“Beni kimse anlamıyor”, “Söyledim ama söylediklerimin çok azını yaptı” gibi yakınmalarla sık sık karşılaşırız. Bunun nedeni biz konuşurken karşımızdakinin aslında bizi değil kendisini dinlemesi. Peki biz karşımızdakini ne kadar dinliyoruz?
Dinlemek sadece kulağımızla değil, gözümüzle, gönlümüzle ve aklımızla yapılan bir eylem. Birini dinlerken yargılamaya başlıyorsak, geçmiş datalara takılıyorsak onu yeterince dinlemiyoruz demektir.
Karşınızdakine önemli bir şey anlatıyorsunuz ama o sizin anlattıklarınızın sadece yüzde 20’sini anlıyor, yüzde 80 havaya konuşuyorsunuz. Arkadaşlarınızla, aile bireylerinizle ya da eşinizle konuşurken de aynı durum geçerli. Evet, can sıkıcı bir durum! Fakat işin aslı şu ki biz de karşımızdakini dinlerken, “Geçen gün benim de başımdan buna benzer bir olay geçmişti, en iyisi ben de onu anlatayım, bu arada yan masadaki çift de kavga mı ediyor ne?” diye içinizden geçiriyorsak -ki hepimiz yapıyoruz bunu- biz de aslında karşınızdakini iyi dinlemiyoruz demektir.
Kurumsal eğitim veren firmalar, üst düzey yöneticilere bir test yapmış. Yöneticilere, “Elemanlarınızı ne kadar dinliyorsunuz?” diye sormuşlar. Üst düzey yöneticiler de, “Yüzde 100 dinliyoruz” cevabını vermiş. İkinci aşamada yöneticilerin elemanlarıyla bir görüşme yapması istenmiş. Görüşme sonunda elemanların söyledikleri hakkında yöneticilere beş soru sorulmuş ve yöneticiler beş sorudan sadece bir tanesini yanıtlayabilmiş.
Birini dinlerken sadece kulağımızla değil, gözümüzle, gönlümüzle ve aklımızla oradaysak; anlatılanları gerçekten dinlemiş oluyoruz. Birini dinlerken yargılamaya başlıyorsak, geçmiş datalarına takılıyorsak onu yeterince dinlemiyoruz demektir.
Karşınızdaki kişiyi ikna edebilmenin, kendi fikrinizi kabul ettirebilmenin yolu da çeşitli taktikler bilmekten değil, karşınızdakini etkili dinlemekten geçiyor. İşitmek sesi duymakla sınırlıyken, dinlemek “anlama” eylemini de barındırıyor.
Karşınızdakini ne kadar etkili dinliyoruz?
Bu konuya kafa yoran uzmanlar dinleme ile ilgili bir piramit geliştirmişler. Bu piramidin en geniş bölümü olan tabanda “kendini dinleme” var. Bir çoğumuz piramidin bu en alt kısmında takılıp kalıyoruz.
Karşınızdaki konuşurken içinizden vereceğiniz cevapları hazırlıyorsanız bilin ki sadece kendinizi dinliyor, karşınızdakini ise sadece duyuyorsunuz.
Çocukluğumuzdan beri bize söylenen, “Leb demeden leblebiyi anlayacaksın” sözü aslında bizi duyacaklarımız hakkında ön yargılı olmaya götürüyor. Öte yandan bilinçaltımız sürekli, “Şimdi heyecanlandı, mimikleri de Zeynep’e ne kadar benziyor” gibi mesajlar gönderip bizi karşı taraftan koparıyor.
Sorunu tespit ettik, çözümü ne?
O zaman piramidin bir üst katmanına geçiyoruz. O katmanda “verileri dinleme” var. Konuşulanın içindeki datayı iyi algılamak. Karşınızdaki uzun cümleler kuruyor, lafı çok uzatıyor olsa bile, aklınızda konuşmaları billurlaştırmak için cümle içindeki sıfatları atmayı alışkanlık haline getirmelisiniz. Böylelikle meselenin özünü kavramanız kolaylaşır.
Bir üstündeki katmanda “duyguları dinleme” var. Karşımızdaki insanın duygusu ne? Sıkılmış mı, kaygılı mı, neşeli mi? En sık yaptığımız hatalardan biri karşımızdakinin değil, kendi duygularımızın ne olduğuna öncelik tanımak, oysa karşımızdakinin duygularını dinlemeyi bilirsek, onu daha iyi anlayarak, daha sağlıklı bir iletişime geçme şansımız doğuyor.
Onun üstündeki katmanda “değerleri dinleme” yer alıyor. Karşınızdaki size bir olayı anlatırken hangi değerleri öne çıkıyor? İnsanların temel inançları ve değerleri kolay kolay değişkenlik göstermiyor, dolayısıyla bunları iyi analiz etmek, ona nasıl davranmamız gerektiği konusunda bize kılavuzluk ediyor.
Son katmanda da “ihtiyaçları dinleme” yer alıyor. Bu kişi hangi ihtiyaçlarına yönelik konuşuyor? Kendini özel hissetmek mi istiyor, yoksa büyüme ihtiyacı mı ön planda? Yani bu konuyu size neden anlatma gereği duyuyor?
Aktif dinleme sırasında ihtiyaçların, duyguların ve değerlerin dinlenmesi büyük önem taşıyor. Böylece insanların birbirlerini yüzde 100 dinledikleri ve anladıkları ortam sağlanabiliyor.
Bu satırları okurken bile “dinlemek” üzerine kafanızda kendi yorumlarınız varsa etkili okumuyorsunuz demektir. Odağınızda ne olduğunun her zaman farkında olmalısınız. Dikkatiniz nereye odaklanırsa; duygularınız, düşünceleriniz dolayısıyla hayatınız da oraya odaklanıyor.
Karşınızdakini dinlerken…
* Karşınızdakinin duygularını dinlediğinizde o da sizin hakkınızda, “Bana değer veriyor, beni gerçekten anlıyor, dinliyor” yargısı geliştiriyor.
* Göz teması kurmak önemli, karşınızdaki anlatırken başka yöne bakıyorsanız aslında onu dinlemiyorsunuz. Bu “kendinizi dinleme” safhasına geçtiğinizi gösteriyor.
* Karşınızdakinin sizinle göz teması kesildiyse hemen topu ona atmalısınız. “Acaba şöyle mi yapsak?” gibi cümlelerle ilgisini tekrar kendinize çekebilirsiniz.
* Karşısındakini dinleyen bütün canlılar başlarını hafifçe eğer. Kulağa ses dalgası daha iyi gelsin diye kulağı yaklaştırırlar.
* Not tutmak veya “Aaaa öyle mi oldu?” gibi tepkiler vermek de etkili dinlemenin diğer adımları…
* Etkili dinlemenin bir diğer adımı çevredeki dikkat dağıtan unsurları bertaraf etmeye çalışmak. Buzdolabı sesi, köpek havlaması, müzik veya çevrede insanların hareketliliği karşınızdakini etkin dinlemenize engel olabilir.
* Konuşulan konuyu özetlemek ve kendi cümlelerinizle doğru şekilde ifade etmek hem anlamanıza yardımcı olur hem de karşınızdakine onu ne kadar iyi anladığınızı kanıtlar.
Elele Dergisi’nin Eylül 2014 sayısında yayınlanmıştır. Telif hakları DBR’ye aittir.