Rus devrimi, Rusya’da çarlık rejiminin yıkılması (Şubat Devrimi) ve iktidarın Bolşevikler tarafından ele geçirilmesiyle (Ekim Devrimi) sonuçlandı.
1905 yılındaki Rus Devrimi’nden sonra, ılımlı bir otokrasi rejimi kuran II. Nikolay, bir süre yarı liberal bir sisteme doğru ilerlediği izlenimi yarattıysa da çok geçmeden yozlaşma belirtilerinin artması, 1912’den başlayarak toplumun bütün tabakalarında hoşnutsuzluğa yol açtı.
Temmuz 1914’te işçiler, 1905 olaylarını anımsatan bir biçimde ayaklanmayı denedilerse de, Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi bu ayaklanma başlangıcını kesintiye uğrattı; ülke görünüşte de olsa düşmana karşı birleşti.
Ne var ki bu birlik, imparatorluk hükümetinin art arda hatları (parlamenter başarısızlık, köylülerin yaşama koşullarının kötüleşmesi, Rus ordusunun peş peşe uğradığı bozgunlar) sonucunda çok geçmeden çözüldü. 1916-1917 kışının sert geçmesi, Rus halkının yoksunluğunu katlanılmaz kılarken ordudan kaçmalar çoğaldı. Bu arada etkisi gün geçtikçe artmış olan Çariçe Aleksandra’nın gözdesi Rasputin öldürüldü.
Ekim 1916’da ülkeyi sarsan grevler; Ocak 1917’de yeniden başlayarak, şubat ayında devrimci bir özelliğe büründü. Petrograd işçilerinin başlattıkları grevden sonra, Putilov fabrikası kapandı. 8 Mart’ta (23 Şubat) Uluslararası Kadınlar Günü dolayısıyla ekmek ve barış için şiddetli gösteriler yapılmasının ardından, 10 Mart’ta (25 şubat) Bolşevikler’in çağrısıyla başlayan genel grevde, birçok gösterici öldürüldü. Hükümetin Duma’yı dağıtmasından sonra, ordunun bir bölümü işçilerle birleşti ve kent ayaklanmacıların eline geçti.
Menşevikler tarafından, Bolşevikler’in de katıldığı Petrograd Sovyeti kurularak bir geçici yürütme komitesi (Kenenskiy, Menşevikler ve Bolşevikler yer alıyordu) seçildi. 14 Mart’ta (1 Mart) Moskova’da ve taşrada da Sovyetler’in kurulması üstüne, 15 Mart’ta (2 Mart) Çar II. Nikolay’ın, hemen ardından da kardeşi Mihail’in tahttan çekilmeleri, monarşinin yıkılmasıyla sonuçlandı. Duma’daki ılımlı milletvekilleri, başkanlığını Prens Georgiy Lvov’un yaptığı geçici afla serbest bırakılan Bolşevikler, Lenin’in Rusya’ya dönüp, Nisan ayında tezlerini (Nisan tezleri “Ekmek, toprak, barış”) yayınlamasından sonra, kesin olarak belirlenmiş bir siyaset izlemeye başladılar. Barıştan yana bir gösteriden sonra, geçici hükümetin istifa etmesinin ve Menşevikleri ile sosyal devrimcilerin yer aldıkları ikinci Lvov Hükümeti’nin kurulmasının ardından, halk yavaş yavaş Bolşevikler’i tutmaya başladı.
Hükümetin halkın beklediği barışı ve yapısal reformları gerçekleştirmesinin olanaksızlığı anlaşılınca; “Sovyetler”in ilk Rus Birliği Kongresi’nde Lenin Bolşevikler adına iktidarı istedi. Petrograd’da bir halk ayaklanması patlak vermesi, hükümete Bolşevikler’e karşı baskı uygulama olanağı sağladı. Kamenev ve Troçkiy tutuklandı. Lenin ve Zinovyev, Finlandiya’ya sığınmak zorunda kaldı. Kerenskiy’in kurduğu yeni koalisyon hükümetinin durumu denetim altına almayı başaramaması, devrimci grevler gelişirken sağcıların da general Kornilov çevresinde toplanmaya başlaması, ülkedeki huzursuzluğu büsbütün arttırdı.
Finlandiya’dan, ayaklanmanın Kasım ayı içinde öngörülen Sovyetler Kongresi’nden önce başlatılması gerektiğini yazan (buhran olgunlaşmıştır) Lenin’in; Petrograd’a dönünce, Kamenev ve Zinovyev’in muhalefetine karşın, partiyi ayaklanma gereğine inandırmasıyla, 6-7 Kasım’da (24-25 Ekim, “Ekim Devrimi” adı buradan gelir) Bolşevikler resmi binaları işgale başladı.
8 Kasım’da hükümetin bulunduğu Kışlık Saray ele geçirildi ve Sovyet Kongresi, yeni iktidarın doğduğunu ilan etti. Bütün iktidar, Bolşevikler’in çoğunlukta oldukları Sovyetler’e geçti. Yeni iktidarın merkez organı olan, Lenin’in başkanlığını yaptığı halk komiserleri Sovyeti (Sovnarkom) kurdu ve 18 Ocak (31 Ocak) 1918’de, Panrus Sovyetler Kongresi’nde Rusya Federatif Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri’nin kurulması, iç savaşı kazanan Bolşevikler’in, Aralık 1922’de Ukrayna, Beyaz Rusya, Orta Asya ve Uzakdoğu’yu içine alan SSCB’yi kurmaları izlendi.