Kurucusu olduğu pek çok sivil toplum örgütünde yaptığı çalışmalarla Türkiye’de bu konudaki ilk akla gelen kişilerden biri olan İbrahim Betil ile hem sivil toplum örgütlerini konuştuk hem de gönüllülüğün gençlere faydalarını masaya yatırdık.
Yeşilay Dergisi’nde yayınlanmıştır. Telif hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir.
Yardımsever bir toplum olduğumuzu her platformda dile getirmeyi sever, hatta uluslararası düzeyde bile bunun böyle olduğunu düşünürüz. Oysa bu kanımız gerçekleri yansıtmıyor. Dünya genelinde yaklaşık her üç kişiden biri yani % 31,5’u yardım kuruluşuna bağış yaparken Türkiye, Charity Aid Foundation World Giving Index 2014 raporuna göre 134 ülke arasında 128. sırada yer alıyor. Yine aynı rapora göre dünya genelinde yaklaşık her dört kişiden biri (%14) gönüllü çalışmalara katılırken, Türkiye gönüllü çalışmalara katılımda 140 ülke içinde 132. sırada ancak yer bulabiliyor. Oysa sivil toplum çalışmalarının toplumsal gelişime ve değişime katkısı çok büyük. Ülke bazında baktığımızda Türkiye’de her 700 kişiden sadece bir kişi sivil toplum çalışmalarında gönüllü oluyor. Halbuki İsveç’teki her 43 kişiden biri, Fransa’da her 50 kişiden biri, Avustralya’da her 35 kişiden biri bir sivil toplum örgütünde (STK) gönüllü olarak çalışıyor. Bu oran Hindistan’da 400’de bire, Peru’da ise 320 kişide bire düşüyor. Yani kat etmemiz gereken yol çok uzun! Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı, Toplum Gönüllüleri Vakfı, Öğretmen Akademisi Vakfı gibi Türkiye’nin önde gelen sivil toplum örgütlerinin öncülerinden biri olan İbrahim Betil ile ‘gönüllülüğe gönülsüz’ olmamızın nedenlerini ve gönüllülüğün kıymetini, değerlerini konuştuk.
Sivil toplum nedir?
Sivil toplum, herhangi bir toplumda yaşayanların kendi içlerinde örgütlenerek bir amacı hayata geçirebilmek için yapılan çalışmaların genelidir. Özellikle gelişmiş demokrasilerde sivil toplum kuruluşları ile devleti yönetenler yakın ilişki içerisinde oluyorlar. Çünkü sivil toplum kuruluşları halkın nabzını çok daha yakından tutuyor ve devleti yönetenlere çeşitli fikirleri daha hızlı iletme olanağına sahipler. Bu nedenle sivil girişimlerin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de de umarım gelişir.
Bu konuda karnemiz neden kötü?
Sivil toplum örgütleri Türkiye’de farklı algılanıyor. Bunun iki nedeni var. Bir tanesi cumhuriyetin kuruluşundan bu yana merkezi devlet anlayışının sürdürülmüş olması. “Ne yaparsa devlet baba yapar” anlayışı yaygın. Bu yüzden sivil oluşumlara devlet sıcak bakmamış, sivil oluşumların hayata geçmesine zorluk çıkartmış. İkincisi insanların bir araya gelme istekleri… Bunlar köy dernekleri, şehir veya ilçe dernekleri olabilir. Bu bir araya gelme ihtiyacı, devlet tarafından bastırılınca insanlar bu ihtiyacını merdiven altında yasal olmayan şekilde yapmış. Bir taraftan merkezin baskısı, bir taraftan sivil toplumun yasa dışı örgütlenmeleri, yasal olan sivil toplum örgütlerinin şeffaf olmayışı toplumda güvensizlik yaratmış. Aile kültüründe çocuğunu üniversiteye gönderenler, “Sakın derneklere bulaşma, sadece derslerinle ilgilen” demeye başlamış.
Sizin kurduğunuz sivil toplum örgütleri neden daha çok duyuldu? Nasıl bir fark yarattınız?
Kurucusu olduğum çeşitli sivil toplum örgütleri var. Her birinde temel ilke olarak ‘şeffaflık’ ve ‘hesap verilebilirlik’ kesin kararı aldık ve hayata geçirdik. Günümüz teknolojisinde bir dernek hakkında bilgi edinmek isterseniz web sayfasından girip bakabilirsiniz. Bizim bütün faaliyet raporlarımız, mali tablolarımız orada açıkça yer alır, bunun da ötesinde uluslararası bağımsız denetim kuruluşlarının denetim raporlarının da olmasına özen gösteririz. Örgütlenmeye dahil olmak isteyenler her şeyin açık ve net olduğunu görünce o tarafa yönelmeye başlıyorlar. Parçası olduğum sivil toplum kuruluşlarının bir ideoloji, siyasi düşünce ve inanç temelli olmamasına özen gösterdim. Pek çok insan bu kuruluşların doğrudan amacına yönelik çalıştığını anladı. Özellikle Toplum Gönüllüleri Türkiye’nin en büyük ve en yaygın kuruluşlarından birisi oldu. Sadece son 12 ayda, 129 üniversitede, 80 ilde 60 binden fazla gençle 3000’e yakın proje hayata geçirildi. 700 bine yakın insanın yaşamına dokundu bu projeler. Gençler tüm farklılıklarıyla bir arada oldukları için Toplum Gönüllüleri bir barış projesine de dönüştü. İnsanların tercihlerine göre ayrımcılık yapılmıyor, herkes eşit olarak çalışmalara odaklanıyor. Sivil toplum örgütlerinin nasıl olması gerektiğini göstermek gibi bir amacımız da var. Kurucusu olduğum ne kadar vakıf ve dernek varsa aynı ilkeyi uyguluyoruz. Bu örneklerin çoğalması Türkiye’de sivil toplum örgütlerini daha güçlü hale getirecektir.
Sivil toplum kuruluşları ile neler başarılabilir?
Şeffaf olup güven oluşturduktan sonra her amaca yönelik çalışmada çok önemli başarılar sağlanabilir. Yine kuruluşuna önderlik ettiğim Öğretmen Akademisi Vakfı için yaptığımız bir araştırmada 800 bin öğretmenin yarısının üniversiteden mezun olduktan, emekli olana kadar hiçbir mesleki eğitim almadığını tespit ettik. 20 yıl önceki bilgisiyle, her şeyin çok hızlı değiştiği dünyamızda çocuklarımızı eğitiyorlar. Bu öğretmenlerimizi mesleki açıdan geliştirmek amacıyla Öğretmen Akademisi Vakfı’nı kurduk mesela. 300-500 kişiyi toplayıp sunum yapmadık. Bizzat öğretmenlerimizin çalıştığı okullara gittik, en fazla 25’er kişilik gruplara interaktif öğretme metotlarıyla, oyunlarla eğitim verdik. Yurt dışında önemli deneyimi olan öğretmen kuruluşları ile çalıştık. Milli Eğitim Bakanlığı ile protokol yaptık. Zaten onlarla protokol yapmadan devlet okullarına girmeniz mümkün değil. Dokuz sene içerisinde 150 binden fazla öğretmenin mesleki gelişimine yönelik eğitimler verdik. Sınıf yönetimi, iletişim becerilerinin gelişmesi, öğrenci değerlendirmede yeteneklerin ön plana çıkarılması gibi konularda Türkiye’nin gitmediğimiz ili ve ilçesi kalmadı. Başvuru bazlı çalıştık. Cumartesi ve Pazar öğretmenlerimiz bize isteyerek geliyorlardı. Gruplar da küçük olduğu için katılımcı bir çalışma ortamı oluyordu. Öğretmenler de öğrenciler de çok memnun kaldı. Bu eğitim alanında bir örnek. Toplum Gönüllüleri ise gençlerin toplumsal duyarlılığa yönlendirilmesi alanında bir çalışma. Ashoka Türkiye Vakfı sosyal girişimcileri desteklemek için kuruldu. Çok farklı alanlarda yapılacak çok şey var.
Devletimizin sivil toplum kuruluşlarına yaklaşımı nasıl? Devlet ile ideal ilişki ne olmalı?
Devletin yaklaşımı son dönemde değişti. 4-5 sene öncesine kadar bir derneğin kapatılması kaymakam veya valinin tek sözüne dayanıyordu. Artık yasal olarak bir derneğin kapatılması için mahkeme kararı gerekiyor. Süreç biraz daha yasal boyuta taşındı. Toplum Gönüllüleri Vakfı yaptığı çalışmalarla yaygınlaştı. Bundan yedi yıl önce Bakanlar Kurulu’na çağrıldık, başbakan yardımcısı beni bizzat arayarak davet etti ve Toplum Gönüllüleri’nin ne yaptığını açıklama olanağı bulduk. Şeffaf olduğunuz ve ideolojiden yana olmadığınız zaman, gizli iş yapmadığınız zaman, devlet de yerel yönetimler de size destek veriyor. Kaymakamlar ve valiler de gençlerin yaptıklarını çok takdir ediyorlar. Eskiden gençlerin örgütlenmesi pek çok kimseyi ürkütürdü. Gençler yaptıkları projeleri şeffaf, hesap verilebilir, açık şekilde yapıp izinlerini alır ve yerel yönetimlere yaptıklarını anlatırlarsa yerel yönetimler de onların destekçisi oluyor. Onlar da o bölgede yaşayanlara hizmet edenleri desteklemiş oluyor.
Siz sivil toplum çalışmalarına nasıl başladınız?
Bankacılık döneminde hayalimde hep eğitimle ilgili bir şeyler yapmak vardı. Daha da geri gidersek lise çağlarımda kaymakam, vali olmak istemiştim. Siyasal bilgilere giremedim. Ankara’da okumam zordu. Boğaziçi Üniversitesi’nde tam burslu okudum. İş İdaresi ve İşletme okuyunca iş hayatının içerisine girdim. Sanayicilik ve bankacılık yaptım. Yönettiğim kurumlarda insan kaynaklarına, sosyal sermayeye hep daha çok değer verdim. Bu da eğitimle oluyor. Hayalimde hep para kazanıp okul yapmak vardı. Bankacılığı bırakınca Enka Vakfı ile bir görüşümü paylaştım. Onlar da okul yapmak istiyorlardı. “Siz finanse edin, ben gönüllü olarak çalışırım” dedim. Çok saydığım, sevdiğim bir kişi olan Şarık Tara, “Rasgele bir okul istemem, Türkiye’nin en iyi okullarından bir tanesi olmalı” dedi. Kendi imkanlarımla yurt dışına gittim, çok iyi okulları ziyaret ettim, kurslara katıldım. İstinye Enka Okulları’nı kurmaya başladım. Eş zamanlı olarak Suna Kıraç ile iş hayatında eğitimin önemini konuşurduk. Ben bankacılığı bırakınca bir de Eğitim Gönüllüleri Vakfı’nı kuralım dedik. Sivil toplum çalışmalarına eğitimle girdim. Yıllar itibariyle değişik alanlarda devam ediyorum.
Sizin gönüllülüğe yaklaşımınız nasıl?
Keyif almakla yakından ilgilidir. Ancak keyfi bir iş olmaması gerekir. Gönüllü olarak hizmete başladığınız zaman o hizmeti götürdüğünüz kişiler sürekliliğini bekliyorlar. Çocuklar abisinin, ablasının tekrar oraya gitmesini bekliyor. Sürdürülebilirlik çok önemli. Sürdürülebilirlik için de STK’ların kurumsal yönetim anlayışından farklı olması gerekiyor. Kurumsal yönetimde genel müdür, yardımcılar, yöneticiler, çalışanlar gibi hiyerarşik yapılar var. STK’larda bu hiyerarşik yapının sıfır olması yada mümkünse yatay olması, gönüllülerin öncülüğünde bir yapı olması lazım. Gönüllüler kendi düşüncelerinin dikkate alındığını, kendilerine sorumluluk verildiğini gözlemledikçe o zaman daha fazla sahipleniyor, daha fazla zaman ayırıyorlar. Gönüllüye talimat verip bunu yapacaksın dediğin zaman gönüllü bırakıp gidiyor. Bu yapıyı çok iyi kurmak lazım.
Gençlere önerim şu; herkes diploma alıyor. Yaşamı boyunca o diplomaya 3-5 kişi bakar. Oysa gençler akademik yaşamı süresinde yaptığı gönüllü çalışmaları da bunun yanına koyarsa iş yaşamına girdiğinde onu istihdam edecek kişiler onu daha çok önemser. Derslerine devam ederken başka sorumluluklar da almış, projeleri de yürütmüş, eş zamanda pek çok şeyi yapabileceğini görmüş olurlar.
Aynı zamanda bu gönüllü çalışmalar gençlere deneyim ve özgüven kazandırıyor. Proje nasıl yapılır, kaynağı, bütçesi nasıl bulunur, güven nasıl sağlanır gibi… Bunlar çok önemli kazanımlar. Bütün gençlere üniversite sürecinde bu çalışmaları yapmalarını öneriyorum.
Gençler sivil toplum örgütlerini nasıl seçmeli?
Bir tane temel çıta var. Katılacakları sivil toplum kuruluşunun ne kadar şeffaf ve hesap verebilir olduğunu araştırsınlar. İsmine bakarak kanmasınlar. Kendilerini davet eden genel müdürleri dahi olsa, “Siz hangi çalışmaları yapıyorsunuz bana anlatın” diyerek hesap sorabilme özgüvenlerini kendilerinde bulsunlar. O genel müdür, “Ben sana hesap mı vereceğim, sen daha gönüllü olmamışsın” dediği anda da arkasını dönüp gitsinler.
Kaç tane vakıf ve dernekte çalışıyorsunuz?
Toplum Gönüllüleri Vakfı, Sen De Gel Derneği, Ashoka Vakfı, Öğretmen Akademisi Vakfı, Ali İsmail Korkmaz Vakfı, Hrant Dink Vakfı var. Mahalle Afet Gönüllüleri Vakfı’nı yeteri kadar mali destek bulamadığımız için tasfiye etmek zorunda kaldık. Bir de Adapazarı Enka Okulları var.
Girişimci olmak isteyen gençler mentörlük almak isterse ve destekçisi yoksa ne yapmalı?
Girişimcilik ile ilgili dernekler var. Mesela Sosyal Girişimci Liderler Akademisi SOGLA bunlardan biri. Yine Ashoka Vakfı sosyal girişimcilere destek veriyor. Orada her sene 3-4 tane sosyal girişimciye seçildikten sonra mentörlük veriliyor. Üniversite öğrencilerine mutlaka Toplum Gönüllüleri ile temasa geçmelerini öneririm. 129 üniversitede örgütlenmemiz var. Orada gönüllü olduktan sonra Toplum Gönüllüleri’nin mentörlük programına katılabilirler. İş hayatından deneyimli insanlar gençlerle eşleştiriliyor ve onlarla bire bir çalışmalar yapıyorlar. İnternete girip web sayfalarından tüm bu kurumlara ulaşabilirler.
Sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Türkiye sivil toplumda çok az gelişmiş bir ülke. Dünyanın 18. büyük ekonomisiyiz. Bugün itibari ile 111 bin adet dernek ve 5500 tane vakıf var. 80 milyon nüfustan bahsediyoruz. 9 milyon nüfusu olan İsveç’te ise 230 bin sivil toplum kuruluşu var. Almanya ile Türkiye’nin nüfusu aynı, orada 650 bin STK var. Türkiye çok gerilerde. Zaten Türkiye’de gönüllü çalışmalara katılım da çok az. Dünya sıralamalarında en gerilerdeyiz. “Herhangi bir gönüllü işte çalıştın mı” sorusuna yapılan anketlerde nüfusun sadece yüzde ikisi evet diyor. Biz kendimizi yardımsever bir toplum olarak tanımlıyoruz ama Türkiye dünyada yardımlaşma yapan ülkeler arasında da çok geride. Türkiye’nin insanı yardımsever olduğunu söylemeyi seven bir toplum. Ama ne yazık ki değiliz. Bunların gelişmesi için ise sivil toplum kuruluşlarının güven vermesi şart.
İbrahim Betil kimdir?
1944 yılında İstanbul’da doğdu. Robert Kolej’den sonra Boğaziçi Üniversitesi’nde İş İdaresi ve İşletme bölümünü bitirdi. Sınai ve mali piyasalarda uzun yıllar yöneticilik yaptı. Bankacılık mesleği sırasında çeşitli bankaların genel müdürlük, yönetim kurulu üyeliği ve başkanlığını yaptı. Türkiye ve yurtdışında bazı bankaların kurucusu oldu. Çeşitli leasing, faktoring ve sınai şirketlerin yönetiminde bulundu. Proje bazında danışmanlık işleri yaptı, yapmaya devam ediyor. YDH Kurucusu, Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul İl Başkanı oldu. Enka Okullarının Kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı oldu. Çeşitli dernek ve vakıfların kuruluşuna önderlik etti ve yönetim kurullarında yer aldı. Halen birçok sivil toplum örgütünde aktif olarak rol alıyor.