Dayanağını kendinden almak ya da başkasında aramak! Bugün size bu iki yaklaşımın benim hayatımda nasıl fark yarattığını anlatmak ve mesnedinizi kendinizden almanın nasıl mümkün olabileceğini aktarmak istiyorum.
Üniversite sınavına hazırlanırken bir akşam annem, “Perdelerini kapatsana” dedi. Her zamanki hoyratlığımda bir kerede perdeleri sonuna kadar çekmiştim ki… O da ne? Birden perdeye iğneyle tutturulmuş bir kart çıktı karşıma. Üzerinde, “Üşenme, Erteleme, Vazgeçme” yazıyordu. “Üniversite sınavı için” dedi annem. Sınava iki buçuk ay kalmıştı.
Masamı perdenin karşısına yerleştirdim, başımı her kaldırdığımda bu yazıyı gördüm. İstediğim bölümü kazanmamda bu motivasyon kartının çok yararı oldu.
Taksim’de ıvır zıvır satan bir pasajda bir gün -kendi kartımı- buldum. Kartta, “Bütün umudum kendimde. Terentius İ.Ö. 185-159” yazıyordu. Binlerce yıl öncesinden bana seslenen bu Kartacalı yazarın sözünü şiar edindim. Bu cümle hayatıma yeni bir farkındalık kazandırdı!
Dayanağını kendinden almak
Her şeyi ikiye ayırma eğilimindeyiz ya, ben de insanları “Dayanağını başkasında arayanlar” ve “Dayanağı kendi olanlar” diye ikiye ayırıyorum. Dayanak yerine mesnet kelimesini daha çok seviyorum. Mesnet deyince gözümün önüne sağlam bir kürsü geliyor ve o kürsüyü de üzerinde yükseldiğim bir kaide olarak düşlüyorum. Çünkü…
Bu iki grup insanın davranış paternlerinin tamamen birbirinden farklı olduğunu gözlemledim. Türkiye’de küçük bir azınlık hariç herkes hayatında sırtını dayayabileceği birilerini arıyor. Siyasi figürler, evin erkeği, ebeveynler, bazen abiler, ablalar bazen çalıştığımız kurumlar, patronlar, yöneticiler… Oysa başarılı olanlar, dayanağını kendinden alanlar!
Tespit ettiğim farklılıkların bazılarını şöyle sıralayabilirim;
İnsan mesnedini nasıl kendinden alır?
Dayanağını kendinden almak biraz tercih biraz da farkındalıkla ilgili. Gezi olaylarından sonra Doğan Burda Dergi ile olan sözleşmem, bütçelerin kısıtlanacağı gerekçesiyle feshedildiğinde işsiz kalacağım için çok kaygılanmıştım. Üniversiteden mezun olduğum yıllarda kolaylıkla iş buluyorken hem gelişen teknoloji hem yandaş basın kıskacı hem de Türkiye’nin okuryazarlık oranları yüzünden basın çalışanlarının iş sahaları git gide daraltmıştı.
Gittiğim iş görüşmelerinde bunca yıllık deneyimime karşın aldığım tekliflerin özeti şuydu; kanının son damlasına kadar çalış ama hayatta kalmana yetecek kadar para kazan! Burada bir yanlışlık yok muydu? Vardı.
Kurumlardan ayrıldığında sudan çıkmış balığa dönen pek çok kişi tanıyorum. Dünya bir anda “içerdekiler” yani hala kurumsalda çalışanlarla, “dışındakiler” yani oyunun dışında kalanlar olarak ikiye bölünür. Birçok kişi oyun dışı kaldığı için kendini değersiz hisseder. Oysa mesnedini kendinden alıyorsan yaptığın işin ve kendinin değerini bilirsin.
Kurumlar sevdiğin işi, hak ettiğin rakamlarda ve insani koşullarda yapmana imkân tanımıyorsa ne yapabilir ve mesleğini nasıl sürdürebilirsin? Dergiciliğe âşıktım ama aklımın bir kenarında hep kitap editörü olmak vardı. Bir kurumda çalışmadan, sadece istediğim projeleri alarak nasıl işimi yapabilirim? Bunun için kendime bir bilinirlik ve talep yaratmalıydım.
Kolları hemen sıvadım, önce kendi web sitemi https://murselcavus.com/ kurdum. Hem Doğan Burda hem Turkuvaz Medya Grubu dergilerindeki yazılarımı sitemde yayımlamaya başladım. Her gün bir makalemi sosyal medyada paylaştım. Düzenli yazı girmem dikkat çekti ve projeler gelmeye başladı.
Bu tarz süreçlerde aklınızı çelen çok şey olur. Yüksek maaş vadeden PR şirketlerinden 2-3 teklif aldım. Aylık kazancımın altı katını teklif eden vardı. Yutkunarak reddettim. Meslektaşlarımdan farklı mesleklere yönelenler ve iyi para kazananlar oldu. Ben o yolu da seçmedim, direndim ve kendimi markalaştırdım.
Bu yol uzun ve meşakkatlidir. Karşılığında para almadığınız pek çok iş yapar, bu çalışmaların karşılığını yıllara yayılan vadelerde geri dönüş alırsınız. Gel gelelim artısı da çoktur. Kendiniz için çalışırsınız, kimse sizi işinizden kovamaz, istediğiniz işi yapma lüksünüz olur, zamanınızı kendiniz yönetirsiniz ve limitsiz kazanabilirsiniz. (Hiç kazanamayabilirsiniz de!) ve bir süre sonra sizi işe almayanlar, size projelerle gelmeye başlar.
Bu süreç mesleğinizde de sizi diri tutar, hep yeni şeyler öğrenmeye çalışırsınız. Bir kurumda çalışanlar rutin iş akışıyla sınırlandırılarak körelirken siz sürekli iş kovaladığınız için trendleri takip edersiniz, gündem yaratırsınız. Markalaştığınızda da iş seçmeye başlarsınız.
Geçenlerde bir online eğitim girişimcisi beni aradı. Kendi sistemlerini çok ünlü bir eğitmenin üzerine kurmak istiyorlardı fakat eğitmen o kadar ünlüydü ki projeye evet demiş olmasına rağmen her gün TV programlarına koşturmaktan bir türlü işe başlayamamışlardı. Eğer bu girişimci, mesnedini bu eğitimciden değil kendinden alsaydı, proje çoktan bitmiş ve para kazanmaya başlamış olurlardı. Altı aylık yıpratıcı bir süreçten sonra girişimcinin de hevesi kaçtı ve proje yan yattı, suya battı.
Üç önemli tavsiye
Dayanağınızı kendinizden alabilmeniz için size üç tavsiyem var.
Birincisi masanıza oturun ve hayalinizde kendinizi de karşınıza oturtun. Hayatta ne istiyorsun? Bunu neden istiyorsun? Bunu nasıl hayata geçirebilirsin? Plan yaptın mı? Bu sana neye mal olacak? Bu geçici bir heves mi yoksa bu yola baş koymaya hazır mısın, diye sorun. Karşınızdaki sizin, dayanağını neyden ve kimden aldığına bakın. Eğer -sizinle ciddi düşünüyorsa- karşınızdaki size yatırım yapabilirsiniz.
Aldığım tüm kararlarda, yaptığım her davranışta kendimi dışarıdan gözlemliyorum ve mesnedimi nereden aldığıma bakıyorum. Eğer mesnedim ben değilsem, bu girişimci gibi örnekleri aklıma getirip bir daha düşünüyorum.
İkinci tavsiyem çevrenizdeki insanları bu gözle bir inceleyin ama bunu sürekli yapın. Böylece başarı ve başarısızlık nedenlerini görmeye başlayacak, kendinize güzel dersler çıkarabileceksiniz.
Üçüncü tavsiyem de şu; kurumsaldan ayrıldıktan sonra insan hep kendisini sahiplenecek bir kurum, kişi, sponsor arar. O zihniyet kalıbından çıkıp başka bir zihniyete geçmek, bastığınız yerin sağlam olduğunu hissedebilmek öyle şıp diye olacak bir şey değil.
Nasıl ki şimdi evinizden Taksim Meydanı’na gitmeye kalksanız buraya gidene kadar bir yola ve zamana ihtiyacınız varsa, zihnin “dayanağını kendinden almak” için de bir farkındalık yolculuğu yapması gerekiyor. Kendinize bu zamanı tanıyın.
Göreceksiniz ki, o meydanda sizi “yükseltecek” bir kaide bekliyor.