yenieditor

Kim ne derse desin, hakkı verildiğinde editörlüğün gelecekteki en parlak mesleklerden biri olacağını düşünüyorum. Bu bilgi kalabalığı ve bilgi kirliliğinde editörlere hiç olmadığımız kadar çok ihtiyacımız var. Çünkü bu çağda az bile fazla…

Sosyal medya yerel gazeteciliği öldürdü çünkü yerel gazetelerin işlevi bize çevremizden haber vermekti. İnternetin yaygınlığı ulusal basını elektronik ortama taşıdı, çoğu kurum kâğıt baskıdan vazgeçiyor. Son 20 yılda sadece Türkiye’de değil, dünyada da birçok gazeteci işsiz kaldı. Eskiden 20 kişinin çalıştığı gazetelerin büyük çoğunluğu şimdi 2-3 kişiyle iş yapmaya çalışıyor.

Bu veriler içerikle uğraşanlar için karamsar bir tablo oluştururken 1996 yılında Bill Gates, “Content is King- İçerik kraldır” dedi. Yani içeriğin önemini daha o tarihlerde Microsoft’un kendi ağından duyurdu. Gerçekten de içeriğe hiçbir dönemde olmadığı kadar çok ihtiyacımız varken karşımıza başka bir sorun çıkıyor. Çok fazla ve mesnetsiz içerik üretiliyor, internet ortamı birbirini kopya eden, suyunun suyu metinlerle dolu ve bu kalabalık arasında doğru bilgi dağılıp kayboluyor. Bu metinler, belli bir mesleki disiplinle yetişmiş doğru kişiler tarafından rafine edilmezse aradığımızı bulup almamız pek de mümkün olamıyor. İşte editör ihtiyacı da burada devreye giriyor. Google algoritmalarının en büyük çabası da nitelikli metinleri daha yukarı taşımak değil mi?

Her ne yapıyor olursanız olun görünür olmak en önemli şey. Sosyal medyada sürekli fotoğraf paylaşmamızın, içerik üretmemizin sebebi de bu değil mi? Editörler bunu profesyonel anlamda yapıyor ve ortaya nitelikli bir ürün çıkarıyorlar. Web sitenizde veya diğer mecralarda ne kadar çok iyi içeriğiniz olursa o kadar arama motorlarında yükseliyor, etkileşiminiz artıyor, markanız pekişiyor ve potansiyel müşterilere ulaşıyorsunuz. Bu sayede içeriğiniz bir problemi çözdüğü için okura/tüketiciye değer katıyor, trafiğiniz artıyor. Bunu da ‘nitelikli editörler’ sağlıyorlar.

Editörlüğün hakkı nasıl verilir?
Türkiye’de bu meslek tanınmadığı ve bilinmediği için henüz yapanlar bile öneminin farkında değil. Bu işin hakkını vermenin ilk koşulu mesleği tanımak ve tanıtmak. Bir diğer önemli nokta mesleki standartları oturtmak. Terzi kendi söküğünü dikemez hesabı, editörler meslekleriyle ilgili henüz pek fazla makale yayınlamadılar.

Ben kendimce bunun için bir mücadele veriyorum. Son 5-6 yıldır yaptığım röportajları, yazdığım haberleri ve blog yazılarımı kendi web sitemde topluyorum. Bir editörün üstleneceği hizmetleri sıraladım, hatta detaylarını da verdim. Nasıl kitap yazılacağına, yayıncılık dünyasının nasıl çalıştığına dair bilgilerimi seminerlerde paylaştım. Mesleki paylaşımı arttırmak için redaktörler ve editörler özelinde bir WhatsApp grubu ve Facebook grubu kurdum. Medium’da bu konuda yazılar yayınlamaya başladım. Editörlüğü tanıtmak ve bu konuda bir bilinç yaratmak için daha pek çok planım var. Keşke kendi alanının ehil editörleri de bu tarz bir çabaya girse ve bu konuda bir bilinç oluştursak!

Editör istihdam eden kurumların çoğu (burada kastım habercilik veya yayıncılık yapanlardan ziyade, diğer alanlarda faaliyet gösterip editörlüğe ihtiyaç duyanlar) editörden ne bekleyebileceklerine dair fikir sahibi olmadığı için bu işi büyütmek yine editörlere düşüyor. Bu yüzden önce mesleğin erbapları işin sınırlarını kavramalı ve kurumlara işin gerçek niteliğini anlatmalı ki hak ettiği değeri görsün.

Editörlük para kazandırmaz önyargısı
Yirmi yılı aşan meslek tecrübem bana şunu söylüyor; her meslekte ligler var. Siz işinizi uluslararası niteliklere uygun yaparsanız o oranda iyi para kazanırsınız ama kendi değerinizin farkında değilseniz, verdiğiniz hizmeti karşınızdaki kişinin tarifi kadar sunarsanız cüzi paralar kazınırsınız. Editör bir ürünün değerini yükselten, hatta değersiz bir ürünü bir değer haline getiren kişidir ve sınırsız olanaklara sahiptir.

Reklamcılık tarihinin en özgün isimlerinden biri olan David Ogilvy 1955 yılında Ray Calt’a bir mektup yazarak şöyle demiş: “Ben berbat bir metin yazarıyım fakat iyi bir editörüm. Bu nedenle işe gidip kendi taslağımı düzenliyorum. Dördüncü ya da beşinci düzenlemeden sonra müşteriye gösterecek kadar iyi görünüyor. Eğer müşteri metni değiştirirse, kızıyorum çünkü onu yazmak için çok zahmet ettim ve ne yazdıysam, bir amaç uğruna yazdım.”

Omurga şart!
Editörlük yaparken her şey subjektifmiş gibi görünür ama yaptığınız her değişikliği bir amaç uğruna yaparsınız. Rus yazar Çehov, “Eğer sahnede, duvarda bir tüfek asılı duruyorsa, o tüfek oyunun sonunda mutlaka patlamalı, yoksa seyirci şaşırır” der. Seçtiğiniz her kelimenin, her düzeltinin bir işlevi vardır. Yoksa zaten niye uğraşasınız ki?

Ogilvy, müşteri metni değiştirirse bu yüzden kızıyor ve bu yüzden editörlerin omurga sahibi olması şart! Fikrinizi, düzeltinizi savunacak kadar güçlü durabilmelisiniz ki düzelti işlevi önemini yitirmesin. Eğer sinik biriyseniz iyi editör de olamazsınız. Bu sebeple otoriter figürler, vizyon sahibi editörler yayın yönetmenine yükselir ve yayıncılık dünyasının en çok aranan kişileri de bunlardır.

Editörlüğün en büyük engellerinden birisi yarattığı katma değerin ancak profesyoneller tarafından görülebilmesi ve bazen işverenler tarafından algılanmaması… Mesela bir yazar adayı ancak iyi bir editörle çalışınca işin niteliğinin nasıl arttığını görebilir. Yazarın kariyerine daha iyi bir noktada başlamasına vesile olur.

“Yazar olamadıysa editör olmuştur” yargısı
Eskiden edebi eleştiri yazan kişileri, “Yazar olamadığı için eleştirmen olmuş” deyip küçümseyen zihinler, 20. yüzyılda da fikrini değiştirmemiş olacak ki editörlüğü yazarlıktan daha ‘aşağıda’ bir iş olarak görebiliyorlar.

Peki ne yapalım? Tüm meslekleri önem sırasına göre mi dizelim? Önemsizleri hakir görüp, önemlileri baş tacı mı edelim? Diyelim ki patates üreticisini önemsemedik ve en aşağıya ittik. Onlar da dedi ki, “Beni hakir görüyorsanız biz de patates üretmiyoruz.” Belki de bir işin değerini anlamak için böyle yok olmaların toplumda nasıl boşluklar yaratacağına bakmalıyız. Garsonu mu beğenmedik? Bir anda garsonların yok olduğunu düşünün! Editörlüğe mi burun kıvırdık? Elinize bir kitap aldınız ama içi imla hataları ile dolu, sayfalar kaymış, fotoğraflar doğru sayfaya konmamış. Hatta onu bırakın süreci takip eden biri olmadığı için kitaplar basılamamış. Bu durumda kendinizi nasıl hissederdiniz? Biz bu hiyerarşi yalanını, “Orkide gülden değerli, gül de papatyadan değerli, kır çiçeği ise en değersiz olan” diye kendimize hep söylüyoruz. Sonuçta ne mi oluyor? Bir kır çiçeğinin bizi büyülemesinin önüne koca bir engel koyuyoruz.

Herkesin yetenekleri farklıdır. Yazmayı- çizmeyi seven herkes kitap yazmak zorunda da değil! Bazıları eleştiride yeteneklidir, çünkü yetenek seti ona el verir, bazıları dille oynamayı sever ve iyi ki severler! Yoksa bir sürü berbat metin okumak zorunda kalır, hatta kitap okumaktan soğurduk.
Rafine edilmiş, doğrulanmış, sorgulanmış, imla hataları düzeltilmiş bir metin okumak herkesin hakkı ve gelecekte buna çok daha fazla ihtiyaç duyacağız. Bu yüzden içerik şekil değiştirse de iyi editörlere her zaman ihtiyaç duyacağız.

Kasaba.works Digital Agency