Napolyon’un yaşamı hep savaşlarda geçti. Kazandığı zaferlerin ardından, kendini Fransa imparatoru ilan etti ve 20 yıl boyunca tüm Avrupa Kıtasına hükmetti. Waterloo Savaşı’ndaki yenilgisinden sonra bir adaya sürüldü ve burada öldü.
Napolyon Bonapart, Batı Akdeniz’deki Fransa’ya bağlı Korsika Adası’nın Ajaccio kentinde doğdu. Babası bir avukattı. Yoksul ama soylu bir aileden geliyordu. Askerliğe ilgi duyan Napolyon, 15 yaşındayken ağabeyi Joseph’le birlikte Paris’te askeri bir okula yazıldı.
1789’da Fransız Devrimi sırasında ülkede büyük değişimler yaşanıyordu. Bu sıralarda subay olan Napolyon gelişmeleri yakından izledi. Napolyon kendini gösterme fırsatını ilk kez Fransa’nın İngiltere, İspanya ve Hollanda ile savaşa girdiği sırada yakaladı. Toulon’daki topçu birliğinin komutanlığı ona verildi. Napolyon’un askerleri, Toulon’a çıkarma yapmış olan İngiliz ve İspanyollar’ı kentten sürdü.
Bu başarısı üzerine 24 yaşında tuğgeneralliğe yükseltildi ve Fransa’nın İtalya ordusunda topçu komutanlığına atandı. Ama dönemin kıskanç bazı önderlerinin oyununa gelerek bir süre sonra komutanlık görevinden alındı. Ordudan ayrılarak Paris’e yerleşti. Bu arada saatini ve kitaplarını satacak kadar yoksul düştü. Çok geçmeden kralcıların yönetime karşı başlattıkları bir ayaklanmayı bastırmak için 1795’te yeniden göreve çağrıldı. İç savaşa neden olabilecek bu ayaklanmayı bastırınca, tümgeneral olarak iç güvenlik güçlerinin başına getirildi.
Napolyon başarılarıyla “kahraman” oluyor
Napolyon artık Paris’in siyasal ortamına girmişti. 1976’da başkomutanlığına atandı. Soylu bir dul olan Josephine de Beauharnais ile evlendikten iki gün sonra İtalya’da Avusturyalılar ile savaşan Fransız ordularının başına geçmek üzere Nice’ye gitti. Birkaç hafta içinde Avusturyalılar’ı yenerek büyük bir zaferle Milano’ya girdi. 1797’de ordusuyla Avusturya’yı işgal etti ve Avusturyalılar’ı Campo Formio Antlaşması’nı imzalamak zorunda bıraktı. Bu anlaşmayla Fransa, doğuda Ren Irmağı’na kadar olan bölgeyi topraklarına katıyor ve Belçika üzerinde denetim hakkı elde ediyordu. Napolyon, ülkesine döndüğünde bir kahramandı.
Napolyon, 1798’de Mısır ve Suriye’de büyük bir Fransız İmparatorluğu kurmak amacıyla Ortadoğu’ya sefer düzenledi. Mısır ile giriştiği Piramitler Çarpışması’nda büyük bir zafer kazandı; ama Nil Savaşı’nda İngiliz Amiral Horatio Nelson’un tüm Fransız gemilerini yok etmesi tasarılarını bozdu. Bu arada Osmanlı İmparatorluğu Fransa’ya savaş açtı. Orduyla Mısır’da yalnız kalan Napolyon, 1799’da Suriye üzerine yürüdü fakat başarılı olamadı.
Napolyon Fransa’da yönetimi ele geçiriyor
Fransız hükümetinin zor günler yaşadığını duyan Napolyon, ordusunu Mısır’da bırakarak Paris’e geçti. Fransız Parlamentosu’na gözdağı vererek yönetimi ele geçirdi. Yeni yönetim biçimini halk egemenliği yerine yasama, yürütme ve yargı gücünün en tepedeki üç kişinin elinde topladığı konsül yönetimi olarak belirledi. Yeni anayasa ile birinci konsül olan Napolyon, ülkenin gerçek yöneticisi durumuna geldi.
Napolyon başarıdan başarıya koşuyordu. 1800’de Avusturya’ya karşı savaş açan Nopolyon, Marengo Çarpışması’nda Avusturyalılar’ı yendi ve İtalya’yı işgal etti. 1802’de İngiltere ele geçirdiği tüm Fransız kolonilerini geri vermeyi kabul ederek Fransa ile 1792’den bu yana ilk kez bir barış antlaşması imzaladı.
Fransa da yasaları sadeleştirerek yeniden düzenledi. Ülkenin parasal sorunlarına çözüm getirmeye çalıştı ve Fransa Merkez Bankası kuruldu. Napolyon, Fransız Devrimi sırasında Katolik Kilisesi ile bozulan ilişkileri düzeltti ve devleti laik bir yapıya kavuşturdu. Devlet okulları açtı. Orduyu yeniden örgütleyerek güçlendirdi. En yararlı ve kalıcı çalışmalarını bu dönemde yaptı.
1802’de başarılarından güç alarak yaptırdığı halkoylaması sonucu, ömür boyu konsül seçilen Napolyon 1804’te imparatorluğunu ilan etti. Paris’te Nötre Dame Katedrali’nde yapılan görkemli bir törende karısı ile birlikte taç giydi. Sarayı, zenginliği ve debdebesiyle ünlendi.
Adını savaşlara verdi
Ne var ki 1803’te İngiltere ile barış sona erdi. Fransa’yı yıkıma uğratan ve Napolyon’un sonunu hazırlayan bu savaşlar tarihe Napolyon Savaşları olarak geçti. 1809’da tahta geçecek bir erkek çocuk doğuramadığı için Josephine’den boşandı; Avusturya imparatorunun kızı Marie-Louise ile evlendi. 1811’de doğan oğluna “Roma Kralı” sanı verildi. Napolyon, kardeşlerini ve yakınlarını ele geçirdiği; İspanya, Hollanda ve İtalya gibi ülkelerin başına kral olarak atandı.
1812 yazında Napolyon, Fransa için büyük bir yenilgiyle sonuçlanan Rusya seferine başladı. Bu savaş, yüz binlerce askerin karlar içinde donarak ölmesine yol açtı.
1814’te güneybatıdan İngiltere, doğudan ise İngiltere’nin müttefikleri Avusturya, Prusya ve Fransa’yı işgal etti. 30 Mart’ta Paris düştü. 11 Nisan’da Napolyon’un tacı elinden alındı ve Akdenizdeki Elba (Elbe) Adası’na sürüldü. Ama yenilgiyi kabul etmeyen ve iktidarı elden bırakmak istemeyen Napolyon, Mart 1815’te Elba’dan kaçarak Fransa’ya döndü. Bu arada XVIII. Louis Fransa Kralı olarak taç giymişti. Napolyon yeniden oluşturduğu ordusuyla Paris’e gitti ve kendini bir kez daha imparator ilan etti ve bu döneme “Yüz Gün” adı verildi. Ancak Waterloo Savaşı’nda Avusturya, Prusya, İngiltere ve Rusya ittifakı karşısında yenildi.
Napolyon sürgünde öldü
Napolyon bu kez Atlas Okyanusu’ndaki ıssız bir ada olan St. Helena’ya sürüldü. Sıkı bir denetim altında geçen tutsaklık döneminden sonra öldü ve bu adaya gömüldü. Napolyon’un kemikleri, 1840’ta Paris’e getirilerek Hotel des İnvalides’in altındaki mezarlığa gömüldü.
Tarihin en büyük komutanlarından biri olarak kabul edilen Napolyon, Avrupa’da geriştiği fetihler sırasında Fransız Devrimi’nin getirdiği özgürlük ve eşitlik gibi kavramları bu ülkelerde yaygınlaştırdı. Fakat bu düşünceler, ele geçirdiği topraklardaki halkların Fransız egemenliğine karşı mücadelelerine de ışık tuttu.