Her şehir doğal ya da mimari güzelliği ile özdeşleşir. Alexandre Gustave Eiffel’in, 1889 Paris Sergisi için yaptığı “Eyfel kulesi” de bir yüzyıldır Paris denince ilk akla gelen eserlerden biri oldu.
Paris’in bir yüzyıldır simgesi durumundaki Eyfel Kulesi’nin mimarı Alexandre Gustave Eiffel’e, plan çalışmalarında Maurice Koechlin ve Emile Nouguier adlı mühendisler ile mimar Stephen Sauvestre yardımcı oldu. Dönemin bilim ve teknikteki başarılarını dile getirmek için yapılan 300 m yüksekliğindeki Eyfel Kulesi, açıkta duran kafes biçiminde demir paydalarla yapıldı.
Eyfel Kulesi birbirinden gözle görülür biçimde ayrılan iki bölümden oluşuyor. Birbirinden ayrı dört ayak (pilon) üstünde duran bir platformdan oluşan tabanın üstünde, ikinci bir platform bulunuyor. Bunun üstünde yer alan ve bir sütun gibi yükselen kıvrımların yukarı doğru incelmeleriyle oluşturulan ince kule, Eyfel’in karakteristiğini oluşturuyor. Yapımından sonra 40 yıl boyunca Eyfel, dünyanın en yüksek yapısı olarak kaldı. Daha sonra bu unvanını Amerika’da inşa edilen Empire State Building’e kaptırdı.
O dönemde yüksek yapı aeorodinamiğinin Avrupa’daki başlıca otoritelerinden olan Alexander Gustave Eiffel; kulesinin yapımında rüzgarın eğici ve kesici güçlerinin giderek baskı yapıcı güçlere dönüşeceğini, böylece kıvrımların daha iyi direnmesini sağlayacağını hesapladı. 1960’tan sonra dünyanın her yanında yükselen büyük gökdelenlerin çoğu, büyük ölçüde aynı ilkelere göre yapıldı.