Değişmek istiyoruz fakat elimizi, kolumuzu bağlayan bir şey var sanki. Ne vermek istediğimiz kiloları verebiliyoruz, ne işimizde istediğimiz başarı grafiğini yakalayabiliyoruz, ne de ilişkilerimiz istediğimiz gibi yürüyor. Peki nerede yanlış yapıyoruz?
Centaur Dergisi 7. sayısında yayımlanmıştır.
Fotoğraf: Gökhan Çardak
“Bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti” cümlesi Orhan Pamuk’a küçük çaplı bir servet kazandırdı. Neden? Çünkü herkes “hayatını değiştirecek” bir kitap arıyordu ve acaba bu kitabın içinde bir şifre var mıydı? İçinde “şifre” vaad eden bir sürü kişisel gelişim kitabı ve eğitim programı cazibeli yeşil ışıklarını gözümüze flaş gibi çakıyor ve biz yine de değişmiyor ya da yaşadığımız küçük değişimlerden keyif almıyoruz. Peki ama neden? Değişmekle ilgili merak ettiklerimizi Davranış Bilimleri Enstitüsü’nde çalışan uzman psikolog Şirin Hacıömeroğlu’na sorduk.
Toplumumuzda bazı ataletlerimiz var. Çok istesek ve dile getirsek de dil öğrenemez, spor yapamaz, sigarayı bırakamayız. Bu neden böyle?
Değişimin en önemli noktası istemek ve motivasyon. Belki ki doğru motivasyon yok. Motivasyonu içsel ve dışsal olarak ikiye ayrılır. Bir işi para için yapıyorsanız, motivasyonunuz dışarıdaki paradır. Anneniz babanız veya eşiniz için bir şey yapıyorsanız bu da dışsal motivasyondur. İçsel motivasyon insanın kendi içinde bulduğu anlam üzerinden motive olup kendi istediğini yapmasıdır. İçsel motivasyonu oluşturabilirseniz zaten enerjiniz oraya doğru akar. Değişme isteğini dile getiriyor ama bilinçaltımızda bunu istemiyor olabiliriz.
İçsel motivasyonumuz neden düşük?
İnsanoğlu son zamanlarda kendisinden ve iç dünyasından kopuk yaşıyor. Şehir hayatının zorluğu, koşturmaca, iş saatlerinin uzaması, para kazanma ve başarılı olma arzunu derken iç dünyamızdan kopuk yaşıyoruz. Kimse kendine dönüp “ben ne istiyorum” diye sormuyor. Hep hızlı ve –meli – malı’lar üzerinden yaşıyoruz. “Spor yapmalıyım, bir dil daha öğrenmeliyim” üzerinden gidiyoruz. Bu yeterli değil. Ben düzenli spor yapacaksam, spor yapmanın tadını çıkarmalıyım. Gerçekten ne istediğimizi anlayıp, kendimizi o durumun içinde hayal edip kurgulayabilsek, o zaman içsel motivasyon ortaya çıkıyor.
Yaşam koşulları kafamızda kurguladığımız gibi değil. Ne kadar çabalasak da sonuca ulaşamayacağımızı düşünüyorsak?
Daha önceki deneyimlerimizle öğrendiğimiz “ben yapamam, çalışsam da olmaz” gibi inançlar devreye giriyor. Bazen bunu yapmak istiyorum desek de bilinçaltından engelleniyor olabiliriz. Çocukluğumda, ergenliğimde beni takdir etmeyen, motive etmek yerine sen zaten yapamazsın diyen ebeveynlerim olmuşsa, “ben yetersizim ve başarısız biriyim” duygusundan kurtulamayabilirim. Bir yetişkin de olsam, farkında olmadan “sen zaten yapamazsın ki niye boş yere deniyorsun?” diyen ses içimde hep var olacaktır.
Bunun değiştirilmesi mümkün mü? Formülü ne?
Burada değiştirmek istediğimiz şeyin tanımını iyi yapmak gerekir. Buna vereceğim cevap hepsinde farklı olabilir. Kariyerimi mi, tipimi mi, eşimi mi, sinir olduğum karakteristik özelliklerimi mi değiştirmek istiyorum? Bunların her birinde beni etkileyen çeşitli faktörler olabilir.
Can çıkar huy çıkmaz derler. Bu doğru bir söz mü?
Kesinlikle değil. Çok temel 5 karakter özelliğimiz var: içe dönük, dışa dönük, düzen seven, maceracı gibi… Bunun haricindeki birçok şey huy değil davranıştır. Herkes öfkelenebilir. Ama bunu ya yapıcı bir şekilde dışa vurursunuz ya da saldırgan olarak. Bu karakter özelliği değildir. Bu öğrenilmiş davranıştır. Davranışlar sonuna kadar değişebilir. Bu 5 temel karakter özelliği tamamen değişmesi zordur ama kişi buna baş koyarsa törpülenebilir. Mesela çok içe dönüksem dünyanın en sosyal insanı hiçbir zaman olamayabilirim. Fakat gayret gösterip sosyal ağımı genişletebilirim.
Siz değişimi nasıl sağlıyorsunuz? Davranış terapisi bir yöntem midir?
Spresifik olarak davranış terapisiyle değil de psikoterapi ile çözüyoruz. Davranış terapisi bir ekol. Daha çok düşüncelere ve davranışlara odaklanır. Mesela bir kişi bir davranışını değiştirmek için geliyor. Bu ilişkiler arası bir şey de olabilir, kendisiyle ilgili de olabilir. Önce bu davranışın nedenini anlamaya çalışırız. Bunun arkasındaki inançları ve bunların nasıl değişeceğini araştırırız. Ev ödevleri verebiliyoruz.
Kişisel gelişim kitapları, NLP gibi insanların hayatında bazı şeyleri değiştirdiğini iddia eden programlar ne kadar yararlı?
En önemlisi motivasyon. Kişinin o konuda değişmeyi istemesi önemli. Siz onu istiyorsanız bir kitaptan da alabilirsiniz, NLP’den de… Bazen bir kitap okumak yeterli olamayabiliyor. Bilinçaltının derinlerine inmek gerekebiliyor. Kişinin içinde bulunduğu durum ne kadar kötü ve sağlıksız olursa olsun bildiği durumdur. Değişim demek, ne kadar iyi de olsa bilmediği bir duruma geçmek demektir. Bu sebeple değişmeye direnç gösterebiliyor insanlar.
Beklentilerini karşılamayacağı kaygısı…
Direncin farklı sebepleri olabilir. Bir de bazen problem gibi görülen şeylerin bazen ikincil fonksiyonu da olabilir. Mesela asansör korkusuyla gelen birisi var diyelim. Hiçbir şekilde asansöre binemiyor. Bir süre sonra aslında sorunun asansör olmadığı, kayın validesi ile kanlı bıçaklı olduğu ve kayın validesinin bir apartmanın 10. katında oturduğu ortaya çıkıyor. Asansöre binemeyince kayınvalidesine gitmesi gerekmiyor. Bilinçaltı çok farklı işliyor. İnsanlarla sınır koymakta çekinen biri migren atakları geçiriyor. Atağı olduğu için “başım ağrıyor” dediği zaman insanlar tamam diyor. Eğer ağrı giderse insanlara evet demek zorunda kalacak. Böyle ikincil fonksiyonları da var.
Bazen durumların değişmediği, sorunların çözülmediği noktalar oluyor, bir hastalık süreci, mezhep çatışması yaşayanların evliliği gibi… Bu tür durumlarda ne yapıyorsunuz?
Bizim odak noktamız kişinin algısını değiştirme ve başa çıkma gücünü arttırmak.
Türkiye’de insanlar yetişkin olabiliyor mu? 40 yaşına gelip hala çocukça davranan pek çok insan var çevremizde.
Toplumumuzda aileler çok korumacı. Bireyselliğe yönlendiren bir kültür yapımız yok. Çok korumacı yetişen bireyler, evlense bile tam anlamıyla ailesinden ayrışamıyor. Birey olarak kendi sınırlarını çizmekte zorlanıyor. Bu da büyümeyi engelleyen bir şey. Amerika’da veya yurt dışında bireysellik teşvik ediliyor.
“Ben karar vermeyeyim annem, kocam, çocuğum versin” diyen çok insan var.
O sorumluluk almama duygusu. Özellikle de büyük bir kararsa bana ait olmasın isteyebiliyor insanlar. Mesela çiftlerden bir taraf ayrılmayı kafasına koymuş ama sırf o kararı veren olmamak için aylarca, yıllarca o ilişkiyi sürdürüp karşı tarafın burnundan getirebiliyor.
İnsanların var oluşunu kendi üzerine kurması gerekiyor. Başkasına yönelttiği sürece kendi hayatını yaşayamıyor.
İşin özü bu zaten.
Değişimin sürdürülebilirliği nasıl sağlanabilir?
İki seviye değişim var. Birincisinde davranışları değiştirebilirsiniz. İkinci seviye değişimde değişim temel olur. O konuyla ilgili bakış açınız değişir. Böylece davranış otomatik olarak değişir. Baktığınız pencere değiştiği zaman öbürü artık ortadan kalkmıştır. Tamamen algı değiştiği için kalıcıdır. Davranışı değiştirdiğiniz zaman kendiliğinden ikincil değişim olabilir ama her zaman değil. İnsanlar hayatlarında sarsıcı olaylarla karşılaştıklarında, kanseri aştıklarında, ailede sevdikleri birini kaybettiklerinde, ölümle yüz yüze geldiklerinde paradigma değişimi olur. Çok iş kolik olan ve ailesine zaman ayırmayan biri ölümcül bir hastalığı atlattığında bir anda ailesine çok düşkün olabiliyor.
İlave etmek istediğiniz bir şey var mı?
Koskoca bir kitap okursunuz ama sadece 1 cümle kalır sizde. Üzerinde düşündüğünüz konuyla ilişkilidir. Zaten belki bu sebeple o kitabı seçmişsinizdir. Aslında tesadüfen seçmiyoruz. Arka planda bizi oraya yönlendiren hislerimiz var.
Şirin Hacıömeroğlu kimdir?
Şirin Hacıömeroğlu, Notre Dame de Sion Fransız Lisesi’nden mezun olduktan sonra lisans eğitimini Orta Doğu Teknik Üniversitesi Psikoloji bölümünde tamamladı. Fulbright Eğitim Bursu ile Amerika’da Drexel Üniversitesi’nde Çift ve Aile Terapisi yüksek lisans programını tamamladı. Philadelphia’da Family Therapy Treatment Program’da staj yaptı. Thomas Jefferson Hastanesinin Family Center isimli metadon kliniğinde Uzman Çift ve Aile Terapisti olarak eroin bağımlısı kadınlar ve çocuklarıyla çalıştı. Hacıömeroğlu halen DBE’de uzman psikolog, çift ve aile terapisti olarak çalışıyor ve eğitimler veriyor.