Birinci Dünya Savaşı’nın çözümsüz bıraktığı anlaşmazlıklarla belirlenen 20 yıllık gergin bir dönemin ardından başta; Almanya, İtalya ve Japonya’nın oluşturduğu Mihver Devletleri ile Fransa, İngiltere, ABD, SSCB ve daha sınırlı bir konumla Çin’in oluşturduğu Müttefik Devletleri karşı karşıya geldi. Yükselen Nazi tehdidine karşı genel bir mücadele niteliğini kazanan savaşın sonunda dünya güç dengesi yeniden biçimlendi.
Savaş Neden Başladı?
1. Dünya Savaşı’nı izleyen barış görüşmeleri yenik devletler aleyhine, ağır koşullar içeren antlaşmalarla noktalandı. Bu durum, başta Almanya olmak üzere bütün yenik devletleri zorla dayatılan düzenlemeleri değiştirmeye yönelik yeni politika arayışlarına yöneltti. Öte yandan savaşı kazanan devletlerin çok geçmeden çıkar çekişmelerine girmesi, bir dizi bölgesel anlaşmazlığın belirlediği yeni saflaşmalar yarattı.
Sosyalist yönetimiyle dünya sahnesine yeni bir güç olarak çıkan SSCB’yi kuşatma çabaları ve küçük devletlerin Almanya ile Avusturya’ya karşı bir güvenlik sistemi oluşturma kaygıları, Doğu Avrupa ve Balkanlar’da Fransa ile İngiltere’nin ön ayak olduğu bölgesel ittifaklar doğurdu. Japonya Uzakdoğu’da kendi lehine yeni bir güç dengesi oluşturmaya çalışırken, ABD yalnızlık politikasını benimseyerek Avrupa’nın iç sorunlarından uzak durmayı yeğledi.
Milletler Cemiyeti gibi kurumların barışı koruma çabaları sonuçsuz kaldı. Japonya’nın Çin’e saldırmasıyla (1931) parlayan ilk savaş kıvılcımı ve Almanya ile Japonya’nın Milletler Cemiyeti’nden çekilmesi (1933) bu sürecin önemli dönüm noktaları oldu. Bu arada Büyük Bunalım’ın (1929) dünya ekonomisinde yarattığı sarsıntıyla gümrük duvarlarının yükselmesi, ekonomik rekabeti ve gerginlikleri daha da arttırdı. Durgunluğa ve işsizliğe yol açarak toplumsal yapıyı alt üst eden bunalımın bir başka sonucu da, Avrupa’da gelişen işçi hareketlerine karşı faşist ve totaliter eğilimlerin hızla güçlenmesiydi.
İtalya’da 1920’lerin başında iktidarı ele geçiren faşist hareketin en çarpıcı tırmanışı Almanya’da gerçekleşti. Savaş sonrasında gelişen milliyetçi duygulardan da yararlanarak 1933’te iktidara gelen Adolf Hitler önderliğindeki Naziler, içeride katı bir diktatörlük kurduktan sonra yoğun bir silahlanmaya ve etkin bir dış politikaya yöneldiler.
Bu ortamdan yararlanan İtalya Etiyopya’ya saldırdı. Milletler Cemiyeti’nin İtalya’ya karşı aldığı kararlar kağıt üzerinde kaldığından Etiyopya’nın işgali (1936) oldu bittiye getirildi. Aynı dönemde Fransa’nın SSCB ile yakınlaşarak Locrano Paktı’nı çiğnediğini öne süren Hitler, Ren Bölgesi’ne askeri birlikler yerleştirdi. Bu gelişmelerin önemli bir sonucu da daha önce Hitler’in Avusturya ile birleşme politikası nedeniyle anlaşmazlık içinde olan Almanya ile İtalya’nın bu sorunu ikinci plana atarak bir yakınlaşmaya yönelmesi oldu.
Bu dönemde İngiltere ve Fransa’da yatıştırmacılık eğilimi ağır bastı. Almanya ve İtalya’nın 1936’da oluşturduğu Roma-Berlin Mihveri’ni Almanya ile Japonya arasında imzalanan Anti-Komintern Pakt izledi. Ertesi yıl İtalya’nın da bu pakta katılmasıyla dünyanın en saldırgan üç devleti bir birlik kurmuş oldu.
Japonya’nın 1937’de sömürgeci amaçlarla Çin’e saldırması yatıştırmacı politikada direnen devletleri bir çıkmaza sürükledi. Almanya’nın Avusturya’yı ilhak etmesi (1938) bu gelişmeye yeni bir halka ekledi. Hitler’in bir sonraki kurbanı Çekoslovakya oldu. Ertesi yıl Arnavutluk’u ilhak ederek Balkanlar’a saldırma hazırlığına girişen İtalya ve Polonya’yı yutmaya niyetlenen Almanya, Çelik Pakt olarak bilinen askeri bir ittifak imzaladılar.
Savaşın başlangıcı
Önceleri Polonya’yı gözdağı politikasıyla, Almanya’nın çıkarına uygun bir uzlaşmaya zorlamak isteyen Hitler, Münih’te elde ettiği zaferin ardından açık bir baskıya girişti. Polonya ise İngiltere, Fransa ve SSCB ile ittifak bağlarını güçlendirme yoluna gitti. Çekoslovakya’daki gelişmelerden sonra yatıştırmacılık politikasından uzaklaşmaya başlayan İngiltere ve Fransa, Polonya’ya yönelik bir müdahaleye karşı sessiz kalmayacakları yolunda kesin güvence verdiler. Ama bu tutum Hitler’i durdurmaya yetmedi.
Bu sırada İngiltere ve Fransa ile ortak bir zeminde birleşmekten umudunu kesmiş olan SSCB’nin, bu ülkeleri Almanya ile baş başa bırakmaya karar vermesi, Hitler’e yeni bir manevra yapma olanağı sağladı. Almanya ile SSCB arasında gizlice yürütülen görüşmeler sonucunda, 23-24 Ağustos 1939’da Almanya Sovyet Saldırmazlık Paktı imzalandı. Paktın bir parçasını oluşturan gizli protokol uyarınca Polonya, Finlandiya ve öteki Baltık ülkelerinin iki nüfuz alanına ayrılması kararlaştırıldı.
Avrupa’yı şaşkınlığa uğratan bu gelişmenin ardından bir İngiliz müdahalesini beklemeden Hitler, Polonya’ya savaş açma hazırlıklarına başladı. İtalya’nın Hitler’i caydırma çabaları sonuçsuz kaldı. İngiltere ve Polonya’nın resmen karşılıklı yardım antlaşması imzalaması üzerine bir süre ertelenen Polonya harekatı 1 Eylül’de başladı. İngiltere ve Fransa iki gün sonra Almanya’ya savaş açtı.
Polonya’yı kısa sürede işgal eden Almanların ardından, 17 Eylül’de bu kez Sovyet kuvvetleri doğudan Polonya’ya girdiler. Polonya 28 Eylül’de fiilen Almanya ve SSCB arasında paylaşıldı.
Ekim başlarında Estonya, Letonya ve Litvanya’ya zorla askeri birliklerini yerleştiren Sovyetler, aynı talebi geri çeviren Finlandiya’ya 30 Ekim’de savaş açtı. Barış istemek zorunda kalan Finlandiya, Mart ortalarında daha da ağırlaşan Sovyet isteklerine boyun eğdi.
Müttefiklerin Finlandiya’ya yardım etmek ve Almanya’nın İsveç’ten demir ithalatını durdurmak amacıyla Norveç’e çıkarma yapmayı planlaması, Hitler’i öncelikle bu sorunla uğraşmaya itti.
Alman denizaltılarının İngiliz ticaret gemilerini hedef alan etkili saldırıları, deniz çarpışmalarını öne çıkardı. İngiliz donanmasının Alman zırhlılarını etkisiz hale getirmesi Hitler’in tarafsız kalmasını yeterli gördüğü Norveç’e müdahale etmesine sebep oldu. Norveç savunmasını kısa sürede kıran Almanlar, Danimarka’yı da işgal etti. Müttefik kuvvetlerinin Mayıs başlarında Norveç’e yaptıkları başarılı çıkartma, Fransa’ya yönelik Alman saldırısının başlaması üzerine yarıda bırakıldı. Buradaki birlikler geri çekildi. Kuzey Fransa’da üç hafta daha süren hareket sonunda 1 milyon Müttefik askeri tutsak düştü. 200 binden fazla asker de İngiliz gemileriyle kurtarıldı. Fransız hükümetinin Paris’ten ayrıldığı 10 Haziran’da İtalya, Fransa ve İngiltere’ye savaş açtı.
Fransız hükümeti 16 Haziran’da ateşkes istedi. Bu sırada Paris’i almış olan Alman birlikleri Güney Fransa’ya iniyordu. Almanya ile 22 Haziran’da imzalanan ateşkes antlaşması uyarınca Fransa’nın kuzeyi ve batı kıyıları işgal bölgesi ilan edildi.
İngiliz direnişinin sürdüğünü gören Hitler İngiltere’yi işgal etmeyi amaçlayan Temmuz 1940’ta yoğun hava akınlarına başladı. Britanya Çarpışması olarak bilinen bu saldırılar Alman Hava Kuvvetleri’nin ağır kayıplarıyla noktalandı.
Orta Avrupa ve Balkanlar
İngiltere’ye boyun eğdiremeyen Hitler; Avrupa’yı bir dizi yerel savaşla denetim altına aldıktan sonra SSCB ile hesaplaşmayı öngören planında değişiklik yaptı. Hitler Almanya’dan askeri koruma isteyen Romanya’yı Bulgaristan ile Macaristan’a toprak ödülünü vermeye zorlayarak bölgedeki konumunu güçlendirdi.
Balkanlar üzerindeki yayılmacı emelleri sürekli Hitler’in engellemeleriyle karşılaşan Mussolini Ekim 1940’da Yunanistan’a saldırdı ama başarısızlığa uğradığı gibi İngiltere’nin Girit ve Yunanistan’a asker çıkarmasına ve Yugoslavya ile Bulgaristan’ın sıkı bir tarafsızlık politikasına yönelmesine yol açtı. Bunun üzerine Hitler; Macaristan, Romanya ve Slovakya’yı Üçlü Pakt’a katılmaya ikna etti. Bulgaristan ve Yugoslavya’nın Mihver Devletleri’nin safına geçme konusundaki baskılara karşı direnişi ise Mart 1941’de kırılabildi.
Bu arada Alman Ordusu’nun Bulgaristan’a girmesi üzerine, İngiliz sefer kuvveti Yunanistan’a çıktı. Mart sonlarında Yugoslavya’da askeri bir darbeyle Mihver karşıtı bir yönetim başa geçti. Aynı sırada İngilizler, İtalyan donanmasına ağır bir darbe indirerek Akdeniz’de belirgin bir üstünlük sağladı.
Bu gelişmeler üzerine tek bir darbeyle güneye inmek isteyen Hitler; İtalyan, Macar ve Bulgar birlikleriyle desteklenen Alman kuvvetlerini, nisan başlarında hem Yugoslavya, hem de Yunanistan üzerine sürdü. Birkaç koldan saldırıya uğrayarak dağılan Yugoslavya ordusu 17 Nisan’da teslim oldu. Mayıs ortalarına doğru Yunanistan Anakarası ve Ege’deki Girit dışında kalan bütün Yunan Adaları Alman işgali altına girdi.
Yunanistan, İtalyan ve Alman işgal bölgelerine ayrıldı. Her iki ülkede başlayan zayıf gerilla eylemleri, 1941 sonlarında daha çok komünistlerin öncülük ettiği etkili bir direniş hareketine dönüştü.
Afrika ve Ortadoğu (1940-1941)
Avrupa’daki bütün kara çarpışmalarında yenilgiye uğrayan İngilizler, Kuzey Afrika’da İtalyanlara karşı önemli bir üstünlük sağladılar.
Etiyopya’daki direnişin canlandırılmasına ön ayak olarak İtalyan kuvvetlerini Kenya ve Eritre üzerinden kıskaca aldı. Böylece Mayıs ortalarında Etiyopya’da İtalyan işgali sona erdi.
Bu arada savaş Ortadoğu’ya da sıçradı. Irak’ta Alman yanlısı bir yönetimin başa geçmesi üzerine İngilizler, ülkeyi işgal ederek bu tehlikeye son verdi. Bunu Vichy Hükümeti’nin denetimindeki Suriye ve Lübnan’a yönelik müdahale izledi. Sonunda Özgür Fransız Kuvvetleri İngiltere’nin stratejik denetimi altında Suriye ve Lübnan’da yönetimi ele geçirdi.
SSCB’ye yönelik Alman saldırısı
Balkanlardaki zaferin ardından yüzünü SSCB’ye çeviren Almanya’nın amacı; Arhangelsk ile Astrahan arasındaki hattın batısında kalan Sovyet topraklarını işgal ettikten sonra Kafkasya, Türkiye ve Mısır üzerinde üç koldan Ortadoğu’ya yüklenmek ve Japonya’yı da Hindistan üzerine sürerek İngiltere’yi can damarından vurmaktı. Fakat Alman ordularının Sovyet cephesini aşamaması, bu planın uygulanmasını engelledi. Bu gelişmeyle gücünün sınırlarını zorlamaya başlayan Alman yayılmacılığı, daha geniş ve birleşik bir direnişle de karşı karşıya geldi.
22 Haziran 1941’de SSCB’ye karşı saldırıya geçen Alman ordularının Leningrad’a doğru ilerlemeye başladı. Sovyet savunma mevzilerini iki koldan yaran merkezdeki kuvvetler, Minsk ve Smolensk’te iki kuşatma harekatıyla çok sayıda Sovyet birliğini tutsak aldı.
Alman kuvvetlerinin Moskova ve Kafkasya önündeki engelleri zorlamak için kış aylarında sürdürdüğü saldırılar, Sovyet mevzilerini daha geriye itmekle birlikte kesin sonuç vermedi. Alman ilerleyişinin duraklamasından yararlanan Sovyet kuvvetleri bir dizi karşı saldırıya geçti. Mart 1942’ye gelindiğinde Alman cephesi bazı kesimlerde 240 km kadar geriye püskürtülmüş bulunuyordu.
Doğu Cephesi’nde güç duruma düşen Hitler, 1942’de yalnızca Kafkasya petrol yataklarını ve Volga Havzası’nı hedef alan saldırılarla yetinmek zorunda kaldı. Bu arada Japonya’nın Uzakdoğu’da harekete geçmesi, Almanya’yı ABD ile çatışmaya soktu.
Pearl Harbor Baskını
Savaş başladığında ordusunun yaklaşık yarısıyla Çin’deki işgal hareketini sürdürmekte olan Japonya, müttefiklerin Almanya’yla uğraşmasından yararlanarak Çinhindi’ne de saldırmakta gecikmedi.
Japon ilerleyişinin 1941 yazından sonra Uzakdoğu’da stratejik dengeleri tehdit eden bir boyuta ulaşması, özellikle ABD’nin sert tepkisine yol açtı. 7 Aralık 1941’de gerçekleştirilen Pearl Harbor Baskını ABD’ye büyük bir darbe indirmekle birlikte Pasifik Donanması’nın hareket yeteneğini bütünüyle kıramadı. ABD bu baskından sonra savaşa girdi.
Müttefiklerin strateji tartışmaları (1940-42)
ABD’nin savaşa girmesinden sonra Müttefikler arasında ortak bir strateji belirlendi. 1942 sonbaharında kuzeybatı Afrika’ya ortak bir çıkarma yapılması kararlaştırıldı. SSCB’nin Avrupa’da yeni bir cephe açarak Doğu Cephesi’ndeki Mihver baskısını hafifletme çağrısı ise göz ardı edildi. Bununla birlikte İran üzerinden SSCB’ye yapılan askeri gereç sevkiyatı daha etkili hale getirildi.
1942 sonbaharına gelindiğinde Churchill ve Roosevelt, Kuzey Afrika’daki harekatın ardından Akdeniz üzerinden geniş çaplı bir saldırıya girişme konusunda anlaşmaya vardı.
İngilizlerin Kasım 1941’de Mihver birliklerine karşı başlattığı saldırı, bölgedeki dengeyi sürekli değiştiren karşılıklı ileri-geri harekatlara dönüştü. Kuşatmadan kurtularak El-Alameyn’e çekilen İngiliz birlikleri temmuz sonlarına değin süren çarpışmalarda bitkin Mihver kuvvetlerinin saldırılarını püskürtmeyi başardılar. İngiliz karşı saldırısının gecikmesi üzerine Ağustos sonunda İngiliz cephesini güneyden yararak giriştiği çevirme harekatı da sert bir direnişle karşılaşarak sonuçsuz kaldı.
Savaş Müttefiklerin lehine dönüyor
Japonya’yı ABD karşısında büyük kayıplar vermeye başladı. ABD’nin kara çarpışmalarında da sağladığı üstünlük, Japonya’yı Ocak 1943’te geri çekilmeye zorladı.
ABD’nin Alaska’daki üsleri için bir tehdit oluşturan Aleut Adaları’ndaki Japon işgaline son vermek için giriştiği hava ve deniz harekatı Japonya’ya darbe vurdu. Kuril Adaları’na yönelik müttefik hava alanları, bölgedeki üç stratejik adanın geri alınmasını büyük ölçüde kolaylaştırdı.
Karşı saldırı için müttefik gücünün yetersiz olduğu Birmanya cephesinde düzenlenen bazı sızma harekatları, Japonların etkili savunması karşısında sonuçsuz kaldı. Bununla birlikte Mayıs 1943’te Hindistan sınırındaki ve denizlerdeki Müttefik birlikleri arasında komuta eşgüdümünün sağlanmasıyla bu cephede önemli bir adım atıldı.
Mısır Cephesi
Titiz bir hazırlıktan sonra Ekim 1942’de saldırıya geçen İngiliz kuvvetleri, başlangıçta Alman cephesinin yalnızca küçük bir kesimini yarabildi. Kasım başlarında Alman savunmasının bütünüyle çökmesine karşın, Hitler mevzilerin bırakılmaması emrini verdi. İngilizler Ocak 1943’te Mihver kuvvetlerinin Tunus sınırları içindeki Mareth Hattı’na ulaştı. Bu sırada Kuzeybatı Afrika’ya çıkarılan müttefik birliklerini durduramayan Mihver kuvvetleri Tunus’ta sıkıştı.
Stalingrad savunması ve Alman bozgunu
Ağustos 1942’de SSCB’nin güneyindeki son dayanak noktalarından, Stalingrad üzerinde iki koldan yürüyen Alman orduları, birleşerek kenti kuşatma altına aldı. Kararlı bir direniş gösteren Sovyet kuvvetleri en küçük bir mevziyi bile sonuna kadar savundu. Buna karşılık ağır kayıplarla sarsılmış ve moral bakımından çökmüş olan Alman birlikleri, yaklaşan kışın da etkisiyle giderek hareketsizliğe itildi.
Kasım ortalarında kanatlara yönelik bir kıskaç harekatı biçiminde başlayan Sovyet karşı saldırısı, bir anda durumu tersine çevirdi. Stalingrad önlerindeki Alman ordusu teslim oldu. Ancak ırmaklardaki buzların çözülmesiyle ikmal ve takviye yolları kesilen Sovyet birlikleri ileri harekatı durdurmak zorunda kaldı. Karadeniz kıyı bölgesini izleyerek Dinyeper’e çekilen Almanlar, şubat sonlarında bir karşı saldırıya geçme olanağı buldu.
Meşale Harekatı
Mihver kuvvetlerinin Ortadoğu’ya yönelik kanat saldırısını çökertmek için Kuzeybatı Afrika’ya yapılması tasarlanan İngiliz-ABD ortak çıkarma harekatı, 8 Kasım 1942’de üç noktadan başladı.
Meşale harekatı olarak bilinen çıkartma öncesinde Vichy Hükümeti’ne bağlı bazı Fransız komutanların Müttefiklerin safına kazanılması, çarpışmaların oldukça sınırlı bir düzeyde kalmasını sağladı. Cezayir kenti yakınlarına çıkan birlikler fazla bir direniş görmeden limanı ele geçirdi. Fas’taki Fransız kuvvetleri ateşkes imzalamak zorunda kaldı.
Tunus’taki çarpışmalar
Mihver Devletleri’nin Kuzey Afrika’da tutunma çabası, Avrupa’daki cephelerden çok sayıda asker kaydırılması sonucunu doğurdu. Hızlı bir harekatla kuşatmadan kurtulan Mihver birlikleri ancak Tunus ve Bizerte kentlerini çevreleyen bir şeritte tutunabildi.
Hitler’in Tunus’taki köprübaşını savunma kararı, Mihver Devletleri için yeni bir bozguna yol açtı. Yoğun saldırılar sonunda Mihver savunma hattı çözüldü ve mayıs başlarında Tunus ile Bizerte düştü. Hemen ardından Bon Burnu’ndaki geri çekilme yolu kesilen 250 bin Alman ve İtalyan askeri teslim olmak zorunda kaldı.
Kazablanka ve Trident görüşmeleri
Ocak 1943’te Kazablanka’da bir araya gelen Churchill ve Roosevelt, Kuzey Afrika’daki zaferin ardından atılacak adımı tartıştılar. Bu konferansta İngilizlerin ısrarı sonunda; SSCB’nin Batı Avrupa’da yeni bir cephe açılması yolundaki isteği bir yana bırakılarak Temmuz’da Sicilya’ya çıkarma yapması kararlaştırıldı. Bu arada Doğu’da Japonya’ya karşı ortak bir kara ve deniz harekatı başlatılması konusunda da anlaşmaya varıldı. Konferansın hemen ardından Roosevelt, Mihver Devletleri’ne “koşulsuz teslim olma” çağrısı yaptı. Bu çağrı daha çok Mihver saflarında beliren bazı çözülmeleri arttırmaya yönelikti.
Dört ay sonra Kazablanka’da belirlenen stratejiyi gözden geçirmek için düzenlenen Trident adlı ikinci konferansta, Sicilya planı yeniden onaylandı. Ayrıca Fransa’ya yapılacak çıkartma için de kesin bir tarih belirlendi. Öte yandan Japonya’ya yönelik harekat için yeni kuvvetlerin kaydırılmasından vazgeçilerek, savaşta önemli bir rol oynamaya başlayan Çin’e ikmal yolunu açmaya öncelik verildi.
Sovyet cephesi (1943)
Almanlar Şubat’ta başlattıkları karşı saldırıyla, Sovyet kuvvetlerini geriletti. Ama insan gücü ve donanım eksikliği nedeniyle yeni saldırının ertelenmesi, Sovyet ordusunun nitelik ve gücünü geliştirmesine fırsat verdi. 1943 yazında Sovyet kuvvetlerinin sayısal üstünlüğü dört katına ulaştı. Bunu izleyen Sovyet saldırısı Eylül sonlarında Almanları yeniden Dinyeper’e çekilmeye zorladı.
Müttefiklerin Genel Saldırıya Geçişi
Müttefiklerin Tunus’taki zaferinden sonra girişmeyi tasarladığı yeni saldırıdan habersiz olan Mihver Devletleri’nin, Sicilya’daki savunma önlemleri son derece zayıftı. 9 Temmuz 1943’te hava indirme harekatının ardından iki ayrı kumsala çıkarma yapan Müttefik kuvvetleri kısa sürede kıyılarda tutundu. Fransa’dan getirilen Alman takviye birlikleri Müttefiklerin Messina yönündeki ilerleyişini durduramadı.
Bu gelişme İtalyan yöneticiler arasında müttefiklerle barış eğilimini güçlendirerek Mussolini’nin devrilmesine yol açtı. Ertesi ay Sicilya’daki Mihver kuvvetleri düzenli bir geri çekilişle İtalya Anakarası’na geçti.
Sicilya’daki harekatın başarısı Müttefiklerin, İtalya seferine ağırlık verme kararını pekiştirdi. Ağustos ortalarında Quebec’te düzenlenen konferansta bu doğrultuda stratejik bir tutum benimsenirken, Fransa’ya yapılması öngörülen çıkarma da gündeme geldi ancak çıkarma tarihi askıda kaldı. Ayrıca daha geniş bir hazırlık gerektirdiği anlaşılan çıkarma için öngörülen saldırı kuvvetinin dörtte bir oranında arttırılması konusunda anlaşmaya varıldı. Konferans sürdürülürken yeni İtalyan hükümetiyle gizli görüşmeler de başlatıldı.
İtalya seferi
İtalya’ya ikinci darbeyi indirmeyi amaçlayan müttefik harekatı eylül başlarında başladı. Calabria yarımadasına çıkan birlikler, ilk direnişi kolayca kırmakla birlikte ulaşım güçlükleri nedeniyle çok yavaş ilerlemek zorunda kaldı. Napoli’nin güneyinde girişilen ikinci çıkarma, Alman karşı saldırısı yüzünden güçlükle tutunabildi. Buna karşılık Puglia’daki sürpriz çıkarma çok daha başarılı oldu. Bu yoldan açılan geniş koridor, Alman birliklerinin İtalya’nın güneyinden çekilmesinde belirleyici bir rol oynadı. 8 Eylül’de teslim kararını açıklamış olan İtalyan hükümeti, 13 Ekim’de resmen Almanya’ya savaş açtı.
Kahire ve Tahran görüşmeleri
Savaş alanında sağlanan başarılara karşın, Müttefikler arasındaki ilişkilerde başta siyasal ve stratejik konularda olmak üzere hala önemli pürüzler vardı.
Batılı müttefikler ile SSCB’yi 1941’den beri karşı karşıya getiren Polonya sorunu, 1943’te iki ayrı sürgün hükümetinin varlığıyla daha da karmaşıklaştı. Bir başka çatışma konusu; harekatlara ve savaş sonrası düzenlemelere ilişkin anlaşmazlıklardı. Almanya’ya karşı Sovyet savaş gücünü ayakta tutma gereğini duyan Batılı müttefikler 1943 sonlarında bir yakınlaşmaya yöneldiler. Ama bu doğrultuda yürütülen görüşmelerden çıkan tek somut sonuç askeri harekatlar için danışma organı niteliğinde bir üçlü komisyonun kurulması oldu.
Bu arada Kasım 1943’te Kahire’de bir araya gelen Roosevelt ile Churchill’in Stalin ile yaptıkları görüşmede 1944’te Fransa’ya yapılacak çıkarmayla birlikte Doğu’da da geniş çaplı bir saldırı başlatması kararlaştırıldı. Bazı stratejik adaları alma niyetini belli ederek Japonya’ya yeni bir cephe açmayı kabul eden Stalin’in, Polonya ve Baltık kıyıları konusundaki talepleri ise güçlü bir itirazla karşılandı.
Roosevelt ile Churchill, bütün kaynakların Fransa çıkarması için seferber edilmesi ve Türkiye’nin Müttefik saflarında geçmesi durumunda, buradan Balkanlar’a yönelik yeni bir cephe açma konusunda anlaşmaya vardılar. Bu arada Uzakdoğu’daki harekat bir yana bırakıldı.
Sovyet cephesi
Sovyet ordusunun 1943 sonbaharında giriştiği harekat, Almanların Kiev’den çekilmesine ve Kırım’daki birliklerle bağlantılarını yitirmesine yol açtı. Bu sırada Hitler’in Batı Avrupa’dan beklediği müttefik darbesini önlemek için buradaki mevzileri güçlendirme kararı alması, Sovyet cephesinden bazı birliklerin kaydırılması sonucunu doğurdu.
Sovyet ordusunun Kiev’in batısındaki ileri kolu, Ocak 1944’te savaş öncesi Polonya sınırını aştı. Mart ayında başlayan yeni bir saldırı Sovyet birliklerinin Karpat Dağları’na kadar ilerlemesini sağladı. Macaristan’ın teslim olmasından çekinen Almanlar bu ülkeyi işgal etti. Polonya’nın güneyinden girişilen Alman karşı saldırısı; bu kesimdeki Sovyet harekatını durdurduysa da, daha güneyde Odessa ve Sivastopol düştü. Cephenin en kuzeyindeki Alman birliklerinin çekilmesiyle Finlandiya yeniden Sovyet baskısı altına girdi.
Büyük okyanustaki çarpışmalar
Müttefiklerin Japonya’yı alt etmek için 1943 ortalarında benimsediği yeni strateji; Filipinler’i ve Mikronezya’yı alarak doğrudan Japonya’ya saldırmayı öngörüyordu. Yeni Zelanda birliklerinin de katıldığı harekatlar sonunda ele geçirilen adalarda bir dizi hava üssü kuruldu.
ABD ve Avusturalya kuvvetlerinin Ocak 1944’te Yeni Gine’de başlattıkları harekat, buradaki Japon mevzilerinin adım adım düşürülmesini sağladı. Ağustos’ta Japonya’nın Yeni Gine’deki savunması çöktü. Ağustos 1943’ten sonra Gilbert, Marshall, Caroline ve Mariana adalarını alan müttefikler, Mikronezya’daki Japon birliklerini püskürterek Asya’ya doğru yeni bir gedik açtı. Japonların gösterdiği sert direniş, müttefikleri bölgeye büyük bir güç yığmak zorunda bıraktı. Hava kuvvetlerinin büyük bölümünü savaşa süren Japonlar, başta Filipin Denizi Çarpışması olmak üzere birçok çatışmada ağır kayıplar verdi.
Birmanya cephesi ve Çin (1943-44)
Hem Müttefiklerin hem de Japonların saldırıya geçtiği dönemde Birmanya şiddetli çarpışmalara sahne oldu. Cephenin en kuzeyinde girişilen Müttefik ileri harekatı da, Çin’den gönderilen birliklerin desteğiyle Japon savunma hattını yardı. Buna karşılık Çin’de kuzey-güney doğrultusundaki demiryolu hattı boyunca ilerleyen Japonlar da önemli mevziler kazandı.
Müttefiklerin Batı Avrupa Saldırısı (Haziran- Kasım 1944)
Alman komutanlar öteden beri Kuzey Fransa’da bir Müttefik saldırısı bekliyorlardı. Ancak çıkarmanın nereden yapılacağı bilmiyorlar; üstelik izlenecek savunma stratejisi konusunda görüş ayrılığı içinde bulunuyorlardı. Sonunda Hitler’in görüşü ağır bastı ve Normandiya kıyılarının mevzileri güçlendirildi.
İki aylık bir ertelemeden sonra 6 Haziran 1944’te başlayan Normandiya Çıkarması, Eisenhower ve Montgomery’nin komutasında yürütüldü. Müttefik kuvvetleri, ilk savunma hattını birçok yerde aştı. Sen’in doğusunda ikinci bir çıkarma bekleyen Hitler’in Normandiya kıyılarını tutmada diretmesi ise Alman kuvvetlerinin daha da sıkışması sonucunu doğurdu.
Müttefik kuvvetleri, Fransız direniş hareketinin bir ayaklanma düzenlediği Paris’e 24 Ağustos’ta girdi. Ağustos ortalarında ikinci bir harekatla Fransa’nın güneyine çıkan Müttefik kuvvetleri, zayıf Alman savunmasını kısa sürede kırdı.
Birkaç hafta içinde 560 km’lik bir yol alan Müttefik orduları, ikmal hatlarından uzaklaşmış olmanın zorlamasıyla, Almanya sınırlarındaki yeni savunma hattında durdular
Sovyet cephesi
Fin kuvvetlerini gerilettikten sonra Almanlara karşı Beyaz Rusya’da geniş çaplı bir saldırıya geçen Sovyet birlikleri, kanatlardan Minsk’e yönelik bir kuşatma harekatına girişti. Minsk’in düşmesinden sonra kuşatmadan kurtulan Alman birliklerini izleyen Sovyet tankları Temmuz ortalarında Litvanya ve Kuzey Polonya içlerine kadar ilerledi.
Ağustos başlarında toparlanan Alman kuvvetleri, Varşova önlerindeki Sovyet birliklerini püskürterek ayaklanmayı bastırdı. Beş haftada 720 km’lik bir ileri harekat gerçekleştirmiş olan Sovyet kuvvetleri, Polonya’nın öteki kesimlerinde durduruldu.
Bu sırada cephenin Besarabya bölümünde iki Sovyet saldırısı başladı. Birkaç gün sonra Romanya’da başa geçen yeni yönetim Sovyet birlikleriyle çarpışmaya son vererek Almanya’ya savaş açtı. Bu gelişme Sovyet kuvvetlerinin sonbaharında üç yönlü bir çevirme harekatına girişmesine fırsat tanıdı. Bulgaristan’dan hiçbir direnişle karşılaşmadan geçen birlikler, Karpatlar’ı aşarak Transilvanya’ya girdi ve kuzeybatıya yöneldi. Bunun üzerine Almanlar, tehdit altındaki ulaşım hatlarını koruyarak Yunanistan ve Yugoslavya’daki birliklerini çekmeye çalıştılar. Sovyet ordusu ve Tito’ya bağlı Partizanlar ortak bir harekatla 20 Ekim’de Belgrad’ı aldı. Macaristan Ovası’nı hızla geçen Sovyet Kuvvetleri buradaki Alman savunmasını geçemedi.
Mihver Devletlerinin yenilgiye uğraması
Sovyet ordularının Orta ve Güneydoğu Avrupa’da hızla ilerlemesi; Batılı Müttefikleri “kurtarılan” ülkelerin geleceği konusunda Stalin ile bir an önce masaya oturmaya yönetti. Daha Mayıs 1944’te Churchill’in girişimiyle; Romanya ve Bulgaristan’ın Sovyet, Yugoslavya ve Yunanistan’ın da İngiliz nüfuz alanı içinde sayılması yönünde bir anlayış birliği oluşmuştu.
Bu anlaşmaya bağlı olarak Romanya ve Bulgaristan’da
önemli adımlar atan SSCB, Polonya sorununda da etkin bir tutum takınarak Londra’daki sürgün hükümetini saf dışı bırakmayı temel aldı. Bu sırada Yugoslavya ve Yunanistan’da komünistlerin öncülük ettiği direniş örgütleri yönetimi ele geçirme hazırlıklarına girişti.
Eylül 1944’te Quebec’te bir araya gelen Churchill ve Roosevelt, Yunanistan’a
İngiliz birliklerinin indirilmesi ve Avusturya ile Macaristan’a Sovyet ordusundan önce ulaşmak amacıyla, Istria Yarımadası’na ortak bir çıkarma yapılmasını kararlaştırdılar. Almanya yenilgiye uğradıktan sonra ABD, İngiliz ve Sovyet işgal bölgelerine ayrılacaktı.
Ertesi ay Churchill, Stalin ve ABD büyükelçisinin katılımıyla Moskova’da düzenlenen ikinci konferansta Polonya’ya ilişkin tartışmalar sonuçsuz kaldı. Bununla birlikte Stalin Yunanistan’ı Batılı ülkelerin etkisine bırakmayı ve Yugoslavya ile Macaristan’da Batı’yla denk bir etkiye sahip olmayı kabul etti.
Moskova’da varılan anlaşma, SSCB’nin sonraları Yunanistan’daki iç savaşa karışmaktan kaçınmasını sağladı. Ama Yugoslavya ve Macaristan’daki gelişmeler, bu iki ülkeyi Sovyet etki alanına soktu.
Uzakdoğu’da ABD’nin ilerleyişi
Eylül 1944’te Yeni Gine’den Filipinler’e doğru harekete geçen MacArthur komutasındaki ABD çıkarma birlikleri, Japon Deniz Kuvvetleri’nin ağır kayıplar vermesine neden oldu. Böylece ABD’ye Filipinler’i işgal etme yolu açıldı. Körfezdeki yenilgiden sonra Japon takviye kuvvetlerinin gösterdiği sert direniş ve Japonların kamikaze saldırıları büyük kayıplara yol açtı.
Birmanya ve Çin
Müttefik kuvvetlerin Birmanya’da Ekim 1944’te üç koldan Irrawaddy Irmağı boyunca güneye doğru başlattığı harekat, belirli bir ilerlemeden sonra Aralık başlarında durdu. Bu harekat sırasına Japon orduları savaş güçlerinin üçte birini yitirdi. Mayıs başlarında Rangoon’un güneyinde girişilen hava indirme ve çıkarma harekatlarıyla, Muson yağmurları başlamadan Birmanya’daki sefer tamamlanmış oldu.
Batı cephesinde Alman karşı saldırısı
Çıkış yolunu batı cephesine yüklenmede gören Elitler; 1944 sonbaharında yeni bir seferberlik ilan ederek eldeki güçlerin büyük bölümünü bu cepheye yığdı. Aralık ortalarında Ardennes üzerinden başlayan Alman karşı saldırısı, Müttefiklerin hazırlıksız yakalanması nedeniyle cephede önemli bir gedik açtı. Bu gedikten Meuse yakınlarına kadar ilerleyen Alman birlikleri Müttefiklerin çevirme harekatıyla son gücünü de büyük ölçüde tüketti.
Sovyet birliklerinin Öder’e ulaşması
Ağırlığı batı cephesine veren Hitler, Sovyet cephesinde de çarpışmaların durakladığı kuzey ve orta kesimleri ihmal ederek Macaristan’ı elinde tutmaya dayanan bir savunma taktiği benimsedi. Oysa bu sırada Sovyetler asıl güçlerini Polonya’ya kaydırıyorlardı.
Sovyet mekanize birlikleri Berlin’den yalnızca 64 km uzakta olan Öder kıyısındaki Küstrin’e ulaştı. Cephenin orta kesiminde ileri harekatın sert Alman direnişi karşısında durmasına karşın, daha güneydeki Sovyet birlikleri Şubat ortalarında Neisse Irmağı kıyılarına vardı. Aynı dönemde Budapeşte de Sovyet kuvvetlerinin eline geçti.
Yalta Konferansı
Franklin Delano Roosevelt (ABD), Winston Churchill (İngiltere) ve Stalin (SSCB) 4-11 Şubat 1945 tarihleri arasında Kırım’da bir araya geldiler. Alman ordularının bütün cephelerde direncinin kırıldığı bir sırada, bağlaşık birliğin üç önderi daha önce 28 Kasım-1 Aralık 1943’te Tahran’da yaptıkları gibi, Almanya’nın yazgısı konusunda görüştü.
Yalta Konferansı’nda İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünya siyasetinde etkili olan kararlar alındı. Üç büyük devlet, toplantılarını Birleşmiş Milletler Örgütü’nde sürdürmeyi kararlaştırdılar. İlk görüşmelerinin tarihi olarak 25 Nisan 1945’i, görüşme yeri olarak da San Fransisco’yu saptadılar. Aynı zamanda veto hakkını Güvenlik Konseyi’ne sokma konusunda anlaştılar ve Güvenlik Konseyi’nin kararlarının yalnızca üç üye ülkenin uzlaşması sonucu uygulanabileceği kararına vardılar.
Avrupa’da nazizmin ve faşizmin son kalıntılarının ortadan kaldırılması ve özgürlüğüne kavuşturulmuş toplumlar için, kendi isteklerine göre demokratik kurumlar oluşturma hakkı istediler. Almanya’nın onarılması ve bölünmesi konularında bir anlaşmaya varamayan üç büyükler, çözümü uzman komisyonculara bıraktılar. Churchill, Fransa’nın, Almanya’nın askeri işgaline katılmasını sağladı. Öte yandan, barış anlaşmalarından önce Polonya’nın sınırları belirlendi. (Bu sınırlar sonradan SSCB’ne dönmesine karar verildi.)
ABD, Almanya’nın teslim olmasından üç ay sonra, Japonya’ya karşı Sovyet askeri birliklerinin müdahele etmesini sağladı. Buna karşılık, Sovyetler Birliği 1904-1905 bozgununda yitirdiği toprakları ve Port-Artur ile Mançurya demiryolunun denetimini aldı. Sonuçta, Churchill, Hong Kong’u Çin’e geri vermeyi reddetti ve Kore iki etki alanına bölüştürüldü.
Almanya’nın çöküşü
Müttefiklerin Sovyet ilerleyişini destekleme gerekçesiyle; Şubat-Nisan arasında önemli Alman kentlerine karşı düzenlediği yoğun hava akınları, büyük yıkıma ve sivil halktan birçok kişinin ölümüne yol açtı. 23-24 Mart gecesi cephenin kuzeyinde başlayan ana saldırı zayıf Alman mevzilerini kolayca yıktı.
Sovyet ordusundan önce Berlin’e ulaşmayı amaçlayan Batılı Müttefikler, çözülen Alman birliklerini kolayca alt ederek 11 Nisan’da Elbe kıyılarına ulaştı. Sovyet kuvvetleri 25 Nisan’da Berlin’i kuşattı. Aynı gün Alman ve Sovyet birlikleri Elbe kıyılarına ulaştı. Bu sırada yeni köprübaşları edinerek kuzeyde Königsberg’e, (bugün Kaliningrad) güneyde de Viyana’ya giren Sovyet kuvvetleri 25 Nisan’da Berlin’i kuşattı. Aynı gün Alman ve Sovyet birlikleri Elbe kıyılarında karşı karşıya geldi. Berlin’in düşmek üzere olduğunu gören Hitler 30 Nisan’da intihar etti. Bu arada 2 milyona yakın Alman askeri, Sovyet cephesinden kaçarak İngiliz ve ABD birliklerinin denetimindeki bölgeye geçti.
Aynı dönemde birçok birliğin kaydırılmasıyla etkisiz hale gelmiş olan İtalya cephesindeki Alman savunması da yıkıldı. Bu cephedeki kuvvetler 2 Mayıs’ta çarpışmalara son verdi. Sonraki günlerde öteki cephelerdeki Alman kuvvetleri de birbiri ardı sıra teslim oldu. 8 Mayıs gece yarısı Avrupa’daki savaş resmen sona erdi.
Potsdam
Müttefikler arasındaki son konferans, 17 Temmuz-2 Ağustos arasında Berlin yakınlarındaki Potsdam’da yapıldı. Hükümet başkanları ve dışişleri bakanlarının katıldığı konferansta Japonya’yı koşulsuz teslim olmaya çağıran ve ilhaka son verilmesinden sonra Japonya’nın işgal edileceğini belirten bir bildiri yayımlandı.
Ayrıca yenik devletlerle barış antlaşmalarını hazırlamak ve öteki sorunları ele almak üzere dışişleri bakanları düzeyinde bir komisyon oluşturulması kararlaştırıldı. SSCB’nin savaş tazminatları konusundaki istekleri kabul edilmekle birlikte; Türkiye’den Kars ve Ardahan’ı alma, Birleşmiş Milletler adına İtalyan sömürgelerinin vesayetini üstlenme ve Ortadoğu’yla ilgili sorunlarda söz sahibi olma gibi istekleri tepkiye karşılandı.
Japonların teslim olması
Mart sonlarında başlayan ABD çıkarmasını durdurmaya yönelik Japon karşı saldırısı, kamikaze uçuşlarını da kapsayan intihar akınlarına karşın sonuçsuz kaldı. ABD’nin yeni başkanı Truman, Japonya’yı dize getirmek için savaş sırasında geliştirilen atom bombasını kullanmaya karar verdi. 6 Ağustos’ta Hiroşima’ya, 9 Ağustos’ta da Nagazaki’ye atılan atom bombalarının yol açtığı büyük yıkım Japonya üzerinde bir şok etkisi yarattı. Bu arada SSCB de 8 Ağustos’ta Japonya’ya savaş açtı.
Japon hükümetinin Potsdam’da belirlenen koşulları kabul ettiğini açıklaması üzerine, Japonya 2 Eylül’de resmen teslim oldu. Böylece Japonya müttefik işgali altına girdi. Çin’deki Japon kuvvetleri 9 Eylül’de teslim anlaşması imzaladı. Kore’ye giren ABD ve SSCB birlikleri 38 derece kuzey enlemini sınır çizgisi olarak kabul etti.
Savaşın maliyeti
Birinci Dünya Savaşı’nda ölenlerin sayısının, ortalama 50 milyon olduğu tahmin ediliyor. Savaşta en büyük yıkımı gören SSCB’nin uğradığı kayıp 20 milyon civarında. Nazilerin kurbanı olan Polonya soykırımlarda 5 milyon insanını kaybetti. 6 milyon Yahudi, gene Nazilerin katliamlarda ve toplama kamplarında öldü.