Irak’ın Eylül 1979’da Kuzistan’a saldırarak elde ettiği üstünlüğe bütün ülke kaynakları harekete geçirilerek son verildi. Bir çıkmaza giren ve iki taraf açısından da büyük kayıplara yol açan savaş Ağustos 1988’de varılan ateşkesle durduruldu.
İran-Irak Savaşı’na yol açan gelişmelerin temelinde İran ile Irak arasında toprak talepleri ve siyasal konulardan kaynaklanan bir dizi anlaşmazlık yatıyordu. Bu anlaşmazlıkların en önemlisi Şattü’l-Arap’la ilgiliydi. Irak, önceleri tek başına denetim altında tuttuğu bu stratejik suyolunu, İran’ın Kürt hareketinden desteğini çekmesi karşılığında 1975’te bu ülkeyle paylaşmak zorunda kalmıştı. Ama Bağdat yönetimi bu düzenlemeyi hiç bir zaman içine sindiremedi.
Öte yandan İran’da iktidarı ele geçiren İslamcı akımın Ortadoğu’ya yayılma eğilimi göstermesi, nüfusun çoğunluğu Şii olan Irak için bir tehdit kaynağı durumana geldi. Irak’ın savaş öncesindeki temel hedefleri İran’ın petrol bakımından zengin Kuzistan sınır ilini alarak bu ülkedeki petrol kaynaklarının büyük bir bölümünü ele geçirmek ve tarihsel olarak iki ülke arasındaki sınırı oluşturan Şattü’l Arap’ın her iki yakasında egemenlik kurmaktı. Ayrıca İran’da yeni İslamcı rejime geçişin yaratttığı karşılıklıklar ve düzenli orduda ortaya çıkan dağınıklık Irak’ın saldırıya geçmesi için elverişli bir ortam sağlıyordu.
Irak ordusu Eyül 1980’de geniş bir cephe boyunca, ihtiyatlı bir ilerleyişle Kuzistan içlerine doğru yöneldi. Ama Hurremşehr’i ele geçirmekle birlikte önemli hedeflerinden biri olan petrol arıtma merkezi Abadan’ı alamadı. Aralık 1980’de Irak saldırısı, sınırın yaklaşık 80-120 km içlerinde, beklenenden çok daha güçlü çıkan İran direnişi önünde durdu. İran’ın düzenli ordusunun yanı sıra Devrim Muhafazları’nı kullanarak giriştiği karsı saldırılar 1981’de Irak kuvvetlerini geri çekilmeye zorladı. Iraklıları önce Karun Irmağı’nın gerisine püskürten İran kuvvetleri, 1982’de de Hurremşehr’i geri aldı. Aynı yılın sonlarında Irak, İran’da işgal altında tuttuğu bütün topraklarından çekilerek barış için girişimlerde bulunmaya başladı.
Irak devleti başkanı Saddam Hüseyin’i devirmeyi temel alan ve savaş çıkarttığı gerekçesiyle Irak’tan yüklü bir tazminat isteyen Ayetullah Humeyni yönetimindeki İran’ın uzlaşmaya yanaşmaması nedeniyle savaşın sona erdirme çabaları sonuçsuz kaldı. Irak ordusu kendi topraklarında savunmaya geçtikten sonra mevzilerini pekiştirerek Iran ilerleyişini durdurdu. Savaş, sınır boyunca yer yer Irak’a taşan tahkim edilmiş uzun bir cephede çıkmaza girdi ve iki taraf da birbirine üstünlük sağlayamadı.
İran bir bölümü eğitim görmemiş askerlerden oluşan piyade kuvvetleriyle yoğun saldırılar düzenlemeye başladı. Ama her seferinde Irak’ın üstün ateş ve hava gücü karşısında ağır kayıplar vererek çekilmek zorunda kaldı. Her iki taraf da zaman zaman kentlere, askeri üslere, petrol tesislerine ve Basra Körfezi’ndeki petrol tankerlerine yönelik hava ve füze saldırılarına girişti.
Hava saldırıları ve boru İratlarındaki kapanmalar yüzünden her iki ülkenin petrol ihracatında da büyük düşüşler oldu. Buna bağlı olarak gelirleri ve döviz girdilerinin azalmasıyla, her iki ülke de uygulamakta oldukları büyük ekonomik projeleri ertelemek zorunda kaldı. Irak savaş harcamalarını Suudi Arabistan ve öbür ılımlı Arap devletlerinden sağladığı açık mali yardımla karşılama yoluna gitti. Ayrıca ABD ve SSCB’den dolaylı yollardan destek gördü. İran’ın başlıca müttefikleri ise Suriye ile Libya oldu. 1980’lerin ortalarında Irak’ın kayıpları 70 bin ölü, 200 bin yaralı, 50 bin tutsağa, İran’ın kayıpları ise 200 bin ölü ve 500 bin yaralıya ulaşmıştı.
İran 1986 başlarında savaşı kesin olarak sona erdirmeyi amaçlayan topyekün saldırı stratejisini benimsedi. Ama çok ağır kayıplar vermesine karşın cephe hattını yalnızca birkaç noktada yarabildi. Hava üstünlüğünü elinde tutan Irak. İran’ı ekonomik bakımdan çökertmeye yönelik hava akutlarına ağırlık vermeye başladı. Savaşın Basra Körfezi’ndeki deniz ulaşımını tehdit eden bir boyut kazanması üzerine, ABD bölgeye savaş gemileri göndererek daha etkin bir tutum takındı. İran, 1987’de Fao Yarımadası’ndaki köprübaşını kullanarak Basra’ya karşı giriştiği ileri harekatın kentin yakınlarında durdurulmasından sonra, saldırı inisiyatifini yitirmeye başladı. Bu arada Libya ve Suriye’nin desteklerini çekmesiyle uluslararası planda giderek artan bir yalnızlığa itildi.
ABD’nin yanı sıra öteki Batılı ülkeler de İran’ın karşısına geçti. Irak’ın 1988’de karşı saldırılarla İran’a indirdiği askeri darbeler, dengenin İran aleyhine bozulması sonucunu doğurdu. Irak topraklarından çekilmek zorunda kalan İran birlikleri kendi topraklarında savunmaya geçti.
Uluslararası düzeyde barış yolundaki baskıların yoğunlaştığı bu ortamda, İran’ın savaşı sona erdirmek için daha önce öngördüğü bazı koşullardan vazgeçmesiyle ateşkes sürecine girildi. Birleşmiş Milletler genel sekreterinin yürüttüğü arabuluculuk çalışmalarının ardından, Güvenlik Konseyi’nin 598 sayılı kararım temel alan bir ateşkes maddesi imzalandı ve taraflar Cenevre’de barış görüşmelerine oturdu. Sürmekte olan görüşmelerin odak noktasını tarafların savaş öncesi sınırlarına çekilmesi ve Şattü’l-Arap suyolunun düzenlenmesi oluşturuyordu.