4

2013 yılından beri evlerimize girip bize ayna tutan Pozitif Dergisi pek çok kişinin hayatını değiştirdi. Bu dergi vesilesiyle yükselen bilinci, derginin yayınlanma serüvenini ve okurlar için kazanımlarını Yayın Yönetmeni Yaprak Çetinkaya ile konuştuk.

Doğan Burda Dergi Grubu’nda birçok dergi ile çalıştım, hala çalışıyorum. Pozitif’in tüm bu dergiler arasında bende çok ayrı bir yeri var. Her şeyden önce 2013 yılında ilk sayısından itibaren derginin kadrosundayım. ‘Dış dünya’ ile değil insanın iç dünyasına dair röportajlar yapmak, dosyalar hazırlamak bana çok haz verdi. Bu alanda bildiklerimin çok az olduğunu ve kişisel gelişimin insan doğasına ‘ekilmemiş topraklar gibi bereket vaad ettiğini’ gördüm. Bazı okurlar yüzeyde dolaşırken, cesareti olanlar daha derinlere dalıyor ve dipteki hazineleri keşfe çıkıyorlar. Okyanus gibi büyük bir bölümü keşfedilmemiş bambaşka bir evren ile karşı karşıya bırakıyor bizi bu dergi… Bu yüzden derginin Yayın Yönetmeni Yaprak Çetinkaya ile hem derginin var olma serüvenini hem hazırlık sürecini hem de kişisel gelişimi konuştuk. Bu röportajı okuyan herkesi -eğer varsa- kişisel gelişim konusundaki ön yargısını kırmaya ve bu dergiye bir şans vermeye davet ediyorum.

Biraz Pozitif Dergisi’nin hikayesinden bahsedebilir misiniz? Nasıl kuruldu? Siz ekibe nasıl dahil oldunuz?
Pozitif, 2013 yılında Doğan Burda dergi grubunun yöneticilerinin başarılı öngörüsü ile doğdu. Hikayenin görünmeyen tarafında ise dünyanın bilinci yükselirken biz Türkiye’de yaşayanlar da bundan mahrum kalmayalım diye birileri görevlendirilmiş gibi duruyor. Okuyucularımız ve dergimize konuk olanlar adına gönül rahatlığı ile söyleyebilirim ki emeği geçenlere, aracı olanlara minnettarız. Önceleri üç ayda bir yayınlanan dergimiz, yaklaşık üç yıldır iki ayda bir okuyucusu ile buluşuyor. Dergimiz yayın hayatına başladığında ben de editörlerinden biriydim. Röportajlar yapıyordum. Her zaman yatkın olduğum konular diye düşünürdüm. Röportaj yaptıkça aslında yatkın olmakla birlikte hiçbir şey bilmediğimi fark ettim. Büyük bir iştahla röportajdan röportaja koştum. Arka arkaya kitaplar okudum. Sonra bir gün yayın yönetmeni oldun dediler. Fiziksel dünyada böyle bir talebim olmamıştı, dolaylı iletişimin sonucu diyelim. İlk günkü şevkle ama biraz da bilinçli şekilde bilginin peşinden koşmaya devam ediyorum.

Pozitif Dergisi’ni kimler okuyor? Okurlardan nasıl geri dönüşler alıyorsunuz?
Sosyal medya hesaplarının istatistiklerine bakacak olursak yüzde 80 kadınlar tarafından okunuyoruz, takip ediliyoruz. Yaş aralığı ise 25-44 arasında daha yoğun. Okuyucular ile etkileşimde de kadınların ağırlıklı olduğunu görebiliyoruz. Derginin tasarımı nedeniyle almakta zorlanan erkek okuyucularımız olduğunu biliyorum. Ancak çok az sayıdalar… Genelleme yapmak haksızlık olur ama bazı erkekler kişisel gelişim konularına mesafeli durmayı ya da öyleymiş gibi davranmayı tercih ediyorlar. Biraz onlar biraz biz, zaman içinde yakınlaşacağız diye umuyorum. Okuyuculardan gelen geri dönüşler harika! Bundan şüphemiz yok çünkü daha hazırlarken bize çok iyi geliyor. Bize iyi geliyorsa okuyanların da hayatında minik de olsa bir pencere açıyor, gönül ferahlatıyordur. Daha büyük açılımlar yaşayanlar da oluyor.

Okurlarınız en çok hangi sorulara cevap arıyorlar?
Bize doğrudan pek soru gelmiyor. Merhum köşe yazarımız, Hint kökenli muhteşem insan, kinesiyoloji uzmanı Bhanu Foxley bir dönem soru-cevap köşesi hazırlamıştı. Bu köşeye gelen sorulardan yola çıkarak bir saptama yapmam gerekirse yaptığı işten memnun olmayanlar, doğru evlilik yapıp yapmayacağından emin olamayanlar, bolluk bereketini artırmak isteyenler yani daha çok para kazanma arzusunda olanlar bize ulaşıyordu. Bize ve Bhanu’ya güvenip çok derin travmalarını anlatanlar da oldu. Öyle bir mail almıştık ki okurken gözyaşlarımı tutamamıştım. Hala da zaman zaman aklıma gelir, o okuyucumuz için şifa dilerim. Bize gelen sorular çok genel konular üzerine, hepimizin daha derinlerinde daha büyük hikayeler var diye düşünüyorum.

Pozitif’in dergicilikte yeri ne? Satışı, reklamları, okur desteği nasıl?
Dergi grubunda ve dergicilik sektöründe başka bir örneği olmadığı için kıyaslama yapmak doğru olmayabilir. Satış ve reklam hedeflerimiz her sayıda yükseliyor ve tutuyor. Bu çok sevindirici çünkü sadece ilgilendiği konuya sadık kalarak, kaliteli ve temiz yayıncılık yaparak bu noktaya geldi. Bugün bambaşka konularda yayın yapan dergilerin içinde ‘kişisel gelişim’ alanında hizmet veren isimlerin röportajları mutlaka yer alıyor. Bu da konunun sanıldığı kadar ‘niş’ olmadığı, hayatın tam da içinde olduğunun kanıtı bence.

Biraz ekibinizden ve yazarlarınızdan bahseder misiniz?
Röportaj yapanlar, köşe yazısı yazanlar, redaksiyon, fotoğraf çekimi ve tasarım; her sayıda yaklaşık 20 kişinin emeği var. Röportaj yapan arkadaşlarımızın hepsinin öncelikli arzusu röportaj konuğundan değerli bir bilgi öğrenmek ve bu bilgiyi hayatlarında kullanabilmek. Yani o röportajda aldıklarını bilgisayara kaydedip unutmuyorlar. Bu da derginin amacıyla çok örtüşüyor. Çok değerli yazar Işık Menderes, yoga eğitmeni Dr. Neslihan İskit, Bütünsel Sağlık ve Ayurveda Uzmanı Ebru Şinik, Wellbeing Coach Pınar Salahoğlu ile İletişim ve İlişki Koçu Hande Akın düzenli köşe yazıyorlar. Hemen hemen her sayı da bir konuk köşe yazarı alıyoruz


Ebru Şinik, Pınar Salahoğlu, Işık Menderes, Yaprak Çetinkaya, Neslihan İskit

Pozitif Dergisi’nin yayın yönetmeni olmak hayatınızı nasıl etkiledi? Bu dergi size neler öğretti?
Saymakla bitmez, öğrenme kısmı da bitmiyor zaten. Pozitif’in haber içeriği öyle ki okuyucuya anlattığınız konuları kendi hayatınızda uygulamıyorsanız bu bir süre sonra açığa çıkar. Tabii ki dört dörtlük olmaktan bahsetmiyorum ama bir çabanız olmalı. Aksi takdirde dikkatli bir okuyucu bunu fark eder. Ben de öncelikle, “Biz ne anlatıyoruz?”u daha iyi anlamak için iki yıl boyunca Ebru Demirhan’ın Kuantum Koçluk eğitimine gittim. Dr. Gilbert Renaud’un Recall Healing seminerlerine katıldım, eğitmen eğitimine de seneye dahil olacağım. Ünal Güner ve Meltem Güner’in dostluğundan beslendim. Çok sayıda röportaj yaptım, seminere katıldım, sohbetlerde bulundum. Tüm çalışmalar eğlenceli görünmekle birlikte ciddi yüzleşmeler gerektiriyor. Bir miktar yol aldığımı, hayatımda değerli değişimler yaşadığımı söyleyebilirim; “Her gün ve her an aynaya bakmaya ve kendime dürüst olmaya çalışarak” diye de eklemeliyim. Bu süreçte dostlarımın kişisel gelişim üzerine yazdığı kitaplara editörlük yapmaya başladım. Çok satan raflarına çıktık. Sonra bu da bir mesleğe dönüştü, kişisel gelişim alanının dışına da çıktı. Çok keyifli kitaplara elim değiyor şu sıra. Bu da beni çok besleyen bir yenilik.

Pozitif gibi bir yayını çıkarmanın diğer yayınları çıkarmaktan daha farklı dinamikleri olduğunu düşünüyorum. Sizce de öyle mi? Kişisel gelişim ve spiritüel içerikleri olan yayınlarda bir yayın yönetmeninin neyi gözetmesi gerekiyor?
Güvenilir bir yayın yapmayı… Kimseye uçuk vaatlerde bulunmamayı… ‘Kişisel gelişim’ denilen ve kiminin elinin tersi ile ittiği kiminin ise suyunu çıkardığı bu alanda dengeyi şaşmamayı… Yargılayıcı ve ayrıştırıcı söylemlerden uzak durmayı… Diğer yandan çeşitli insanlar kişisel dirençleri nedeniyle size eleştirebilirken yaptığınız işe inanıp dimdik arkasında durmayı…

Yayın nasıl hazırlanıyor? Yazarlar, konular nasıl seçiliyor? Süreç nasıl işliyor, biraz bahseder misiniz?
Dergi kendi konularını kendi belirliyor gibi oluyor. Garip gelebilir ama öyle… Editör arkadaşlarımız konu önerilerini ulaştırıyor, dengeli bir seçim ile konu dağıtımını yapıyoruz. Hazırlık aşamasında bir röportaj yapılamıyor ya da yurt dışından gelen bir uzman ile son dakika bir röportaj yapılıyor. Derken bir de bakıyoruz ki bir mesaj ön plana çıkmış. O mesajı da mutlaka kapağa taşıyoruz. Gündemi yoğun bir ülkeyiz. O nedenle gündemden de yararlanıyoruz. Mesela önümüzdeki sayıda ‘hayvanseverlik’ meselesini konuşacağız. Biliyorsunuz üzücü olaylar yaşanıyor, herkes klavye başında aslan kesiliyor, hakaretler ve nefret söylemleri alıyor başını gidiyor. Sevgisizliği eleştirirken birebir aynısını yapıyoruz. Diğer yandan çoğunlukla kedi ve köpekler için yaşam hakkı dilerken hayvanlar üzerinde denenen kozmetikleri kullanmaya devam ediyoruz. Belki farkında bile olmadan… Bu konu büyük bir ayna çalışması olacak okuyucu için… Amaç tabii ki kimseyi yargılamak değil, biz dahil herkesin “Ben dışarıda bu olayları neden görüyorum? İçimde nereye bakmam, nereyi dönüştürmem gerekiyor?” sorusunu sormalarını sağlamak.

Size yazı göndermek isteyenlere ne tavsiye ediyorsunuz?
Yarama parmak bastınız. O kadar çok talep var ki bu konuda. Belli bir alanda uzmanlığı olanlar ile yetişebildiğimiz kadarı ile röportaj yaparak onlara dergimizde yer vermeye çalışıyoruz. Ancak düzenli köşe yazarlığı taleplerine şu an olumlu yanıt veremiyoruz.

Okurlarınıza iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?
Teşekkür ediyorum. Farkında oldukları, aynaya bakacak kadar cesur oldukları ve bizimle yürüdükleri için…

Kişisel gelişim anlamında sizin bundan sonraki hedefiniz ne? Neler yapmak istiyorsunuz? Okurlarla paylaşmak istediğiniz şahsi bir projeniz var mı?
Öncelikle öğrendiklerimi kendi hayatımda kullanabilmeye, bu bilgileri bedenime indirebilmeye niyet ediyorum. Yazmayı seviyorum ama biraz tembelim bu konuda. Deneyimlerimi, fark edişlerimi, yüzleşmelerimi paylaşmayı seviyorum. Umarım daha disiplinli bir şekilde bunu yapabilirim. Başka projeler de var ancak onlar henüz tohum formundalar, yeşerince birlikte bakarız neler olmakta…

Son olarak sizin ilave etmek istedikleriniz neler?
Kişisel gelişim kavramı üzerine bir şeyler söylemek isterim. Çok değerli bir alan ve kirlenmemesi için canla başla çalışmalıyız. Değerli çünkü minik adımlarla başlayan dönüşümler sizden başlayıp çekirdek ailenize, oradan geniş ailenize, oradan arkadaş grubunuza ve sonra topluma yansıyor. Yani çok da ‘kişisel’ değil. Bu kendimize, insanlığa ve en çok da çocuklarımıza karşı sorumluluğumuz. Atalarımızın ve bizim yaşadığımız kısırdöngüleri kırıp bu döngülerden özgürleşmiş, huzurlu, kendini bilen ve yaratıcı çocuklar yetiştirmek için işe kendimizden başlamalıyız. Bunun tek yolu kişisel gelişim alanında uygulanan teknikler olmayabilir. Böyle bir şeyi iddia edemem. Ama bazıları için başlangıç, köprü bu yoldur.

Sosyal medyada çok paylaşım, kitapçılarda sayısız kitap var. Çok seçici olunmasını önerebilirim. Olabildiğince… Çok kestirme yöntemler ilk başta işe yarıyor gibi görünse de uzun vadede kendinizi bilmeden hiçbir şeyi bilemiyorsunuz.

Son olarak ayrıştırıcı söylemlere çok dikkat etmek gerek. Çok tanınmış isimlerin dahi ‘bizler ve onlar’ şeklinde söylemleri oluyor. Altında alkış tutan binlerce yorum… Dışarıda görüp beğendiğimiz ya da beğenmediğimiz hiçbir şeyin bizden ayrı olmadığını fark etmek çok değerli. Bunu bir kez fark edince hemen olmasa da minik adımlarla şikayet etmek yerine çözüm üretmeye başlıyoruz. Çözümün ilk adımı da yine kendimize karşı dürüst olmaktan geçiyor.

Kasaba.works Digital Agency