İsviçreli Matthias Koller’in ilham verici bir hikayesi var. Koller 29 yaşında ve 9,5 kiloluk sırt çantası ile son bir yıldır hem çalışıyor hem dünyayı dolaşıyor. Yarının ne getireceğini bilmezken dünyayı gezme planını emeklilik dönemine ertelemek anlamsız diyor ve ekliyor, “Her sabah uyandığımızda günümüzü nasıl yaşayacağımıza karar veririz. Ben bu yolu seçtim!”
Pozitif Dergisi’nde yayınlanmıştır. Telif hakları Doğan Burda Dergi Yayıncılık ve Pazarlama A.Ş.’ye aittir.
Kolektif House’un Şişhane ofisinde karşılaştık Matthias Koller ile… Birkaç günlüğüne İstanbul’daydı, biraz çalışıp dinlendikten sonra Bangkok’a uçacaktı, hem çalışıyor hem de dünyayı geziyordu. Hikayesi çok ilgimi çekti. İsviçre’de işletme ve ekonomi okumuştu. Babası sistem mühendisi olduğu için bilgisayar kullanmayı daha çok küçükken öğrenmişti, hatta o da babası gibi IT sektörüne girmiş, üç yıl bir şirkette çalışmıştı. “Bu işi sürdürmek bir yere bağlı olmak demekti, babam ömür boyu bunu yapmıştı, ben böyle bir hayatı istemediğime karar verdim” dediğinde bastım kayıt düğmesine! Koller, önce web tasarımı öğrenmiş, bu alanda dışarıdan iş almaya başlamış. Sonra da işinden ayrılıp dünyayı gezmeye başlamış.
Nereden başladınız dünyayı gezmeye?
Önce İsviçre’den ve Avrupa’dan… İngiltere’de, Almanya’da değişik yerleri ziyaret ettim. Farklı kültürlerden insanlarla tanışmak beni heyecanlandırdı. Dünyanın değişik yerlerinde işimi yapmak ve bu arada da dünyayı gezmeye odaklanmak istedim.
Önceden tüm seyahatinizi planlayarak mı yola çıktınız yoksa fırsatlara göre mi hareket ettiniz?
Baştan sona belirlenmiş bir planım yoktu. Şu an bekarım, bir aileme yükümlülüğüm yada büyük bir sorumluluğum yok. O yüzden üç şeye göre hareket ediyorum. Birincisi bir yere giderken en ucuz ve en iyi uçuş fırsatlarını kovalıyorum, bunun için de neredeyse tek web sitesine bakıyorum; secretflying.com. Uçuş saati ve yeri konusunda esnek olursanız günlük olarak çok iyi fırsatlar yakalayabilirsiniz. Mesela İstanbul’dan Bangkok’a gideceğim, oradan Güneydoğu Asya’ya geçeceğim. İkincisi de iklimi ılıman yerleri yada ılıman olduğu dönemlerde ülkeleri ziyaret etmeyi tercih ediyorum. Üçüncüsü de bir ülkede arkadaşlarım varsa onların yanına gitmeyi de tercih edebilirim.
Vize konusunda sorun yaşadınız mı?
Çifte vatandaşlığımdan dolayı hem İsviçre pasaportum var hem de Alman yani Avrupa Birliği pasaportum. Bu büyük avantaj. Burma ve Myanmar gibi özel vize isteyen ülkeler de var ama belli bir ücret karşılığında belli bir süre konaklayabiliyorsunuz. Myanmar’da iki aya yakın kaldım, Tayland’ta ise istediğiniz kadar uzatamıyorsunuz kalma sürenizi. Bazı ülkelerde ise kendinizi orada olduğunuza dair resmi daireleri bildirmeniz yeterli. ‘Visa run’ diye bir uygulama var, bu da kalmak istediğiniz ülkede istediğiniz sürede kalamıyorsanız, yurt dışına bir günlük çıkış yapıp, tekrar geri dönmenizi sağlıyor.
Kaç ülke gördünüz şimdiye kadar?
Avrupa’da neredeyse tüm ülkeleri gezdim. Asya’da epeyce vakit geçirdim, Laos’u, Tayland’ı, Kamboçya’yı, Myanmar’ı gördüm. Güney Amerika ve Amerika’ya henüz gitmedim.
“Bu kadar yeter, gezmekten bıktım” diyeceğiniz bir gün olacak mı?
Muhtemelen olacak. Bir yıldır bu şekilde yaşıyorum, sürekli yoldayım, ailem ve arkadaşlarım İsviçre’de, arada onları görmeye gidiyorum. Bir yerde bir aile kurmayı ve yerleşmeyi isteyeceğimi düşünüyorum ama şu anda değil, şu an yolda olmayı seviyorum. İsviçre’de aile kurmam gerektiğini de düşünmüyorum, gittiğim bir yerde gelecekteki eşimle tanışırsam orada kalabilirim.
Gittiğiniz her ülkede yedikleriniz değişiyor. Özlediğiniz tatlar olmuyor mu?
Özlediğim spesifik bir İsviçre yemeği yok. İyi yemeği severim ve şimdiye kadar gittiğim tüm ülke mutfakları benim damak zevkime hitap ediyordu. Mesela İstanbul gibi bir metropolde bir şeyi özlersem zaten bulma şansım çok yüksek. İtalyan yemeği istesem burada da iyi İtalyan restoranları da var ki ben zaten yerel yemekleri denemeyi tercih ederim. Global restoran zincirlerine gitmek yerine yerel restoranlara gidiyorum.
Arkadaşlıklarınız nasıl gidiyor?
İsviçre’deki arkadaşlarımla online olarak neredeyse her gün görüşüyorum. WhatsApp, Facebook bunun için güzel bir şans. Elbette kahve içmek ve yemeğe çıkmak mümkün değil ama şu koşullarda bu bile çok iyi. Seyahat ederken de pek çok yeni arkadaş ediniyorum.
Başka kültürlerden insanlarla paylaşacak çok şey buluyor musunuz?
Bir ülkeye gidiyorsam otelde kalmak yerine airbnb.com aracılığıyla bir evde kalmayı tercih ediyorum yada bir hostelde kalarak hem seyahat eden diğer insanlarla hem yerel seyyahlarla tanışıyorum. Evde kalmak o ülkenin yaşam tarzını görmek için muazzam bir deneyim. Seyyahlardan da öğrenebileceğiniz çok şey var, birbirimize tecrübelerimizi aktarıyoruz. Yerel alışkanlıklara dair şeyler öğrenmeyi seviyorum. Mesela İstanbul’da herkesin tavla oynadığını gördüm, tavlayı öğrendim ve oyuna dahil oldum. İsviçre’de çok fazla Türk göçmen olduğu için orada nargile ve kebap denemiştim.
Couchsurfing aracılığı ile konakladığınız oldu mu?
Aslında sürekli seyahat etmek yaşam tarzım olduğu için belli dönemlerde kendime zaman ayırmak istiyorum. Bir yere gittiğimde işim yoksa ve zamanım varsa insanlarla dışarı çıkmak cazip geliyor, o zamanlarda couchsurfing, hostel yada airbnb ile konaklıyorum. Eğer yorgunsam yada bir yere kapanıp çalışmam gerekiyorsa bir otel odasını tercih edebiliyorum. Duruma ve moduma göre değişiyor opsiyonlarım. Mesela Atina’da da İstanbul’da olduğu gibi kiralık ofiste çalıştım, işlerimi toparladım ve orada tanıştığım harika insanlarla zaman geçirdim.
Sürekli seyahat halinde olmak yorucu değil mi?
Eğer doğru planlama yaparsanız yorucu değil. Şimdi Asya’ya uçuyorum, Endonezya’da neredeyse bir ay kalacağım. Muhtemelen sabahları plaja gidip yüzeceğim öğleden sonraları da dinleneceğim yada çalışacağım. Ne zaman yorucu oluyor? Mesela Atina’da tanıştığım harika grupla sabahlara kadar dans ettik, çok eğlendik, sabah olduğunda herkes farklı yönlere gitti, bunu görmek beni üzdü. O zaman kendimi kötü hissettim, kötü bir gün geçirdim. Ertesi gün İstanbul’a uçuşum vardı, tamamen kaybolmuş gibiydim. Bana bu kadar ilham veren insanlarla daha fazla zaman geçirmek isterdim fakat bu çok zordu. İstanbul’da iki gün boyunca günde 10 saat uyudum, kendimi toparladım, şimdi çok daha iyi hissediyorum.
Hobileriniz var mı? Seyahat sırasında vakit ayırabildiniz mi?
Piyano çalmayı, müzikle uğraşmayı, şarkı söylemeyi seviyorum. Bir yerde uzun süre kalıyorsam, bazı gruplara katılıp şarkı söylüyorum. Koşmayı, spor yapmayı seviyorum ki her gittiğim yerde koşabiliyorum zaten.
İnternet bağlantısı, telefon ve ofis konularını nasıl çözüyorsunuz?
Gittiğim ülkenin bir telekomünikasyon şirketini gidip SİM kart alıyorum, telefonumda sürekli kullandığım bir İsviçre SİM kartı, bir de gittiğim ülkeden aldığım SİM kart var. Telefonumda internet olması yeterli, bu sayede sesli arama da yapmam mümkün. Yoğun çalışmam gerekiyorsa paylaşımlı ofis sistemlerini kullanıyorum, sadece 1-2 iş halletmem gerekiyorsa bir kafe de işimi görüyor. Kiralık ofisler tüm dünyada çok yaygın olmaya başladı, kolaylıkla bulunabiliyor.
Kaç kiloluk bagaj taşıyorsunuz?
9,5 kiloluk bagaj yeterli. İlk başladığımda neleri götüreceğimin bir listesini yapmış ve onları tek tek tartmıştım. ‘Bunu belki kullanırım’ dediğim hiçbir şeyi yanıma almadım, alması kolay ve ucuz bir eşya ise yine almadım. Zamanla kullanmadıklarımı da elendim, şu anda yanımda taşıdığım her şey fonksiyonel. İsviçre’deki evimde yüzlerce farklı eşya ile nasıl yaşadığıma şaşıyorum şimdi. Çantamın yarısı iş yapma ekipmanlarından diğer yarısı da giyeceklerden, maske, şnorkel gibi eşyalardan oluşuyor. Çamaşırlarımı her hafta yıkamam gerekiyor ki bunu her yerde yapabiliyorum.
Seyahat etme felsefenizi ne?
Hayat boyu çalışıp belli garantiler elde ettikten sonra emeklilikte gezmek gibi bir alışkanlık var. Oysa ne kadar yaşayacağımızı, neleri garanti edebileceğimizi kim bilebilir? 40 yıl sonra emekli olabileceğimin garantisi var mı? Emekliyken gezebilecek kadar sağlıklı olma ihtimali de düşük. Ben bunu 60 yaşında değil bugün yapmayı seçiyorum. Hayatta ne yaşayacağınıza her sabah kalktığınızda o gün itibariyle karar veririz. Elimizdeki sadece o andır, birçok insan bunun farkında değil. İnsanların çoğu gündelik hayatlarında sisteme sıkışıp kalıyor, sabah erkenden kalkıyor, tüm günlerini ofise veya bir yere bağlı olarak geçiriyor, akşam yorgun evine dönüyor. Bazıları için bu mutlu bir yaşam olabilir ama benim için öyle değildi. Buna dönmeyeceğimi de söylemiyorum, belki 1-2 yıl sonra ben de bu hayatı isteyeceğim fakat şu anda para biriktirmek için sisteme sıkışıp kalmak bana hitap etmiyor. İnsanların yılda 5-6 haftalık tatil için bütün yıl çalışması, tatile gittiğinde sadece plajda vakit geçirmeleri, sonra da işe dönmeleri bana ilgi çekici gelmiyor. Ben hayatımı yaşamaya karar verdim, eğlenebildiğim kadar eğlenmek, dünyada tanıyabildiğim kadar değişik insanlarla, kültürlerle tanışmak istiyorum.
Sigortanız var mı?
İsviçre’de sağlık sigortam var, acil durum olduğunda beni ülkeme göndermeyi kapsıyor ve tabii seyahat sigortam.
Kayıp, çalınma yada kötü bir durumda kalmakla ilgili nasıl önlemler alıyorsunuz?
Öncelikle böyle bir şeyle karşılaşmadığım için çok şansıyım ama bunun sebebi belki çok dikkatli olmamdır. Yanımdaki çantada tüm iş ekipmanlarımı ve pasaport, cüzdan gibi hayati şeylerimi taşıyorum. Kıyafeti kaybettiğinizde kolaylıkla yerine koyabilirsiniz ama yanımda taşıdıklarımı kaybedersem -mesela bilgisayarımı- bu büyük kayıp olur. Haftada iki kez yedekleme yapıyorum, bilgisayarımla yedek diskimi ayrı yerlerde tutuyorum. Bu da birini kaybedersem en azından işle ilgili bilgilerimi kaybetmeyeceğim anlamına geliyor. Google drive ve bulut sisteminde tuttuklarımla know how’ımın yüzde 90’ı güvende. Hostellerde kilitli dolapları kullanıyorum, uçaklarda da eşyalarımı bagaja vermeyip yanıma alıyorum.
Bu yolculuklarda özel hayatınızı nasıl idare ediyorsunuz?
İsviçre’de kız arkadaşlarım olmuştu ama seyahat ederken kalıcı bir ilişkim yok, hatta eğer aynı rotada seyahat etmeyeceksek olması zor gibi… Tabii benimle seyahat edecek birinin olması çok hoş olurdu. Eğer bir kızla iyi iletişim kurabiliyorsam, frekansımız tuttuysa, birlikte zaman geçirmekten hoşlanıyorsak, koşullarımızı konuşup neyin doğru olduğuna karar vermemiz gerekir. Eğer geçici bir ilişki yaşamayı her iki taraf da kendine uygun buluyorsa ilişki yaşamak mümkün olabilir. Her iki taraf da kendi sınırlarını, beklentilerini söylediğinde ortak nokta bulunursa neden olmasın?
Sizin gibi seyahat eden çok kız var mı?
Evet kesinlikle… Grup olarak, çift olarak, tek başına seyahat eden çok kişi var. Çoğu 20’li yaşlarında ama çeşitli yaş gruplarından da çok kişi görüyorum. Genelde kurumsal hayata adım atmadan önce gezmek isteyenlerle karşılaşıyorum. Benim gibi aynı zamanda çalışarak bunu yapan az insan var, para biriktirip seyahat edenler çoğunlukta.
Ayda ne kadar para harcamanız gerekiyor?
1000 Euro ortalama harcadığımı söyleyebilirim, eğer Avrupa’da bir ülkedeyseniz bu artabiliyor, Asya’da fiyatlar daha düşük. Bazen hostellerde kalanlarla birlikte yemek pişiriyoruz, bazen kendim alışveriş yapıp kahvaltımı odamda yapıyorum. Bazı ülkelerde yiyecek çok ucuz, 1 Euro’ya yemek yiyebiliyorsunuz. Mesela Tayland böyle bir ülke.
Harcadığınızdan az kazandığınız zamanlar olmuyor mu? Bu tür durumlarda ne yapıyorsunuz?
Tabii bu tür durumlarda en önemli şey rahat olmak. İlk başladığımda, “Acaba yapmak istediklerimi yapabilecek parayı kazanabilecek miyim?” gibi bir kaygım elbette vardı fakat bu hiç sorun olmadı. İsviçre’de zaten müşterilerim vardı, onlar başka müşterilere referans oldular, Myanmar’da yerel bir şirkette çalıştım, bu da başka fırsatlar yarattı. Şu anda hiç kaygım kalmadı.
Bir gününüzü nasıl organize ediyorsunuz? Seyahat ederken hangi çalışma sistematiği daha verimli?
Mükemmel çözümü bulduğumu iddia edemem. Bir web sitesi işi aldıysam kendimi iki gün boyunca ofise kapatıyorum, bir gün öncesinden yapacağım tüm işleri planlıyorum. Normalde bir gün çalışıp bir gün tatil yapmayı tercih ediyorum yada 2-3 gün çalışıp bir hafta boyunca ara veriyorum. Tabii işten tamamen kopmak mümkün olmadığı için günde 1-2 saatimi e-postalarımı yanıtlamaya yada ufak tefek şeyleri halletmeye ayırabiliyorum. Programım kesinlikle esnek.
Seyahatinizin sonunda bir kitap yazmak istiyor musunuz?
Evet, böyle bir düşüncem var. Bir çok fikir topladım, özellikle son haftalarda yazmakla ilgili kitaplar okuyorum, Williams Sisters’ın ‘On Writing Well’ kitabı. Edebiyatı seviyorum, deneyimlediklerimi hali hazırda günlük halinde yazıyorum, neleri kaleme alabileceğimle ilgili notlar alıyorum, yazmaya da zamanım var.
Sizin gibi seyahat etmek isteyenler için önerileriniz ne olur?
Her şeyden önce ne yaptıklarının çok farkında olmaları ve neyi istediklerini çok iyi bilmeleri gerek. Yarın işe gidip “İşi bırakıyorum, dünyayı dolaşacağım” şeklinde olmuyor bu iş. Bir çok insan para biriktirdikten sonra seyahate çıkmayı uygun buluyor. Benim yaptığım ise free lanser olarak kendimi finanse ettirmek. Bunu yapabilmek için yüzlerce blog yayınlanıyor, bir çok insan size yol gösteriyor. Basit yeteneklerinizle bile para kazanmanızı sağlayabilecek Freelancer.com gibi siteler mevcut. Buradan çalışabileceğiniz projeler bulup, yorumlarını okuyup eğer güvenli buluyorsanız çalışmaya başlayabilirsiniz. Sistemin yürüdüğünden, para kazandığınızdan emin olursanız, işinizi bırakmaya karar verebilir, sistematiğinizi bunun üzerine kurabilirsiniz.
Biriyle yeni tanıştığımda ve yaptığım şeyi anlattığımda, “Aman Allah’ım, bu cennet, harika” gibi yorumlar alıyorum. Öyle olmadığını söyleyemem, yaptığım şeyi seviyorum ama bunu ‘cennet’ olarak tanımlamazdım, günün sonunda hala çalışmak zorundayım. Bu koşulları sağlamak sadece web tasarımcıları için de söz konusu değil. Temizlik, garsonluk, şoförlük gibi basit becerilere sahip olanlar bile bir yere gidip kendilerine iş bulabilir. Tabii eğer gerçekten yapmak istiyorsanız! Bazı insanlar, “Muhteşem bir şey yapıyorsun, keşke ben de yapabilsem” dediğinde, o zaman sen de bir yöntemini bul diyorum. Google’yın, gerçekten istiyorsanız mutlaka bir yolunu bulursunuz.