Tarih boyunca birçok akına hedef olmuştu İstanbul. Bizans’ın ve Hristiyanlığın son kalesi konumundaki bu kent; müslümanlar tarafından birçok kereler kuşatıldı. Ancak kenti almayı başaran Osmanlı’nın genç padişahı Fatih Sultan Mehmet oldu.

İstanbul, Müslümanlar tarafından kurtuluşundan ancak 1154 yıl sonra ve yedi kuşatmanın sonunda teslim alınabildi. Bu akınların en eskisi; 671 yılında Halife Ali devrinde Ebu Eyyub el-Ensari Halit’in serdarlığı altında yapılmıştı. Sonraları Harun Reşid ve Yıldırım Beyazıt zamanında İstanbul’un bir kısmı ve Galata’nın yarısı fethedildi. Kasımpaşa ismini alacak olan semtte, Arap orduları konaklamıştı. Akın sırasında şehit olanlar Kasımpaşa’daki tersanenin yanındaki mezarlığa gömülmüşlerdi.

Fatih Sultan Mehmet, Okmeydanı’nda mevki tuttuğu sıralarda Okmeydanı ile sahil arasındaki yamaçlarda yapılan savaşlarda çok kan aktı. Fatih bu yüzden buraya “Ne doymaz deresin” dedi ve bölge bu isimle anılır oldu.

Fetih sırasında Galata Köprüsü’nün yerinde zincir gerili olduğundan yağlanmış kızaklar döşetildi. Bir gece içinde Küçük Çiftlik, Şişli Bayırı ve Kasımpaşa Deresi vasıtasıyla gemiler Haliç’e indirildi. “Kozluca Deresi” fetih esnasında tarihi bir rol üstleniyordu. Kasımpaşa’nın tarihi önemi nedeniyle Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethettiğinde bölgenin Müslümanlara mezar olmasını emretti. Bu nedenle tersane, Kaptanpaşa Divanhanesi ve bir cami yaptırdı.

Kasımpaşa’nın İstanbul’un fethinde oynadığı diğer bir rol de; Fatih Sultan Mehmet’in karşıya zincir gerdirerek fıçı ve kalaslar üzerine beş askerin top çekerek yan yana geçebileceği bir köprüyü yaptırmasıdır. Bu köprü Bizanslılar tarafından birkaç kez yakılmak istendi. Ancak Fatih Sultan Mehmet teşebbüste bulunanları yakalattı ve ibret olması için surlara karşı astırdı.

Fethin Bizans’tan görünüşü

Yalçın Küçük, 29 yıl kadar önce “Fatih Sultan Mehmet” kitabını yazdı. Küçük fetihle ilgili yabancı kaynaklara atıf yapıyor ve olayın Bizans tarafından nasıl görüldüğünü anlatıyor. Kitap, fetih efsanesinin “yerli versiyonu” ile pek çakışmıyor. Örneğin; kuşatma sırasında Bizans askerlerinin sayısının 5 ilâ 15 bin arasında olduğu ve bunun da zannedildiği kadar büyük bir kuvvet olmadığı çıkıyor ortaya… Zaferin kazanılmasında Osmanlı’nın dev toplarının açtığı gediklerin etken olduğu efsanesi de doğrulanmıyor. Osmanlı askerinin ise isteksiz ve başkaldırma hazırlığında olduğundan söz ediliyor.

Yalçın Küçük, kenti asıl düşüren şeyin karşı tarafın manevi çöküntüsü ile Sultan Mehmet’in askerine yaptığı moral dopingi olduğunu öne sürüyor. Bir elinde gül, bir elinde yağlı urganla resmedilen 21 yaşındaki Sultanın; askeri hep sanıldığı gibi despotik yöntemlerle savaşa sürmediğini, tersine adeta bir pazarlamacı ustalığıyla onları iknaya çalıştığını anlatıyor. Nicolo Barbaro’nun “Kuşatma Günlüğü”ne göre Sultan Mehmet, askerlerini ikna nutkunda şunları söylemiş:

“Bu kentte bir servet var. Diğer bütün eşyalarla birlikte, kiliselerdeki altın, gümüş ve değerli taşlardan, pahalı incilerden yapılmış adaklar da sizlerin olacak. Asil ve seçkin erkekler köleniz olacak. Çok sayıda güzel kadın var. Erkek gözü değmemiş nefis bakirelerin bir bölümü karınız olacak, diğerlerini satabileceksiniz. Sonra çok sayıda asil ailenin güzel oğlanları da sizin olacak.”

Küçük, bu nutkun askerin korkusunu yenmede büyük etkisi olduğuna inanıyor. Haliç’teki zincirli gemileri karadan yürüterek aşma fikrinin; Sultan’ın Kandiyalı, Grek danışmanına ait olabileceğini söylüyor. Bu danışmanın, Fatih tahta çıkmadan 14 yıl önce Venediklilerin yaptığı aynı türden bir “gemi yürütme operasyonu”nda da görev aldığını aktarıyor.

Yabancı kaynaklarda Ulubatlı Hasan yok

Surların üstüne ilk olarak çıkıp, Osmanlı bayrağını diken ve orada şehit olan Ulubatlı Hasan’ın yabancı kaynaklarda adı hiç geçmiyor. Tersine Bizans’ın surlarına tırmanmak için merdiven kuranların, kalenin üzerinden atılan taşlarla uzaklaştırıldığı anlatılıyor. Asıl zaferin, Cambazhane kapısının açılıp 50 kadar Osmanlı askerinin kaleyi içerden zorlamasıyla kazanıldığı öne sürülüyor.

Sonrası ise Bizans literatürüne tam bir ağıt havasında yansıyor. Kritovoulas, Princeton Üniversitesinde yayımlanan kitabında; “Kente giren Türkler’in yeterince insanı öldürüp esir aldıktan sonra, zengin ve asillerin evlerine yöneldiklerini ve yağmaya başladıklarını” anlatıyor. “Şimdiye kadar evlerinden dışarı adım atmamış, henüz erkek gözüyle kirletilmemiş kızlar, kollarından tutulup sokaklarda sürükleniyorlardı” diyor.

Kuşatmayı bizzat yaşayan Dukas ise, “Bizans Tarihi”nde şöyle yazıyor: “Sultan Mehmet talanı izlerken hiddetinden dişlerini gıcırdatıyordu. Fakat bir şey yapamıyor ve istemeyerek bu facianın sonunu bekliyordu.”

Küçük, Fatih’in İstanbul’dan çıkarken İstanbul’un haline ağladığını da ekliyor. Özetle, yabancı kaynaklar İstanbul’un aslında topla tüfekle değil; kentin eski sakinlerinin yılgınlığı, şehri kuşatanların vaadlerle cesaretlendirilmesi ve zekice hazırlanmış bir taktikle düşürüldüğünü söylüyor. Oysa yöntem ne olursa olsun, İstanbul’un Osmanlı İmparatorluğu’nun eline geçmesi ve Bizans’ın ortadan kalkması yeni bir çağın başlangıcı oldu.

Kasaba.works Digital Agency