Deniz Yüce Başarır Hep Kitap’ın Yayın Yönetmeni. Hep Kitap da sektörün en yeni yayınevlerinden biri olmasına rağmen deneyimli kadrosu sayesinde yayıncılık sektörüne başarılı bir giriş yaptı. Başarır’a yeni bir yayınevi olma sürecini
Hep Kitap’ı bir yayınevi olarak nasıl tarif edersiniz?
Öncelikle dinamik ve yenilikçi. Dünya yayıncılığını sıkı takip eden, orada olup bitenleri buraya aktarmaya çalışan, Türk yayıncısının ilgilenmediği alanlara bakabilen, bunları da niş işler yapıyor gibi değil de ‘bunların da ilgilisi olabilir’ diye alanı genişletmeye çalışan, dinamik ve genç bir yayınevi hedefledik. Umarım öyle bir izlenim de veriyoruz.
Yayımlayacağınız kitapları nasıl seçiyorsunuz?
Yayın kurulumuz var. Belli başlı mecralardan, ajanslardan gelen bilgileri araştırıyoruz. Temelde neye bakıyoruz derseniz, Man Booker longlist’inden tarama yaparak 5-6 kitap seçtik. Seçtiğimiz ve satın aldığımız kitapların altısından dördü short list’te girdi. Sonuçta Man Booker Ödülü saygın bir ödül. Oradan çıkan kitaplar bazen Türk okuruna hitap etmiyor gibi görünebilir ama hepsi belli bir düzeyin üzerindedir. Dünya edebiyatının saygın işleridir.
Bildiğimiz edebiyatın dışında, kolay okunan, daha çok ilgi gören polisiye ya da kadın romanları dediğimiz türler de var listemizde. Bunlarda da bir düzeyin üzerini yakalamaya çalışacağız. İlk kurgudışı kitaplarımızdan birini de yayımladık. Bir çocuk kitabı olarak tasarlanmıştı ama her yaştan okura hitap ediyor. Çocuk kitaplarında yine edebiyat öncelikli, çocuk edebiyatının ve çocuk çizerlerin tanınan isimlerini tercih ediyoruz. Sanat kitaplarımız var.
Yerli yazarlar peki?
Yerli yazarlarda da acele etmeden gidiyoruz. Ben yazarların yayınevlerini seçerken yayınevlerinin ne olduklarını bilmelerini isteyeceklerini ve kendilerini ancak böyle rahat hissedeceklerini düşünüyorum. Beni ve ekibi tanısalar bile bir markanın nasıl bir şey yapacağını bilmek en doğal hakları. Başlangıçta Jale Sancak bizimle beraberdi, öykü kitabını yayımladı. Şimdi Nermin Yıldırım’ın bir romanı geliyor.
Esas mesleği yazarlık olmayan ama kitap yazan insanlarla çalışıyorum. Daha önce kitabı basılmamış yazarlar size dosya göndermek isterlerse nelere dikkat etmeli, yayınevi olarak neleri öncelikli olarak inceliyorsunuz?
Sadece fikir yeterli değil. Bir fikir üzerinden kitap oluşturamıyoruz. Her ay kaç tane kitap hazırlıyoruz, ekip belli. Ortada bir kitap olmuşluğuna ihtiyaç var. Hikayesini anlatabiliyor olması, Türkçe’yi doğru kullanabiliyor olması, yenilik getiriyor olması ve yazma konusunda istikrarı önemli. Biricik hikayenin peşinde koşan değil, yazmanın peşinde koşan insanlar istiyoruz. Kurgu dışında ise durum daha farklı. Siyasi kitaplar yapmayacağız. İnceleme araştırma yapacağız. İlk tarih kitabımızın haklarını yurt dışından aldık. Yerli tarih, yerli psikoloji gibi kitaplara açığız, bunlar zamanla gelecek şeyler, her şeyin bir anda yapılamayacağını biliyoruz.
Kitapta bir metodoloji olmasını bekleriz. Metodoloji olmayan kitaba metodoloji uydurmak yayınevinin işi değildir. Dışarıdan biriyle çalışarak dosyanın dosya haline gelmiş olması gerekiyor. Öneriye sunulurken belli başlı kuralların yerine getirilmesi, kitabı ‘kitaplaştırmış’ olması gerekiyor. Yayınevi tabii ki de, “Şu şöyle, bu böyle olsun” diyor ama bize gelene kadar bir metodolojisinin olması şart.
Yazardan kitabı size teslim ettikten sonra nasıl bir performans bekliyorsunuz?
Hangi kitaptan söz ettiğinize göre değişir. Gençlere hitap eden pop bir roman ya da sosyal medya şahsiyetinin kitabı söz konusuysa, takipçilerine bakmak gerekir. Söz konusu olan edebiyat ise, zaten belli bir kitleye hitap edeceğini biliyorsanız, böyle bir şey aramanıza gerek yok. Orada aktif olan birinin kitabın satışına faydası elbette olur ama yazarın kendi kendine, kendi ismiyle kendi pazarlamasını yapıyor olmasının ters teptiği durumlar da var. Yayınevinin paylaşması daha cool bir duruştur. Bu yazarı da yayınevini de rahatlatır.
Yurt dışında yayınevlerinin ciddi bir pazarlama performansı var. Kitap pazarlaması için ne düşünüyorsunuz?
Her zaman formül tutmuyor ama tutan formüller iki tarafın da iyi işlediği formüller. Yani ‘içerik’ ve ‘pazarlama’ uyumlu olmalı. Çok reklam yapmayan, yazarın bilinmediği eserler de çok satabiliyor, bu da bir pazarlama. O yokluğu da kesin çizgilerle çizdiğiniz zaman hikayenizi yine bir yere oturtuyorsunuz. O eser o duruş biçimiyle iyi uyum sağlıyorsa o da bir şey. Zamanla ve kulaktan kulağa gidiyor. Bence en başarılı pazarlama kulaktan kulağa giden…
Mesela?
Asi Kızlar için sadece “çıktı” dedik. Görselliği olan bir kitap ve görselliği olan bir şeyi herkes paylaşmayı seviyor. 8 Mart’a denk getirdik. Duyarlılığın arttığı ve çok konuşulduğu bir dönem. Büyük bir pazarlama mı? Her yerde billboardlar mı var? Çılgınca ilanlar mı var? Hayır! Doğru zamanda, doğru ürünü birilerine ulaştırın, onlar da başkalarına ulaştırır. Taş atma efektini nerede yapacağınız da bir çeşit pazarlamadır.
Temelde yayınevine gelmeden önce yazarın bir editörle çalışması daha mı sağlıklı?
Sadece fikir varsa ve kurgudışı için konuşuyorsak, profesyonel mesleği başka bir şeyse gerçekten editörle çalışmalarında fayda var.
Bana en çok kitabın sayfa sayısının önemli olup olmadığını soruyorlar.
Kitabın sayfa sayısı önemli. Çağımızda 500-600 sayfa okuma konusunda insanlar zorlanıyor. İncecik bir polisiyeyi okumak da zordur mesela. Bir kural koyamam ama duruma göre sayfa sayısının önemi var. Sayfa arttıkça fiyat artıyor, fiyat arttıkça alınırlık azalıyor. Türk insanının her şeye parası var ama kitaba gelince pahalı bulunuyor.
20 lira bandının altındaki kitaplar daha çok satıyor, 20-40 başka bir banda oturuyor diye düşünüyorum.
Bence o bant artık 25 ve yukarısı. Bir de 25 liralık kitabı internet indirimi ile 19 liraya alabiliyorsunuz. “29 lira olur mu?” diyen insanların kitap okuma alışkanlıkları olsa, daha ucuza satan siteleri takip ederlerdi. Yeter ki insan almak istesin.
Yazarlarınızı neye göre seçiyorsunuz?
Programınızı sadece ilk kitabını yazanlarla dolduramazsınız. Burada oranları belirleyip onu tutturmaya çalışıyoruz. Genel olarak yerli % 60, yabancı % 40 gibi bir denge gözetiyoruz. Bu kurgu ve kurgudışı için de aşağı yukarı geçerli. Bambaşka bir yayınevinde bu farklı da olabilir, siyasi kitaplar yaparsınız, misyonun ve görüşün yayınevisinizdir o zaman kurgudışı yayınlar ağır basabilir. Ana akım bir yayınevinin dengesi yine yüzde 40/60 çizgisinde gider.
Kurgudışı yazarlara tavsiyeleriniz ne olur?
Bence metodoloji çerçevesine oturtmaları gerekir metinlerini. Ayrıca dil çok önemli. Kurgu dışı yazarının da dilinin esnek olması önemli. Okunurluk daha da önemli. Bir meselesi var ve o meseleyi en düz, en sade şekilde anlatması gerekiyor. Bir açıdan baktığınızda çok daha zor. Hem ciddi bir şey anlatacak hem okunur olacak.