Çernobil Santrali’nde 25 Nisan 1986’da bir kaza meydana geldi. Bu gelmiş geçmiş en büyük nükleer kazaydı ve tüm dünyaya “nükleer enerji”nin şakası olmadığını gösterdi. Çernobil bitmeyen ölümdü ve hala sakat doğumlara neden olduğu gibi can almaya devam ediyor.
Çernobil Santrali’nde başmühendis olarak çalışan ve kaza yüzünden sorumlu tutularak yıllarca hapiste yatan Anatoli Dyatlov kaza anını şöyle anlatıyor: “ 25 Nisan 1986’da işe daha erken gelmiştim. 20 Nisan’da yapılması düşünülen ancak o geceye ertelenen deney için önceden hazırlıklar yapmak gerekiyordu.
Deneyle, reaktörün koruma sistemleri, bu arada, jeneratörlerin gücü ölçülecekti. Nöbeti devreden arkadaşlar her şeyin yolunda olduğunu, deneyin yaklaşık iki saat içinde başlayabileceğini söyledi. Sistem ve mekanizmaların bir kez daha kontrol edilmesi için emir verdim.
Ertesi gün vardiya müdürü Akimov tüm hazırlıkların tamamlandığını bildirdi ve deney başladı. Akimov her şeyin yolunda olduğunu ve reaktörün durdurulabileceğini bildirdi. Deneyin bu aşamasında acil durum kontrol düğmesine basılması gerekiyordu. Bu düğme reaktörün durdurulması ve acil durumlar için kullanılıyordu. Operatör de düğmeye bastı.
Göstergeler olağanüstü bir şey olmadığını gösterirken birden bire değerler yükselmeye ve reaktörün gücü artmaya başladı. Hemen acil durum ölçme sistemini devreye soktuğumuzda bir kazanın meydana geldiğini anladık. “
Dyatlov soğukkanlılığını korumaya çalışarak: “Hemen yedek kumanda odasına koşun” dediğini söylüyor. Herkes odayı terk etmeye başladığında reaktörü koruması gereken çubukların yarı yolda sıkışmış olduğunu farketti. Dyatlov iki kişinin merkez salona giderek koruma çubuklarını elle indirmelerini istedi. Ama emir verir vermez otomatik olarak inmeyen çubukların elle indirilemeyeceğini anladı ve onları durdurmak için arkalarından gittiğine birinin yıkılan duvarın altında kaldığını, birinin de yaralandığını gördü.
Havalandırmanın devreye sokulmasını isteyerek türbinlerin bulunduğu bölüme geçtiğinde korkunç manzarayla karşılaştı: tavan çökmüş, makaslar parçalanmış, sıcak su boruları patlamıştı. Buhardan hiç bir yer görünmüyor ve bütün aletler kısa devre yapıyordu. Kontrol odasına gidip göstergelere göz attığında durumun korkunç olduğunu anladı. Reaktör atölyesi çalışanları binanın yıkıldığını söylüyorlardı.
Dyatlov, Akimov’dan bütün mekanizmaların devreden çıkarılmasını, bu arada jenaratörlerden hidrojen üflenmesini istedi. Hidrojenin yeni yangınlar çıkarmasından korkuyordu. Ancak asıl yapılması gereken dördüncü reaktörün bütünüyle etkisizleştirilmesiydi. Herkes canla başla çalışsa da ok yaydan çıkmış ve dünyanın en korkunç nükleer kazası meydana gelmişti.
Uzmanlara göre kaza gecesi dört numaralı reaktörün durdurulması için basılan düğme bozularak santralın tam kapasiteyle çalışmasına neden oldu.
Çernobilin faturası 2000 fere kesilecek
Çernobilin faturası her geçen gün kabarıyor. O gece iki kişinin ölümüne neden olan Çernobil kazasının ertesi günü ölü sayısı 36’ya yükseldi. Kazadan sonra oluşan öldürücü radyoaktif bulut yalnızca Çernobil Santralı’nın bulunduğu Ukrayna’yı ve komşusu Belarus’u değil, aynı zamanda birçok ülkeyi de içine alan 150 bin kilometrekarelik bir alanı etkiledi.
Çernobil kazasından sonra radyasyonla ilgili hastalıklarda büyük artış görüldü, çocuklarda tiroid kanseri görülme oranı ise 10 kat arttı. 1995’te felaketin yıldönümünde açıklama yapan Ukrayna Sağlık Bakan Yardımcısı Andrey Seduk kazadan sonra ölenlerin 125 bin kişi olduğunu ve bu sayının kaza sonrası radyasyonlardan etkilenerek ölenleri kapsadığını söylüyordu.
Tehlike hala geçmiş değil
Kazanın dokuzuncu yılında santrali “uyuyan bir nükleer canavara” benzeten Fransız “L’Evenement” dergisi okurlarına tehlike geçmiş değil uyarısında bulunuyordu. Santralin yaydığı radyasyon çevresindeki 40-50 kilometrelik alanda etkili olmaya devam ediyor.