yeninesilegitim1

Çocuklarımız gelecekte büyük oranda bugün var olmayan mesleklerde çalışacak. Peki bilmediğimiz mesleklere onları nasıl hazırlayacağız? Çağı yakalamalarını, dünya ile rekabet edebilir hale gelmelerini nasıl sağlayacağız?

Bebeğimle Elele Dergisi’nde yayınlanmıştır. Telif hakları Doğan Burda Dergi Yayıncılık ve Pazarlama A.Ş.’ye aittir.

Kişisel bilgisayarlar 1980’lerde, IBM PC’nin çıkışı ile yaygınlaştı. Bu 38-40 yıl öncesi demek. Cep telefonları 1990’lardan sonra… Yani onlarla 28-30 yıllık bir geçmişimiz var. Internet 27 yıl önce, 6 Ağustos 1991’de World Wide Web (WWW; Dünya Çapında Ağ) olarak duyuruldu ve dünyayı dijital ağlarla birbirine bağladı. Birbirine bağlı yaşamın salgın haline gelmesine aracı olan sosyal ağlar ise 2000’lerden sonra çıktı, özellikle 2006’dan itibaren Facebook sayesinde bağımlılığa dönüştü.
Yani 25-30 yıl içinde, tüm bunları ve onlarla beraber gelişen sayılamayacak kadar çok, ileri seviyede donanım ve yazılıma sahip teknolojik cihazı, uygulamayı hiçbir özel eğitim almadan hatta farkına bile varmadan hayatımıza dahil ettik.

Fütürist Ufuk Tarhan, “Bunları, ileri yaşlarında tanıdığı halde sular seller gibi kullanan, hatta ‘internetsiz, sosyal medyasız yapamam’ demeye başlayan ileri yaştaki nesiller de kullanıyor. Onlarsız dünyayı bilmeyen genç nesiller, dijital dünyada büyüyen, onunla doğan yeniçağ insanları da… Bu hale gelmek için hiçbir özel eğitim almadık. Bundan sonra da büyük ölçüde böyle olacak. Gelecekte herhangi bir okulun, statik yapının, müfredatın, kurum, kişi ya da kişilerin ‘eğitmek’ sorumluluğunu üstlenmesi, üstlense de sürdürmesi, kotarması mümkün değil. Herkes öğrenmeyi öğrenmek zorunda! Nasıl buzdolabı, çamaşır makinası, klima gibi cihazları kullanmak için eğitim almıyor, kendimiz öğreniyorsak; şu ana kadar çıkmış ve çıkacak teknolojik araçları da kendimiz öğreneceğiz” diyor.

Tarhan’a göre bu yüzden her türlü, her formdaki eğitim, teknoloji kullanmayı öğretmeye değil, bireylerin belli yetkinlikleri kazanmasına ve sürekli geliştirmesine rehberlik etmeli. Gelecek nesiller;
• Meraklarını kışkırtmayı, diri ve aktif tutmayı, yani bolca sorgulamayı,
• Hayal kurmayı, hayallerini görselleştirmeyi, anlatmayı,
• Düşünmeyi, veri toplamayı, analiz etmeyi,
• Mevcut ve olası problemleri saptayıp çözmek üzere kritik karar vermeyi,
• Doğaya, insana her türlü varlığa duyarlı, iyi insan olmayı,
• Takım çalışmasına, kapsayıcı, projeci esnekliğe, uyumluluğa sahip olmayı,
• İleri seviyede yazılı, sözlü, görsel ve algoritmik iletişimi
• Hızlı ve çevik olmayı,
• Kürasyon yapmayı, odaklanmayı,
• Fütürist bilgiye, bakış açısına sahip olmayı,
• Otodidakt öğrenme tekniklerini ileri seviyede kazanmalı ve kotarmalı.

Tarhan ayrıca, “Eğitimin odağına, çocukların eğitimine bu becerilerin kazandırılması konmalı. Liste tabii ki çocuklara rol model olma sorumluluğu taşıyan tüm büyükler için zaten ön koşul” diyor.

Gelecekte bizi ne bekliyor?
Tarhan bu soruya da şöyle yanıt veriyor, “2050’lerde yani 32 yıl sonra, 100 yaşını geçmiş, yüzde 75’i şehirlerde yaşayan, nüfusu 9.7 milyara (bugün 7.3 milyar) dayanmış bir dünyada yaşıyor olacağız. Her yerde akıllı malzemeler, eşyalar, otonom araba, uçak ve her türlü mobil cihazlar, yapay zeka, robotlar, botlar, hologramlar, çok boyutlu yazıcılar, hiper görsellikle bezenmiş arttırılmış ve/veya sanal gerçeklik uygulamaları, vücuda ya da diğer canlılara takılmış çipler,
yapay organlar, genlere ileri seviyede müdahale, blockchain sayesinde aracıların ortadan kalktığı yepyeni ticari ve ekonomik düzenekler, devlet/ siyaset/politika yapılarının zayıflaması, önemini yitirmesi, kripto paralar, vatandaşlık maaşı, uzaya gidiş gelişler ve yenilenebilir enerjinin ana enerji kaynağı olması gibi özetleyebileceğimiz faktörler normalleşmiş olacak. Tüm bunlarla ilgili yapmamız gereken en önemli şey ‘öğrenmek’, ‘öğrenmek isteyenlere yardımcı olmak.’ O yüzden geleceğin eğitimi düşünmeyi, öğrenmeyi öğretmeli!” Biz de düşünmeyi, kodlamayı, robot yapımını öğreten eğitim yaklaşımlarını derledik.

Teknolojinin doğasını öğreniyorlar
Jr.Robotics Bilim Okulu, dünyada önemi giderek artan ‘yaparak öğrenim’ içerikleriyle eğitim
veriyor. İstanbul’da Ataşehir, Beşiktaş, Suadiye, Maltepe ve Sabiha Gökçen İç Hatlar Gidiş’te uyguladığı atölyelerde, dünyada STEM (Science, Technology, Engineering, Mathematics) olarak bilinen bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik öğretim metodunu kullanıyorlar. STEM, çocukların düşünme becerilerini geliştirme odaklı ABD, Finlandiya gibi eğitimde öncü ülkelerin uyguladığı bir model. STEM modelinin temelini çocukların erken yaşlarda bilimsel bilgiyle karşılaşmalarını sağlayan etkinlikler oluşturuyor. Atölyelerde çocukları düşünmeye ve hayal ettirmeye yönelik çalışmalar yapılıyor. Model çocukların mantıksal düşünme becerilerine katkıda bulunuyor, teknolojinin doğasını açıklıyor ve bunları eğlenceli kılıyor.

Jr. Robotics’te anaokulu, ilkokul, ortaokul ve lise düzeyleri için kurslar var. Lego robotik ile kodlama, 3D tasarım ve 3D printer ile üretim, Scratch ile kodlama (kendi oyununu yap), sanat gerçeklik uygulamaları atölyelerden bazıları…

Jr.Robotics’ten Gülsüm Yaşar, “Yapay zeka ve robotlar günlük hayatımıza girmeye başladı. İnsanların duyu organları ne kadar önemliyse robotlara hakim olmak için çocukların sensör ve kodlama eğitimlerini, birbirleriyle haberleşen nesnelerin eğitimini almaları o kadar önemli. Artırılmış gerçeklik, sanal gerçeklik eğitimleri sınıflarda yerlerini almalı. Katman teknolojileri ve 3D yazıcılar okullarda açık üretime teşvik ediyor. Açık kaynak kodlar bilgiye çok daha kolay ulaşılmasını sağlıyor. Gelişmiş ülkelerde de çocuklar son birkaç yıldır bunun üzerine yoğunlaşmış bir eğitim alıyor. Kodlama ise algoritmik düşünme becerilerini kazanarak hayata dair sorunlarda da yaratıcı düşünme ve problem çözmelerini kolaylaştırıyor. Kodlama ülkemizin geleceği için de önemli. Sadece oyun oynamayan, oyunları kendi yazan bir nesil geliyor” diyor.

Yaşar’a göre değişen dünyada insanların ihtiyaç duyacağı yetkinlikler de değişiyor, “Çocuk ve gençlere 21’nci yüzyıl becerilerini kazandırmayı hedefliyoruz. Eleştirel düşünme, yaratıcılık ve sorun çözme becerisi, bilgi ve iletişim teknolojisi okur yazarlığı, iş birliği içerisinde çalışma, inisiyatif alma, girişimcilik, liderlik, meraklanma ve hayal kurma becerisi ile esneklik, uyum sağlayabilme bu özelliklerin başında geliyor.”

Farkındalık ve dikkat önemli
Happy Nest’te çocuklar için farkındalık ve dikkat eğitimleri veren Güneş Arslan Ulus, “Düşünmek için eğitiliyoruz. Çocukluğumuzdan beri aldığımız tüm eğitim sistemi düşünmeye yönelik. Daha yaratıcı, daha sıra dışı, daha farklı düşünceler için çabalıyoruz. Zamanımızın yüzde 47’sini düşünerek geçiriyoruz ki bu bir insan ömrünün yarısı eder. Bu düşüncelerin kaynağı zihin ve zihnimize vakit ayırıp ona bakmamız, onu dinlendirmemiz gerekiyor ama buna ayıracak vaktimiz yok çünkü çok meşgulüz” diyor. Çocuklar yetişkinlere oranla daha fazla ‘an’da kalıyor. Çocuklar farkındalıkla ilgili minik ustalar olsalar da büyüyorlar ve büyüdüklerinde geleceği hayal etmeyi ve geçmişe bakmayı öğreniyorlar. Çocuklar için dikkat ve farkındalık eğitimlerinin amacı da bu farkındalık ve açıklığın olduğu gibi kalmasını sağlamak.

Çocukların neden farkındalık ve dikkat eğitimine ihtiyaçları var sorusuna Ulus, “Çocuklar da acı hissediyorlar, aileleri boşanma kararı alıyor, yakınlarını kaybediyorlar, okulda arkadaşlarıyla ya da ders, sınav sistemi içerisinde stresli durumlar yaşıyorlar. Aynı yetişkinler gibi çocukların da farkındalık ve dikkat eğitimlerine ihtiyaçları var” diyor.

Farkındalık ve dikkat çalışmaları çocuklara tüm duyuları ve duyumları açık şekilde; yargısızca, açıklıkla, şefkatle burada olana dikkat verme becerisini geliştiriyor. Çünkü öğrenebilmek için önce burada olmanız gerek. Ulus, “Gelecek bilinmeyenlerle dolu. Dünya Ekonomik Forumu 2016 Geleceğin Meslekleri Raporu’na göre o yıl ilkokula başlayan çocukların yüzde 65’i şu an bizim hiç bilmediğimiz mesleklerde çalışıyor olacaklar. Dolayısıyla gelecek hakkında çok şey bildiğimizi sanıyor
ancak pek çok şeyi bilmiyoruz. Çocukların gelecekleri için neye ihtiyacı olduğunu bilmiyoruz.
Ama şunu biliyoruz ki dikkatlerini toplamayı, odaklanmayı, dinlemeyi, öğrenmeyi, kendi düşünce ve duygularıyla ve başkalarıyla akıllıca ilişkiler kurmayı öğrenmeleri gerekiyor. Bunlar yaşamsal temel yetkinlikler; farkındalık ve dikkat eğitimleriyle bunları öğreniyorlar” diyor.

Ulus, “Dalgaları durduramazsın ama sörf yapmayı öğrenebilirsin” diyor ve ekliyor: “Çocuklar
için de hayat aynı deniz gibi ve dalgalar hiç durulmuyor. Küçük dalgalar var ve büyükler de. Çoğu zaman çocuklarımızın bunlarla başa çıkmakta zorlanabileceği fikrine sahibiz ve dalgaları engellemeye çalışıyoruz ama kontrol edemediğimiz ya da edemeyeceğimiz dalgalar var ve onları engellemek çok mümkün değil. Ancak bu dalgaları deneyimleme şeklimizi değiştirebilmek mümkün.”

Fikrime bakar mısın?
Çocuklarla felsefe, her yaştan çocuğun, merak ve sorularından yola çıkarak kendi düşüncelerine bakması, keşfetmesi, yeni fikirler doğurması ve bunu her geçen gün artan bir kendine güvenle ifade etmesi…

Çıtır Çıtır Felsefe serisinin yazarı Brigitte Labbe, “Bütün çocuklar filozoftur ama çok azı öyle kalır” diyor. P4C Türkiye kurucuları da böyle düşünüyor. Kuruculardan Nihan Peker Antepe, “Çocuklar merak ederler, sürekli soru sorarlar ve bizden düşünce dünyalarında var olan fikirlere bakmamızı isterler. Bu onların saf, orijinal bozulmamış halidir. Ezberci eğitim sistemi, sorgulama ve düşünmeye prim vermeyen toplumsal yapımız, çocukların bu orijinal hallerinin, kendine has doğalarının bozulmasına, kaybolmasına neden olur. Çocuklarla Felsefe P4C eğitim modelinin temel amacı, çocukların doğalarında var olan bu yetilerinin, orijinal hallerinin körelmeden geliştirilmesini ve ömür boyu sürdürülebilir olmasını sağlamak” diyor.

P4C’nin ortaya çıkışında ilk karşılaşılan tepki çocukların felsefe yapamayacak olduğu düşüncesi olmuş. Öncelikle soyut düşünmenin 11 yaş civarında başladığı bilgisiyle itirazlar gelmiş. Oysa P4C pedagojisinin kurucusu Matthew Lipman ve onu takip eden Ann Sharp, okul öncesi dönemdeki çocukların düşünüp, soruşturabileceklerini tüm dünyaya ilan etmiş. Çocuklarla felsefe yapmak denildiğinde yanlış bir algılama da söz konusu. Bu eğitim modelinde, filozoflar, felsefe tarihi ve izm’lerin anlatıldığı sanılıyor. Oysa P4C’de bir uyaran (hikaye, fıkra, şarkı, kısa film, şiir) çocuklarla paylaşıldıktan sonra, uyaranla ilgili sorular soruluyor, bir düşünce çemberi etrafında soruşturan bir topluluk oluşturuluyor. Bu uygulamalara düzenli katılan çocukların kazanımları oldukça fazla; eleştirel, yaratıcı, işbirliğine dayalı, özen gösteren düşünme. Ayrıca düşüncelerini ifade edebilme, özgüven gelişimi, başka fikirlere saygılı olma, bağlantılı düşünme, neden-sonuç ilişkisi kurma, kavramlar hakkında akıl yürütme, dili etkili kullanma başta olmak üzere birçok kazanım elde ediliyor.

P4C Türkiye, İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde yolları kesişen üç felsefeci tarafından kurulmuş ve temel hedefleri ülkemizin her noktasına bu eğitim modelini ulaştırabilmek. P4C eğitmen eğitimleri vererek her branştan öğretmenin, (okul öncesi, ilkokul, ortaokul,
lise ) eğitim modelini sınıflarında uygulayabilmesi için çalışıyor. Anaokullarında iki yıldır düzenli çocuklarla felsefe uygulamaları, ilkokul ve ortaokul öğrencileriyle düzenli atölye çalışmaları yapıyorlar. Ebeveynlerle Felsefe uygulamaları da mevcut.

Kasaba.works Digital Agency