Yüzyılın son çeyreğinde teknoloji dünyasındaki gelişmelerin de yardımı ile dolu dizgin yol alan küreselleşme, Güneydoğu Asya’da başlayan krizin tüm dünyaya yayılmasına neden oldu. “Global kriz” terimi 1998 yılında ağızlara en çok sakız olan ve en çok tartışılan konu oldu.
Güneydoğu Asya’da 1998’de başlayan, arkasından Rusya ve Latin Amerika’yı etkisi altına alan ekonomik bunalım dünyanın bir çok ülkesinde kendini hissettirdi. Peş peşe işten çıkarmalar, şirket iflaslarının artması ülke ekonomilerinde büyük çöküntüleri de beraberinde getirdi.
Krizden en az etkilenen ülkeler bile bu küresel durgunluk tehlikesine karsı büyüme hızlarını yavaşlatacaklarını açıkladılar. Sınırları, bekçisi olmayan küresel finansal pazarı, sermayelerin ülkelerine büyük hızla giriş çıkış yapması ve uluslararası finans piyasalarındaki spekülasyonlar, global krizin ana sebeplerini oluşturdu.
Bu arada Dünya Bankası ve IMF gibi kuramların gelişmekte olan ülkelere dayattığı reform paketlerinin de işlevsizliği tartışılmaya başlandı. Piyasa ekonomisi ve küreselleşme hedeflerini korumayı amaçlayan IMF ve Dünya Bankası reçetelerinin kapsamındaki katı istikrar tedbirlerinin bir yandan issizliği arttırırken öte yandan isçi ücretlerinin ve refahının düşmesine ve sonuçta sosyal patlalara yol açtığı iyice belirginlik kazandı.
Öyle bir noktaya gelindi ki serbest pazarın en şiddetli savunucuları bile “Dünya ekonomik sistemi yeniden yapılanmalı” demeye başladılar. Ekim ayı için Washington’da yapılan IMF-Dünya Bankası zirvesinde IMF’ye yeni kaynaklar aktarılması kararlaştırılırken Dünya Bankası’nın bile IMF’ye sert eleştirilerde bulunduğu gözlendi. Ancak bu arada ABD liderliğindeki tek kutuplu dünya düzenine karşı çatlak sesler de çıkmaya başladı.
Global krizden en fazla etkilenen kesim olan Güneydoğu Asya ülkeleri daha korumacı politikalara yönelmeyi tartışırlarken Japonya yanlış reçeteleri nedeniyle sorgulanan IMF’in yerine “yeni bir finansal sistem” önerisi getirdi. Bir bölgesel fon oluşturmayı öneren Japonya, bu sayede bölge ülkelerinin para birimlerinin koruma altına alınacağını ve spekülatörlere karşı savaşılabileceğini ileri sürdü.
Bu ortamda küreselleşmeye bir diğer darbe de devletleri uluslararası sermayenin bekçiliği konumuna indirgeyen Çok Uluslu Yatırım Anlaşması’nın şimdilik rafa kaldırılmasıyla geldi. 1995 yılında Zenginler Kulübü diye tanınan OECD bünyesinde büyük bir gizlilikle kapalı kapılar arasında başlatılan MAI görüşmeleri, Kasım ayında Paris’te Fransa’nın görüşmelerden çekilme kararı almasıyla çıkmaza girdi. Yılmayan MAI savunucuları bu kez MAI’yi Dünya Ticaret Örgütü bünyesinde taşıma hazırlıklarına giriştiler. Ancak MAI karşıtları da bu arada iyice güçlendi.
Pek çok uluslararası şirket global krizde küçülmeyi, rakipleri ile birleşmeyi ve tasarruf tedbirleri alarak yatırımlarını daha güvenli alanlara kaydırmayı tercih etti.