Odaklanma nedir? Konsantre olmakla aynı şey midir? Odaklanma sorunu nasıl çözülebilir? Özyeğin Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Fakültesi Öğretim Görevlisi Selim Geçit, Daniel Goleman’ın odaklanma teorisinin konuya bakış açımızı tümüyle değiştireceğini söylüyor.
Vakıfbank dergisinde yayınlanmıştır. Telif hakları Turkuvaz Dergi Grubu’na aittir.
Özyeğin Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Fakültesi Öğretim Görevlisi Selim Geçit, “Business Review Workshopları” kapsamında odaklanmayı Daniel Goleman’ın odaklanma teorisinden yola çıkarak anlatıyor. Biz de odaklanmanın gerçekte ne olduğunu ve nasıl yönetilmesi gerektiğini Geçit’e sorduk.
Sizce odak nedir?
“Odak nedir denince herkes bunu önündeki işe yüzde yüz konsantre olabilmek, bütün enerjini onda tutabilmek olarak algılıyor. Bu konuya dar bir çerçeveden bakmak olur. Oysa Varlık Yayınları’ndan çıkan Odak kitabının yazarı Daniel Goleman’ın odakla ilgili başka bir modeli var.
Bir bireyin yaşam içerisinde elde etmek istediği şeyin başarı, mutluluk, iyi bir yaşam kalitesi olduğunu düşünelim. Odak bunun neresinde? Daniel Goleman’a göre odak sürekli güçlü tutulması gereken zihinsel bir kas.
Nasıl bir model bu?
Odağın gerçekten ne olduğunu anlamak için onu parçalarına ayırmak lazım. Goleman odağın dışarıdan bakıldığında görüldüğü gibi tek bir parça olmadığını söylüyor ve “Parçalarına ayrıldığında birbirinden bağımsız gibi görünen yapı taşlarının bir araya gelmesiyle oluşur” diyor.
Odak kavramında üç ana etkene bakıyor. Bir tanesi kişinin kendine odaklanması, sen kendi içindeki itici güçleri iyi okuyabiliyor musun? Yapmaman gerekeni önceden hissedip yapmamayı başarabiliyor musun? Bu kavga etmek de olabilir, “şu keki görürsem yiyeceğim” de olabilir. Yani birinci adım ‘öz denetim’. Odak dışarıdan gelen ve dikkatini dağıtacak unsurları dışlayabilme becerisi gerektiriyor. İkinci adım başkalarına odaklanmak. Üçüncüsü de dış dünyaya odaklanmak. Bu üç parçanın bir araya gelmesiyle odak oluşuyor.
İnsanların dikkati dağıldığında bu neye mal oluyor?
İnsanoğlunun dışarıdan gelen dikkat dağıtıcılarla ilgili şu anda yaşadığı dönem en kötü dönemlerden biri. Çünkü her an bilgi üretiliyor. Senin bilgi işlemek için kullandığın cihazlar bile reklamlarla, e-maillerle, WhatsApp mesajlarıyla sürekli odağını dağıtıyor.
Kalifornia Üniviersitesi profesörü Gloria Mark, “Tam odaklanmış çalışırken ekranınızın köşesinde beliren ‘mail geldi’ uyarısının odağınızı ortalama 25 dakika bozduğunu söylüyordu. Bu üç saat de olabilir 3-5 dakika da… Bu da verimlilik anlamında ciddi bir zaman maliyeti.
Odaklanma sorunu ne zamandan beri hayatımızda?
150-200 yıl önce böyle değildi. İş dünyasında yöneticiler dikkat dağıtıcılarla uğraşmak için daha fazla enerji harcamak zorunda. Burn out yani tükenmişlik sendromu yaşayanlar bile oluyor.
İnsan bir şeye odaklanmak istediğinde neden dağılır?
İnsan beyni bir şeye odaklandığında dikkat dağıtıcılar cazip gelmeye başlar. Normalde cazip gelmeyen basit aktiviteler daha keyifli algılanır. İnsanın bu durumun farkında olması ve içgüdülerine karşı koyması gerek.
Bunu sağlamanın yöntemi nedir?
Kendini motive etmek için iş bittiğinde yaşayacağı mutluluğu hayal edebilir mesela…
İnsanın kendine odaklanmasını da üçe ayırıyor Goleman. Birincisi kendi içimdeki duygularımı ölçebilmem, anlayabilmem. İkincisi dıştan gelen etkileri reddetme iradesi. Genelde irade ile odağı birbirine yakın kavramlar olarak düşünmeyiz. Oysa Goleman’a göre odağın merkezinde irade yer alıyor. Odağın birinci modülü olan özdenetimin içerisinde en çok iradeden bahsediyor.
İkincisi empati diyebileceğimiz başkalarına odaklanma. Burada da üç ayrı başlık var! Başkalarının duygularını anlayabilme ki bunun bilişsel empati yönü var. Yani başkalarının düşünce çerçevesini anlayabilmeye odaklanma diyor. Çünkü bunu anladığımda karşımdaki ile daha doğru iletişim kurabiliyorum. Üçüncüsü, bakış açını ve hangi duyguları tecrübe ettiğini bilip benden ne beklediğini anlayabilmem; buna da ‘empatik kaygı’ deniliyor. Özetle duygularını, bilişsel olarak bakış açısını ve senin benden ne beklediğini anlamalıyım.
Genelde dış faktörlerden etkileniyoruz. Goleman dış faktörleri nasıl açıklıyor?
Odağın bir diğer aktörü dış dünyaya odaklanmak. Bir işin başında konsantrasyonunuz bozulmadan kalmanız sizin iyi bir odak sahibi olduğunuzu göstermiyor. Bu ne demek?
Bir yazar çerçevesinden örnek verelim. Yazar oturduğu zaman yoğun bir dikkatle yazıyor olsa bile okurların, yayınevinin beklentilerini göremiyorsa konjonktürü anlamıyorsa Goleman’ın teorisine göre odak anlamında güçlü değil. İyi bir yazar gündemin, trendlerin farkında olmalı. Odak kendi alanındaki her şeyi görebilmek demek aynı zamanda…
Savaş durumunda mesela, bir denizaltının düşman gemilerinden haberdar olmak için kullandığı radarı ne kadar iyi çalışıyor olursa olsun, yanlış yöne dönükse olan bitenden haberdar olamayız, odak da Goleman modelindeki alanlara yöneldiğinde optimum hale geliyor.
Dinleme becerisi ve odaklanma
Hergün eğitim sisteminde başarılı olmak için iyi okuma becerisi mi daha çok kullanılır ve gelişir yoksa iyi dinleme mi? Şayet sizde eğitim hayatınızı benim gibi Türkiye’de tamamladıysanız genelde saatlerce okur, ders çalışırsınız, sınıfta ders dinlemeyi becerenler parmakla işaret edilir hatta devam zorunluluğu yoksa o derse girmek birçok öğrenci için angarya görünür.
Araştırmalar, konuşma hızımızın ki ortalama dakikada 125 kelimedir bu- düşünme hızımızın çok altında olduğunu gösteriyor. Bu yüzden biri konuşurken beynin yorum yapabilecek, muhakeme yapabilecek vakit bulduğunu, kötü dinleyiciler olma sebeplerinin başında bunun geldiğini söylüyorlar. Biri konuşurken ne demek istediğini anladığımızı düşünerek dinlememeye, yorum yapmaya hatta söyledikleriyle ilgili ne diyeceğimizi kurgulamaya başlıyoruz. Hepimiz nefes alabiliyoruz ama iyi nefes alabilmek başka bir şey. İyi dinleme de böyle…
Berkeley’den psikolog Dacher Keltner’in araştırmasına göre şirket içerisinde insanlar yükseldikçe çalışanlarının sözünü kesme eylemini daha kolay yapıyorlar hatta göz göze gelme konusunda daha cimri oluyorlar. Öyle anlaşılıyor ki insanlar yükseldikçe egoları yüzünden daha kötü dinleyicilere dönüşüyor. İnsanlar yükseldikçe dinleme beceriyle ilgili kaygıları azaldığı için söz kesebiliyorlar, göz göze gelmeye gerek görmeyebiliyorlar. Oysa organizasyonel başarı iletişimden geçiyor.
İçe dönük yada dışa dönük olmanın odaklanmadaki rolü ne?
Her ne kadar batı kültürü dışa dönük insanları lider olarak popüler hale getirse de dünyada en çok etki yaratmış liderler neredeyse her zaman içe dönük olanlar… Ghandi, Steve Jobs, Bill Gates gibi…
Yaşadığımız dönem odağımızı nasıl etkiledi?
İçinde bulunduğumuz bilgi çağında odaklanma en mutsuz dönemini yaşıyor diyebiliriz. Odak eksikliği sinsi bir şekilde çağın gerçeklerinden, egolardan dolayı gelişip büyüyor.
Odaklanma eksikliğinin çözümü ne?
Literatüre göre odaklanmanın her bileşenini, çalıştırılması, geliştirilmesi ve güç tutulması gereken farklı kaslar olarak düşünmemiz gerekiyor.
Karşısındakine net mesajlar vermeyen insanların algılanabilmesi için tavsiyeniz var mı?
Özellikle bizim coğrafyamızda doğu kültüründeki kaderci yaklaşımla batı kültüründeki meritokrasi yani kişilerin yetenek ve bireysel üstünlüğüne dayalı, kayırma olmadan zirveye yükselebileceği inanç sistemi arasında bir sıkışmışlık var galiba. Dolayısı ile, zaman zaman uzun vadede nasıl bir yaşam şekli istediğini, hedefinin ne olduğunu çok önemsemeden yaşayagelen bireylerle karşılaşmak bizi şaşırtmamalı.
Böyle bireylerle karşılaştığımda, onları anlayamadığımı hissettiğimde ilk çıkış noktam, “Her şey yolunda giderse hayal ettiğin yaşam şekli nedir?” sorusuyla başlamak. Aslında basit bir soru olmakla birlikte birçok düşünülmesi gereken noktayı içinde sorguluyabilen bir soru.
Sanatçıların bazen bir eseri icra ederken trans haline geçtiğini görüyoruz. Bu odaklanmak olarak tarif edilebilir mi?
Bu durumu da Mihaly Csikszentmihalyi ve Martin Seligman’ın geliştirdiği “Akış Kuramı” ile açıklamak gerekir diye düşünüyorum. Teoriye göre flow bireyin ilgi odağının merkezinde bulunan alanda, tüm becerilerini (sınırlarını zorlayacak şekilde) kullandığı zorlayıcı (bilişsel aktif) süreçlerde ortaya çıkan konsantrasyon hali. Bir piyanistin piyano çalarken gözlenebilen trans hali buna bir örnek olabilir.
Odak konusunda farkındalığımızı arttırmak için hangi kaynakları önerirsiniz?
Daniel Goleman’ın Odak kitabını tavsiye ederim. Dinleme becerisiyle ilgili Harvard Business Review da yayınlanmış ve Ralph G. Nichols ve Leonard A. Stevens’ın kaleme aldığı “İnsanları dinlemek” makalesini tavsiye edebilirim.