Türkiye’nin en ünlü seyahat yazarı ve tur rehberleri Saffet Emre Tonguç adeta bir İstanbul tutkunu. Yıllarca bu şehri dünyaca ünlü misafirlere gezdirdi, bu şehri anlatan kitaplar yazdı. Tonguç’a İstanbul’da mutlaka gezilesi gereken yerlerden ünlülerin tercihlerine, ilginç anılarından şehrin sırlarına kadar pek çok detayı sorduk!
Elegance Dergisi’nde İngilizcesi yayınlanmıştır.
Türkiye’nin en ünlü rehberlerinden birisiniz. Rehberliğe nasıl başladınız?
Boğaziçi Üniversitesi’nde Turizm ve Otel Yöneticiliği okurken rehberlik yapmaya başladım. Sonra aynı üniversitede Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde okudum, ardından Tarih yüksek lisansı yaptım. Viyana’da İşletme üzerine doktora çalışmam oldu. İnsanların sevdikleri işi yapmaları gerektiğine inanıyorum. Gezmek benim için bir yaşam biçimi, rehberlik bana bambaşka bir yaşam olduğunu gösterdi. Dört duvar arasında klasik anlamda kariyer yapmak yerine hayatın içinde olmayı, yeni insanlar ve kültürler tanımayı tercih ettim. 14 bin rehber arasında üç kere “Türkiye’nin En İyi Rehberi” seçilen tek kişiyim.
Aynı zamanda seyahat yazarısınız ve televizyon programı da yapıyorsunuz.
Evet, doğru! 2004 yılından itibaren seyahat yazıları yazmaya başladım, radyo ve televizyon programları yaptım. 2006 ve 2007 yıllarında ‘Yılın Seyahat Yazarı’ olarak ödüllendirildim. ‘Avrupa’da Görülecek 101 Yer’ ve ‘İstanbul Hakkında Her Şey’ kitaplarım ödüller aldı. 2012 yılında ise ‘Boğaz Hakkında Her Şey’ kitabımla ‘En İyi Turizm Yayını Ödülü’ne layık görüldüm. 126 ülkeye gidip Türkiye’nin en çok seyahat eden rehberi seçildim.
Sizi bu kadar tutkulu kılan şey ne?
Geriye dönüp baktığımda çıkış noktamın İstanbul sevgisi olduğunu görüyorum. Her şeye, herkese ve tüm olumsuzluklarına rağmen İstanbul benim için dünyanın en güzel şehri. Nereye gidersem gideyim kendimi hep İstanbul’a dönerken hayal ediyorum. Sevgi merakı, merak da öğrenmeyi getiriyor beraberinde. Önceleri şehre ait olanları sadece seyrederken aynı zamanda dağarcığımda da bilgilerin
biriktiğinin farkında değildim. Daha sonra yetinmeme ve daha çok okuyup, daha çok gezip daha fazla öğrenme isteği başladı. Sokaklarında kaybolup, şehrin insanlarıyla konuşmak da bana çok şey kattı.
Hangi dillerde turlar yapıyorsunuz? En çok nereleri gezdiriyorsunuz?
Hem Türkçe hem de İngilizce turlarım var. Kapalıçarşı, Fener-Haliç-Balat, Karaköy, Galata-Beyoğlu, Taksim-Cihangir-Çukurcuma, 7 Tepe 7 Cami, Kuzguncuk-Üsküdar gibi birçok tur yapıyorum ve bu turlarda kapalı olan kilise ve sinagog gibi yerleri açtırarak ayrıcalıklar sunuyorum. Erguvan ve Dolunay turlarım çok seviliyor. İsteyen herkesin katılabileceği turlarım da var yerli ya da yabancı özel gruplar için yaptığım turlar da…
Hangi ünlülere eşlik ettiğiniz şimdiye kadar?
Google’ın CEO’su Eric Schmidt, oyuncular Billy Crystal, Candice Bergen, Kevin Spacey, modacılar Calvin Klein, Diana Von Fürstenberg, Michael Kors, Eli Tahari, Guess’in sahibi Paul Marciano, Amerikalı talk show sunucusu, yüzyılın en etkili kadınlarından sayılan Oprah Winfrey, Amerika’nın ilk kadın dışişleri bakanı Madeleine Albright, ABD eski genelkurmay başkanı ve eski dışişleri bakanı Colin Powell, yıllık 120 milyar dolarlık ciro yapan şirketlerin sahibi Amerikalı finansçı Leon Black’in aralarında bulunduğu 100’e yakın yabancı ünlü ve etkin isme İstanbul’u gezdirdim.
Bu gezilerde aklınızda yer eden ilginç detaylar nelerdi?
Ortak özellikleri inanılmaz mütevazı olmaları. Robert Redford’la Kapalıçarşı’ya gittik, adamın koluna yapıştılar, fotoğraf çektirmeye çalışan, yanağını yanağına dayayan, dükkanına çekmek isteyen. Karısı bana, “Kocam işte bu yüzden klostrofobik” dedi. Buna rağmen hiç sesini çıkarmadan herkesle fotoğraf çektirdi, ukalalık yapmadı. Biri geldi; “Are you Robert Redford?” (Robert Redford musunuz?) diye sordu, o da, “Yes, I was” (Evet, bir zamanlar oydum) dedi. Beynime kurşun gibi saplandı bu sözü. Film yıldızı Candice Bergen’ı gezdiriyordum, büyük ilgi vardı; “New York’ta nasıl dolaşıyorsun?” diye sordum, “Ben öyle meşhur biri değilim ki problem olmuyor” dedi. Ünlü modacı Eli Tahari o kadar mütevazı, halkla ilişkiler müdürü o kadar havalıydı ki ben saatlerce havalı olana anlattım durdum sonra tesadüfen gerçeği öğrenince ağzım açık kaldı. Madeleine Albright’a halka kapalı olduğu bir salı günü Topkapı Sarayı’nı gezdiriyordum. Birden karşımızda Kanuni kılığında, tahtın üstünde ama elinde Blackberry’siyle Halit Ergenç belirdi. Muhteşem Yüzyıl çekiliyormuş. Kadıncağız dondu kaldı, çok komik bir kareydi.
Hangi restoranları tercih ediyorlar?
Çok zengin insanlara gezdiriyorum şehri ama onlar bile İstanbul’u pahalı buluyorlar. Ulus 29, Sunset, Bebek Balıkçısı, Mikla, Karaköy Lokantası, Saigon gibi yerlere gidiyoruz. Otantik yerler isterlerse Develi Samatya ve Balıkçı Sabahattin tercih ettiğimiz mekânlar oluyor.
Türkiye’ye bilerek mi geliyorlar? Yoksa burada mı öğreniyorlar her şeyi?
Türkiye’yi de İstanbul’u da çok tanımıyorlar. Bu konuda en çarpıcı örneği şöyle anlatabilirim; çok ünlü bir modacıyı gezdiriyorum, Sarayburnu’ndayız. “Karşısı Çin mi?” demez mi! “Değil, Türkiye’nin büyük bölümü Asya’da bulunuyor” dedim. “İstanbul’dan sonra mı Çin geliyor?” dedi bu kez. “Yok arada başka ülkeler var” diye cevap verdim. Programa Arkeoloji Müzesi koymuşlar. “Ne göreceğiz?” dedi. “Muhteşem Yunan ve Roma eserleri var” dedim. “Onları çaldınız mı?” diye sordu. “Niye çalalım?” dedim.” “Yunan ve Roma demiyor musun, burası Türkiye değil mi?” diye ekledi.
Sadece yabancılara değil, ülkemizin de ünlü ve zengin isimlerine İstanbul turları yapıyorum. Hep önünden geçtikleri ama hikâyesini bilmedikleri yerlere gitmekten hoşlanıyorlar. Karaköy, Galata, Zeyrek, Fener, Balat, Edirnekapı, Samatya ve Cerrahpaşa ziyaret ettiğimiz yerler arasında. Ayrıca Mardin, Safranbolu ve Kapadokya turları yapıyorum. Bunların yanı sıra Rahmi Koç gibi Türkiye’nin önemli zenginlerine yurtdışında rehberlik yapıyorum.
Boğaz turu, erguvan turu ve dolunay turları neden bu kadar revaçta?
Boğaz’ı ve yalıları anlattığım turlar nisanda, erguvan mevsiminde başlıyor. Kraliçe II. Elizabeth başta olmak üzere dünyanın en önemli devlet adamlarını ve ünlülerini ağırlayan Keyif Style yatında gerçekleşen turlarda bol sohbet ve yalı dedikodusu var. Turlara isteyenler gündüz, isteyenler dolunay gecelerinde katılabiliyor. Boğaz’ı geceleyin yani çirkinliklerin örtüldüğü bir zaman diliminde görmek çok keyifli. Dünyanın en güzel su yollarından birini hikayeleri, insanları ve binalarıyla birlikte anlatıyorum. Boğaz’da yalısı olan çoğu ailenin misafirlerini gezdirdiğim için konuşmamı çok ilginç bilgilerle süslüyorum.
Kapalıçarşı turu da yapıyorsunuz. İçeriği ne?
Kapalıçarşı turumda şehrin en gizemli, en görkemli, en eski ve en büyük Çarşısı’nı anlatıyorum. Esrarengiz, renkli ve büyülü olan bu mekanın ilk kuruluş hikâyesinden, içinde sakladığı efsanelere kadar her şeyi adım adım, sıcak sohbetler eşliğinde aktarıyorum. Gramofon Baba’dan tutun, ayaklı borsaya 50 santimetrekarelik en küçük dükkana, Çukur Muhallebici’ye kadar bir sürü ilginç detay var. Zirve ise Çarşı’nın çatısını gösterdiğim ve Daniel Craig’in motosikletiyle merdivenlerine tırmandığı Büyük Valide Han’ın çatısına çıktığımızda oluyor.
İstanbul konusundaki ihtisasınızı kitaplara yansıttınız. Hangi eserlere imza attınız, bunları İngilizce bulabilmek mümkün mü?
28 yıldır profesyonel rehberlik yapıyorum. Bu süre bana paylaşma duygusunun hayattaki ve insan ilişkilerindeki en önemli duygulardan biri olduğunu öğretti. Ben bilgi paylaştıkça güzeldir diye düşünenlerdenim. O yüzden kitap yazmayı hem seviyorum hem de biriktirdiğim bunca bilgiyi kalıcı bir miras olarak bırakmanın görevim olduğunu düşünüyorum.
Şu ana kadar İngilizceleriyle birlikte 12 kitabım basıldı. Çok büyük satış rakamlarına ulaştılar. İlk kitaplarım ‘Türkiye’de Görülmesi Gereken 101 Yer’ ve ‘101 Must See Places in Turkey’. Daha sonra TUREB ödüllü ‘Avrupa’da Görülecek 101 Yer’ geldi. 2010 yılında ‘İstanbul Hakkında Her Şey’ çıktı. NY Times ve International Herald Tribune gibi saygın gazetelerde bu kitapla ilgili çok güzel haberler yer aldı. Ardından kardeşi ‘İstanbul The Ultimate Guide’ geldi. Bu iki kitap da ‘Yılın En İyi Turizm Yayını’ ödülünü aldı. Son yayınlanan ‘Boğaz Hakkında Her Şey’ ile ‘Bosphorus The Ultimate Guide’ kitaplarım ise 2012’nin ‘En İyi Turizm Yayını’ seçildi.
Planladığım 10 kitap daha var. Bunlar arasında İstanbul Camileri, İstanbul ve Gece, Sur İçi kitapları var. İstanbul dışında ise Türkiye’de yedi bölgeyi anlatan yedi ayrı kitap hazırlığı içindeyim. Ayrıca Karayipler, Orta Amerika, Güney Amerika, En Güzel Balayı Adaları da hazırlığını yaptığım kitaplar arasında…
SAFFET EMRE TONGUÇ’UN TAVSİYELERİ
İstanbul’a gelenlere 10 nokta tavsiye etmeniz gerekse, özellikle ilkbaharda nereleri tavsiye edersiniz?
10 ile sınırlamadan şu önerilerde bulunabilirim… İstanbul’la ilk kez tanışacaklar için ilk hedef Tarihi Yarımada olmalı. 1500 yaşındaki Ayasofya, 400 yıl Osmanlı sultanlarına ev olmuş Topkapı Sarayı, Muhteşem Süleymaniye, dünyanın ilk AVM’lerinden Kapalıçarşı, Dolmabahçe Sarayı tabii ki görülmeli. Ama bunlarla sınırlı kalmak İstanbul’a haksızlık olur. Fener ve Balat eski İstanbul’u yaşatan yerlerden, sokaklarında keşfe çıkılmalı. Galata ve Karaköy ise tarihe dokunurken keyifle farklı lezzetler tatmak isteyenlere göre.
Bahar ise İstanbul için Erguvan mevsimi demek. Boğaz’da erguvan şölenini seyredebileceğiniz çok sayıda yer var. Gülhane Parkı, Yıldız Parkı, Abbasağa Parkı, Kuruçeşme Naciye Sultan ile Şeyhülislam koruları, Aşiyan, Emirgan Parkı, Büyük ve Küçük Çamlıca, Fethi Ahmet Paşa Korusu, Hıdiv Kasrı ve Beykoz Korusu’nun tadını çıkarmak gerek. Bir de mutlaka Adalar’a gidilmeli…
Gastronomik açıdan İstanbul’da kaçırılmaması gereken hangi lezzetleri önerirsiniz?
Sayısız seçenek var… Aşşk Cafe ve Mangerie hem lezzet hem Boğaz manzarası arayanlar için ideal. Pizza sevenlerdenseniz Çukurcuma’daki Cafe 49’u öneririm. Komşusu Corinne Restaurant da iyi. Madeleine Albright ve Robert Redford’u götürdüğüm Pandeli şehrin klasiklerinden. Nuruosmaniye’deki Nar Lokantası sunduğu lezzetlerle gurmelerin vazgeçilmez mekânlarından. Akdeniz mutfağı için Kuruçeşme Kydonia doğru bir adres. Türk mutfağından çeşitlemeler için Nişantaşı Kantin, sokak lezzetlerinden keyif alanlar içinse Şampiyon Kokoreç. Kadıköy’de Çiya, Güneydoğu bölgesinin sıra dışı lezzetlerini aynı çatı altında bulabileceğiniz bir yer. Şişhane’deki Saigon Restaurant’ın ilginç bir deneyim olacağını düşünüyorum; Haliç manzarası da var.
Sizi İstanbul kadar etkileyen başka şehirler var mı? Hangileri sizi hangi özellikleriyle etkiledi?
San Fransisko, Sydney, Barselona, Cape Town, Hong Kong, Stockholm, St. Petersburg, Buenos Aires, Vancouver, Berlin, Şangay ve Rio, İstanbul’dan sonra en sevdiğim şehirler. Aslında bu şehirleri sevme nedenimi düşününce hepsinde İstanbul’dan bir şeyler bulduğumu fark ettim. Ben içinden su geçen şehirleri seviyorum, su olmayınca bana kuru geliyorlar. Yine de itiraf ediyorum, nereye gidersem gideyim en mutlu anım İstanbul’a döndüğüm an. Bunu gizemli muzip sevgiliye geri dönüş gibi de düşünebilirsiniz.
Başka neler ilave etmek istersiniz?
Hep tekrarladığım bir tavsiyem var; İstanbul’da yaşamayın İstanbul’u yaşayın… İstanbul içine girdikçe sırlarını paylaşan bir şehir. Bir Karaköy turu yapıyorum, sekiz saat sürüyor ve insanlar “Biz bu bölgeden binlerce kez geçtik ama ara sokaklarda böylesine bir zenginliğin olduğunu bilmiyorduk” diyorlar. İnsanlar dört günlüğüne Paris’e gidiyor, gezmediği kilise, müze kalmıyor. Çünkü kısıtlı zamanda hiçbir şeyi kaçırmak istemiyorlar. Oysa İstanbul’da, nasıl olsa hep buradayız diyerek şehri yaşamayı ihmal ediyorlar. Londra’daki çoğu müzeye gidip Topkapı Sarayı’na, Arkeoloji Müzesi’ne ya da Dolmabahçe Sarayı’na gitmemiş o kadar çok insan var ki…