Bir devrim sadece Fransa’nın değil, tüm dünyanın kaderini değiştirdi. 1789’da köylülerden zanaatkarlara, yeni güçlenmeye başlamış olan sanayicilerden tüccarlara herkes ayaklandı. Yeni burjuvazinin soylulara ve krallık yönetimine karşı başkaldırısıydı bu. Devrim uzun ve sancılı bir yolculuktu.
Fransa 1700’lere değin Avrupa’nın en güçlü devletlerinden biriydi. 1700’lere gelindiğinde ise yönetim biçimi iyice köhneleşmişti. Dönem değişiyor, Fransa hala Ortaçağ zihniyetiyle yönetiliyordu.
İngiltere’de yeni buluşlar, ekonomik ve toplumsal değişmeler 1600’lerde iç savaşa yol açmış ve ardından kralın egemenliği sınırlandırılmıştı. Parlamentonun varlığıyla, krallık yönetimi meşrutiyet biçimini almıştı. Fransa’da ise meclis 175 yıldır toplanmıyordu. Kral halkından habersizdi. Saraydakiler debdebeli bir yaşam sürerken halk ağır vergiler altında eziliyordu.
Etats-Generaux nasıl toplandı?
Durumun ağırlaşması üzerine XVI. Louis, 1614’ten beri toplanmamış olan Etats-Generaux’yu toplantıya çağırmak zorunda kaldı. Bu üç sınıfın da temsilcilerinin bulunduğu bir meclisti; din adamları, soylu sınıfı ve tüccar, avukat, esnaf ve çifçilerin bulunduğu halk kesimi. 1789’da Etats-Generaux çok gergin bir havada açıldı. Kralın paraya ihtiyacı vardı. Meclis ona bu parayı sağlamakta yardımcı olursa halkın bazı isteklerini yerine getireceğine söz verdi.
Halk grubu, Fransız yurttaşlarının yasalar uyarınca yönetilmeleri gerektiğinde ısrar ediyordu. Başlangıçta din adamları ve soylular bu isteklere karşı çıktı. Sonradan birkaçı halkın yanında yer aldı. Ne var ki üçüncü grubun temsilcileri, Fransa’ya bir anayasa kazandırmadan dağılmayacaklarına ant içtiler. Kendilerini Ulusal Meclis olarak ilan eden milletvekilleri, daha sonra yeni anayasayı hazırlayıp açıklayacak olan Kurucu Meclis adını aldı.
“İsyan değil devrim!”
23 Haziran’da Kont Mirabeau, kralın meclisi kapatmasına karşı çıkarak gelen haberciye: “Git efendine söyle biz halkın isteğiyle buradayız ve ancak süngü zoruyla meclisi terk ederiz” dedi. Paris halkı 14 Temmuz günü Bastille Hapisanesi’ni basarak tüm tutukluları serbest bıraktı. Kral bunu öğrenince “Bu bir isyandır” diye haykırdı. Saraylılardan birinin yanıtı ise şuydu; “Hayır efendimiz, bu bir isyan değil devrimdir.”
Fransız Anayasası’nı hazırlayan Kurucu Meclis, 1789’da İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’ni kaleme aldı. Bildiri halk egemenliğini kabul ederek: “İnsanlar özgür doğar, özgür yaşar ve yasalar önünde eşittir” diyordu. Kilisenin ve soyluların ellerinden toprakları alındı ve ayrıcalıkları kaldırıldı. 1789’da kral ve kraliçe Versailles’dan yabancı ülkelere kaçma girişiminde bulundu; ama halk onları yakaladı ve Paris’e getirdi.
20 Haziran 1791’de kral, ailesiyle birlikte kendine bağlı soylu subayların yönetimindeki birliklerin toplandığı Belçika sınırına doğru gizlice yola çıktı. Fransa’nın doğusunda Varennes’te yakalanarak geri çevrildi. Kral ve ailesinin yeni Fransa’ya bağlılık göstermeyişi, halkın onlar olmadan da ülkenin yönetilebileceği yolundaki düşüncelerini güçlendirdi.
Fransız karşı-devrimcileri Prusya kralına, Avusturya imparatoruna, Rus imparatoriçesine başvurup Fransa’da krallık yönetiminin yeniden kurulması için yardım istediler. Avusturya ve Prusya, XVI. Louis’yi yeniden tahta geçirmek için Fransa’ya karşı savaşa hazırlanıyordu. Fransızlar daha hızlı davranarak 1792’de bu ülkelere savaş ilan etti. Avusturya ve onun yanında yer almış olan Prusya’ya karşı yapılan savaş başlangıçta Fransa için yıkıcı oldu. Paris’i savunmak için gelen gönüllüler bir kez daha ayağa kalktı.
Bastille’in basılışını izleyen üç yıl içinde, halkın durumunda bir değişiklik olmamıştı. Pahalılık, yiyecek maddelerinin yokluğu yığınların öfkesini artırıyordu. Askeri başarısızlıklar ve sarayın tavrı hoşnutsuzluğu daha da şiddetlendirdi. 9 Ağustos gecesi halk, kralın bulunduğu Tuileries Sarayı’na saldırdı. Bu saldırıyı ne zamandır bekleyen XVI. Louis saraya ücretli askerler yığmış ve kendisine bağlı soyluları çevresine toplamıştı. İlk saldırı geri püskürtüldü. İkinci saldırı sonunda Tuileries Sarayı alındı ama kral bulunamadı. XVI. Louis ailesiyle birlikte meclise sığınmıştı. Oysa artık çok geçti. Kral ve ailesi hapse atıldı. Böylece Fransa’da krallık 10 Ağustos 1792’de devrilmiş oldu. Halk sokaklarda dans ediyor, devrim marşına dönüşen “Marseillaise”i söylüyordu. Ordunun başında olan General Lafayette, kralı kurtarmak üzere Paris’e yürüyüşe geçti; ancak yarı yolda bu fikrinden vazgeçerek geri döndü.
Fakat sevinmek için erkendi. Yabancı güçler Fransa’ya girmişti. Kesin sonucu belirleyen savaş; 20 Eylül 1792 günü Belçika sınırı yakınında Valmy’de yapıldı. Avusturyalılar’a karşı yeni bir zafer kazanan Fransızlar, daha önce Fransa’nın egemenliğinde olan Belçika’ya girdiler. Bu başarılar devrimcileri yüreklendirdi.
Terör ve karmaşa Fransa’ya hakim oluyor
20 Eylül 1972’de, Fransızlar’ın Avusturya karşısında kesin zaferi kazandığı gün genel oyla seçilen “ulusal meclis” Paris’te ilk toplantısını yaptı. Genel oy hakkı yalnızca erkeklere tanındığı için kadınlar uzun yıllar oy hakkı için mücadele vermek zorunda kaldı.
Güçlü halk ayaklanması Fransa’da krallığı devirince Konvansiyon, cumhuriyet ilan etti. Cumhuriyetin ilanından sonra XVI. Louis ve kraliçe Marie Antoinette Ocak 1793’te giyotinle idam edildi.
Konvansiyon; Jirondenler, Jakobenler, Montagrad’lar (Dağlılar) ve olayların gidişine göre tavır takınan tarafsızlardan oluşuyordu. Başlangıçta iktidarı Jirondenler ele geçirdi. Bunlar tüccar ve sanayici kesimin temsilcileriydi. Kırsal kesimde yaşayan halk, feodal ayrıcalıklarının kaldırılmamasından şikayetçiydi. Köylülerin durumunda hiçbir değişiklik olmamıştı. 31 Mayıs 1793 günü silahlı isyancılar bir kez daha Paris sokaklarını işgal etti. 40 bin kişi Konvansiyon’un kapılarını zorladı. Meclis Jirondenler’in tutuklanması için karar çıkarttı.
Böylece Konvansiyon’a Jakobenler egemen oldular. Jakobenler, erkekler için genel oy ve tek meclis öngören bir anayasa hazırladılar ama bunu uygulamadılar. Yerine diktatörlük kurdular. Ülkeyi yönetmek için Kamu Güvenliği Komitesi adını verdikleri bir kurul oluşturdular. Bu kurulun başlıca üyeleri Georges Jacques Danton, Jean Paul Marat ve Maximilien Robespierre idi.
Bundan sonraki aylar çok hareketli geçti. İngilizler Fransa’ya karşı sürekli olarak düşmanca girişimlerde bulunuyordu. Jakobenler’in yönetimi sırasında Fransa’nın en önemli limanı Toulon’u ele geçirdiler. Kamu Güvenliği Komitesi, yabancı orduları ülkeden atmaya kararlıydı. Bu nedenle asker toplamaya ve cephane yığmaya girişti. 1793’te İngilizler Toulon’dan atıldılar.
17 Temuz 1793 tarihinde Jakobenler, bütün feodal ayrıcalıkların hiçbir tazminat ödenmeksizin kaldırıldığına ilişkin bir kararname çıkardılar. Soyluların işgal ettikleri kamu toprakları köylülere geri verildi. Kilisenin ve dış ülkelere sığınan soyluların el konulan toprakları, köylülerin almasını kolaylaştırmak için düşük fiyatla satışa çıkarıldı. Tüm bunlar bile köylülerin durumunu değiştirmeye yetmedi.
Jakobenler karşı-devrimcilerle acımasızca mücadele ettiler. Kuşku duyulanlar derhal tutuklanıyor; bazen de yargılanmaksızın giyotine gönderiliyordu. Robespierre iyice güç kazanarak sonunda Danton’u bile idam ettirdi. 1794’te Robespierre ve yandaşları bir hükümet darbesiyle tutuklandı. Yasadışı davranışlarda bulunmuş olmak suçuyla idam edildiler.
Jakobenler’in tarihteki rolü; feodal düzeni parçalayarak Fransa’da sanayi ve tarımın gelişmesine yol açmak oldu. Böylece Fransa’da kapitalizm dönemi başladı. Jakobenler’den sonra varlıklı kesimlerin temsilcisi, ılımlı bir hükümet işbaşına geldi. Direktuvar adı verilen beş kişilik bir kurulla ülke yönetilmeye başlandı.
Ve Napolyon sahnede…
Yeni hükümet ülke çıkarlarından çok kendi çıkarlarını gözetiyordu. Yetersizliği ve yolsuzlukları halkın tepkisine yol açtı. 1799’da Napolyon Bonapart adlı genç bir subay hükümetin zayıflığından yararlanarak yönetimi ele geçirdi. Hükümet biçimi değişti. Yeni hükümet Konsül denen üç üyeden oluşuyordu. Napolyon I. Konsül, aynı zamanda da devlet başkanı oldu. Çok geçmeden öbür iki konsüllük kaldırıldı ve 1804’te Napolyon imparatorluğunu ilan etti. Böylece devrim sona ermiş oldu. En azından Fransa için…