bir işlev olabilir- sorguluyoruz.

Bu kitapların çoğu bir ‘iç dökme’den öteye gitmiyor, yani yazandan başkasını ilgilendirmeyen içerikler! Kendisi için önemli olan ama başkasını ilgilendirmeyen bu kitabı yazan kişi kitabı için, “Basılsın, çok kişi satın alsın ve okunsun” talebinde bulunuyor.

Oysa gözden kaçan şu; yayınevleri ticari kuruluşlardır.

Yayınladıkları içeriklerle ilgili bir stratejileri vardır ve sadece ayakta kalmak için bile olsa belli bir gelir elde etmeyi beklerler.  

Gönderdiğiniz kitap için baskı, dağıtım, reklam, işletme maliyetlerine katlanacaklardır ve bunun bir karşılığı olmasını beklerler.  

Eğer bu karşılığı alamayacaklarını düşünürlerse kitabınızı basmazlar.

Kitap yazmak günümüzde en başarılı marketing araçlarından biri.  Bunun farkında olan yazarlar da var. Onlar da şöyle düşünüyor;

thinkingwriter

Kitabımın içeriği değerli, o zaman neden benden para isteniyor ?

Kendinizi yayınevi sahibinin yerine koyun. Önünüze iki kitap gelmiş; birisi kendi çapında ünlü, marka olmuş, ismi merak edilen, ürettiği ürün talep gören ve sonuçta satış garantisi olan bir kitap.

Risk alıp buna mı yatırım yaparsınız?  

Yoksa adı sanı hiç duyulmamış, içeriği kaliteli olduğu halde pazarlaması, tanıtımı için çok para harcamanız gereken ve ileride ne yöne evrileceği, kariyerinde ne kadar başarılı olacağı belli olmayan birini mi?

Bir çok edebiyat dergisinin bir öyküyü basmak için bile, aynı yazar adayından en az 3-4 dosya gelmesini beklediğini, böylece yazar adayının dirayetini ölçtüklerini biliyorum.

Yayınevlerinin bir kısmı şöyle düşünüyor; marka olmayan birinin kitabını basıyoruz, onu markalaştırıyoruz, sonrasında o kişi iş yaşamında daha fazla talep görüyor, gelirlerini arttırıyor. Öyleyse bu maliyetin altına neden ben gireyim? Neden yazar girmesin?

Bu yüzden son zamanlarda bir çok yayınevi ‘isimsiz yazarlardan’ kitaplarını basmak için para talep etmeye başladı.  

Siz ne düşünüyorsunuz?

Bir yanıt yazın

Kasaba.works Digital Agency