İspanya’da ordu birliklerinin tutucu ve gerici güçlere dayanarak cumhuriyet yönetimine karşı giriştiği darbeyle başlayan kanlı çatışma (1936-39) İspanyol iç savaşı olarak tarihe geçti.
Cumhuriyetin bütün güçlerini ortaya koyarak gösterdiği kararlı direnişe rağmen Milliyetçiler olarak bilinen asilerin üstünlüğüyle sona ermiş ve İspanya’da koyu bir diktatörlük dönemi başladı. Faşist İtalya ve Nazi Almanyası Milliyetçilere yardım ederken, ABD ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden gönüllülerin oluşturduğu Uluslararası Tugaylar ve SSCB, Cumhuriyetçilerin yanında yer aldı.
İspanya İç Savaşı, yıllar önce başlayan toplumsal ve siyasal kutuplaşmanın sonucunda ortaya çıktı. Kutuplaşmanın bir tarafında yüksek rütbeli subaylar, Katolik Kilisesi, toprak sahipleri ve burjuvazinin büyük bölümü, öbür tarafında işçiler, tarım emekçileri ve aydınların büyük bölümü yer alıyordu.
Siyasal düzeyde en uç noktaları faşizm yanlısı Falanj ile anarşizm yanlısı solcu militanlar oluşturuyordu. Siyasal yelpazenin bu iki ucu arasında monarşizm, liberalizm ve sosyalizm yanlısı gruplar da vardı. Ayrıca Stalin ve Troçki yanlıları arasında bölünmüş komünist hareketin de belirli bir gücü bulunuyordu. 1934’teki gelişmeler, siyasal saflaşmada önemli bir dönüm noktası oldu. İşçiler Valencia ve Zaragoza’da genel greve gitti. Madrid ve Barselona’da çatışmalar çıktı, Asturias’taki madenciler ayaklandı. Bu ayaklanma General Francisco Francı komutasındaki birliklerce kanlı biçimde bastırıldı. Bunu siyasal cinayetlerin ve şiddet eylemlerinin arttığı bir dönem izledi. Bir dizi hükümet bunalımının ardından 16 Şubat 1936’da yapılan seçimler sonucunda Halk Cephesi iktidara geldi. Soldaki partilerin büyük çoğunluğu cepheyi desteklerken, sağcı ve merkeziyetçi partiler hükümete karşı tavır aldı.
Muhalefetin kışkırttığı generaller, 17 Temmuz 1936’da birçok garnizonun katıldığı iyi planlanmış bir askeri ayaklanma başlattı. Asiler dört gün içinde Fas, Kanarya Adaları, Balear Adaları (Minorka dışında) ve Guadarrama Dağları ile Ebro Irmağı’nın kuzeyinde kalan yerlerde (Asturias Santander, Bask Ülkesi ve Katalonya dışında) denetimi ele geçirdiler. Cumhuriyetçi kuvvetler Sevilla, Granada ve Cordoba gibi bazı büyük Andalucia kentleri dışında kendi denetimlerinde bulunan bölgelerdeki ayaklanmaları bastırmayı başardılar. Bu gelişmelerin ardından milliyetçiler ve cumhuriyetçiler, denetimlerindeki bölgelerde örgütlenmeye ve muhalefeti bastırmaya giriştiler. Bu dönemde en az 50 bin kişinin idam edildiği ya da öldürüldüğü sanılıyor.
Fas’tan getirdiği birliklere dayanarak adım adım milliyetçiliğin önderliğini ele geçiren General Franco, 1 Ekim 1936’dan başlayarak Cumhuriyetçi hükümetin başında bulunan Farcisco Largo Caballero, Mayıs 1937’de yerini bir başka sosyalist önder olan Jan Negrin’e bıraktı. Savaş boyunca başbakanlığı sürdüren Negrin, 1945‘e değin sürgündeki hükümetin başında yer adı. Kilise karşıtı bir liberal olan Manuel Azana cumhurbaşkanını görevini savaşın son günlerine değin yürüttü.
Kesin ve hızlı bir zafer için gerekli güçten yoksun iki taraf da dış yardım aramaya başladı. Almanya ve İtalya, Milliyetçilere yardım olarak asker, tank ve uçak gönderdi. Cumhuriyetçiler ise erzak ve savaş donanımı gönderen SSCB’nin dışında Fransa ve Meksika hükümetlerinden de sınırlı yardım aldı.
Uluslararası Tugaylar adı altında cumhuriyetçilerin yanında çarpışan yaklaşık 40 bin yabancının yanı sıra 20 bin kadar yabancı da sağlık hizmetlerinde ve destek birliklerinde görev aldı.
Kasım 1936’da Madrid’in varoşlarına kadar ilerleyen milliyetçiler, kenti kuşatmalarına karşın, üniversitelerin bulunduğu bölgenin ötesine geçmeyi başaramadılar. Bu arada milis birlikleri yerine düzenli ordu biçiminde örgütlenen cumhuriyetçiler karşısında bazı ağır yenilgilere uğradılar. Ama yoğun Alman desteğinin savaşın dengisini değiştirdiği 1937 yazında Bask topraklarını, Ekim’de de Asturias’ı ele geçirerek bütün kuzey kıyılarını denetim altına aldalar. Bu gelişme cumhuriyetçilerin önemli sanayi bölgeleriyle bağlantısının kopmasına ve zayıf kırsal destekten kaynaklanan sıkıntıların artmasına yol açtı. Daha dar bir cepheye sıkışan çatışmalar giderek bir yıpratma ve savaşa dönüştü. Sonunda doğu yönünde bir yarma harekatına girişen Milliyetçi kuvvetler, Teruel’den geçerek Akdeniz’e ulaştı. Böylece Cumhuriyetçi’lerin denetimindeki topraklar ikiye bölündü. (1938) Milliyetçi kuvvetlerin Aralık 1938’den Katalonya’ya karşı başlattığı saldırıyla Cumhuriyetçi birlikler Fransa’ya doğru çekilmeye başladı. Aralık 1938-Şubat 1939 arasında 250 bin Cumhuriyetçi asker ve hemen hemen aynı sayıda sivil sınırı aşarak Fransa’ya sığındı. Cumhuriyetçi hükümet de 5 Mart’ta Fransa’ya geçti. 7 Mart’ta Madrid’de komünistler ve karşıt gruplar arasında kanlı bir çatışma patlak verdi. Cumhuriyetçi birlikler 28 Mart’ta silahlarını bırakıp teslim olmaya başladı. Aynı gün milliyetçi kuvvetler Madrid’e girdi.
İspanya İç Savaşı’nda ölenlerin sayısını kesin olarak saptamak olanaksızdır. Savaş sonunda yönetimi ele geçiren milliyetçilerin çarpışmalarda ölenlere bombardımanlar, idamlar ve siyasal cinayetler sonucunda ölenleri de katarak yaptıkları döküm toplam 1 milyon kişinin yaşamını yitirdiğini gösteriyor. Daha yakın tarihlerde yapılan hesaplamalar ise savaşta 500 bin ya da daha az sayıda kişinin öldüğünü ortaya koymaktadır. Bu sayı yetersiz beslenme, açlık ya da hastalıktan ölenleri de kapsamaktadır.
İspanya İç Savaşı’nın ulusal bir çatışmanın boyutlarını çok aşan siyasal ve psikolojik etkileri oldu. İspanya dışındaki ülkelerde yaşayan birçok insan bu savaşı diktatörlük ve demokrasi, faşizm ve özgürlük, kapitalizm ve sosyalizm arasındaki uluslararası çatışmanın bir parçası olarak değerlendirdi. Almanya ve İtalya açısından savaş, tank ve hava çarpışmaları için geliştirdikleri yeni silah ve yöntemleri deneme sahnesiydi. Savaş boyunca mücadeleden kaçınma adı altında Almanya ve İtalya’nın saldırgan tutumuna göz yuman İngiltere ve Fransa açısından savaşın en önemli sonucu, yatıştırmacılık politikasıyla uluslararası statükonun korunamayacağının açıkça görülmesi oldu. İspanya örneğine karşın sürdürülen bu politika II. Dünya Savaşı’nın çıkmasını önleyemedi.