Bir ev aynı anda nasıl bu kadar mütevazı görünüp bu kadar çarpıcı olabilir? Bu ay Bebek’te iç mimar Esra Ergün Kazmirci’nin evine konuk oluyor ve onun huzur vahasını dolaşıyoruz.
Ev Bahçe Dergisi’nin Temmuz 2013 sayısında yayınlanmıştır. Telif hakları DBR’ye aittir.
FOTOĞRAFLAR: TUNÇSEL ÜLKÜ
Bebek İstanbul’un gözbebeğidir. Tüm ünlülerin akın ettiği, sosyetenin buluştuğu yerdir burası… Bebek Parkı’nı geçip sahilde ilerlerken siyah bir kapıdan girip cennetle karşılaşabileceğinizi ise asla tahmin edemezsiniz. Aslında şaşırmamak gerek, çünkü burası Bizans döneminden beri önemini hiç yitirmeyen Bebek Bahçe’nin devamı… Bizans döneminin önemli yeşil alanlarından biriyken bu küçük orman servilerle kaplıydı. Evliya Çelebi, Fatih Sultan Mehmed’in buraya Bebek Çelebi adında bir bölükbaşı atadığını ve semtin adının buradan geldiğini kayda düşüyor. Bebek Çelebi’nin kurduğu bahçe “Bağçe-i bebek” olarak anılıyormuş. Bahçe imara açıla açıla git gide küçülmüş. Bu ev de Ayşe Sultan Korusu’nun yanındaki Eliyeşil Sitesi’nde yer alıyor.
Siteye girdiğinizde iki tarafı ağaçlarla kaplı bir yolda ilerlemeye başlıyorsunuz. Şehrin gürültüsü geride kalıyor, kendinizi bambaşka bir coğrafyada hissetmeye başlıyorsunuz. Kot farkı yüzünden bahçeler yeşillikler arasında neredeyse yok gibiler… Arabamızı arka bahçeye park edip birkaç merdivenle evin girişine iniyoruz. Geniş, ferah zemini mozaikle kaplı antre çıkıyor karşımıza… Giriş katında bir salon, bir televizyon odası, yemek odası, mutfak ve misafir banyosu var. Salona doğru yöneldiğimizde bahçeye açılan kapıyı görüyoruz. İşte bahçenin çağrısı başlıyor. Hemen bahçedeki L koltuklara atıyoruz kendimizi… Evin küçük oğlu havuzda yazın tadını çıkarıyor. Kahvelerimizi alıp ev sahibesi iç mimar Esra Ergün Kazmirci ile bu büyüleyici bahçeyi konuşmaya koyuluyoruz.
Kazmirci ailesi bu eve beş yıl önce taşınmış. “Evi ilk gördüğümüzde kötü vaziyetteydi yine de köhne haliyle bile bana çok romantik geldi. Site bayağı eski. Bu ev de içinde eşyalarıyla birlikte 6-7 senedir boş duruyormuş” diye anlatmaya başlıyor Esra Hanım fakat itiraf etmeden geçemiyor, “İlk görüşte aşk diyebilirim. Daha önce oturduğumuz yer bina olarak çok moderndi. Daha düz hatlı, 700 metrekareye yakın büyük bir evdi fakat insanın zevkleri zamanla değişiyor. Gerçi onun da bahçesi orman gibiydi, bu yüzden değişmeyen şey herhalde yeşile olan tutkum. O ev iş yerime uzaktı. Evin keyfini süremiyor, çocuklarımı doğru dürüst göremiyordum. Ofisim de Bebek yokuşunda olunca burası cazip geldi. Bir şey olduğunda çocuklar bana geliyor, ben eve gelebiliyorum. Ev hem işime, hem sosyal çevreye yakın ve çok rahat.”
Tadilatlar çok hızlı başlamış. Beş hafta içerisinde salon parkesi ve üst kat parkesi hariç tesisatlar, banyolar ve mutfak tamamen değişmiş. “Mutfağı salon duvarını kırıp salona doğru genişlettik. Girişteki büyük banyoyu da kırılıp daha minik bir misafir banyosu yaptık.”
Esra Kazmirci iç mimar olarak birçok eve imza atıyor fakat burası kendi evi olduğu için tamamıyla kendini yansıtma şansı vermiş ona, “Kendi eviniz olduğunda en kaliteli malzemeyi kullanmak istiyorsunuz. Burası eski evim kadar modern değil, öte yandan French kapı ve pencereleri görünce başka bir şey yapmak istemedim. Eşim tekstille uğraşıyor ama dekorasyonla da ilgileniyor. Son zamanlarda ev alıyor, içini yapıyoruz, sonra satıyor. Birlikte karar vermekten keyif alıyoruz. Fakat bu evde benim yaptıklarımda bana çok güvendi.”
Tabii eşinin Esra Hanım’a güvenmesi boşuna değil çünkü atılan hiçbir adım sebepsiz değil. “Bu bahçe kapalı bir bahçe ve kimse sizi görmüyor. Ağaçlar yüksek olduğu için havuza akşam dörde kadar güneş geliyor. Şezlongları güneşin batış yönüne koyduk ki daha uzun süre yararlanalım. Çardağı evin en serin köşesine oturttuk. Öğleden sonra orası çok keyifli. Kışın ısıtıcıları yakıp evin önündeki L kanepelerde oturuyoruz. Yazın ise hep havuz başındayız. Çok misafirimiz oluyor ve yemeklerimizi hep burada yiyiyoruz.”
Bahçede içinde mutfak bitkileri için küçük bir sera var. Çardağın hemen yanında ise hobi odası gibi görünen ama ıvır zıvırların konulduğu bir bölüm yer alıyor. Bahçede limon, adaçayı, karayemiş, zeytin ve yenidünya ağaçları dikkat çekiyor. “Hepsini buradan topluyoruz. Dışarından hiç limon almadık mesela. Girişte de ıhlamur ağacımız var, şu an toplama zamanı. Kışın bol bol ıhlamur içiyoruz. Bir tane de incir ağacımız var. Bayağı kendi içinde bir eko sistemimiz var” diyor Esra Hanım.
Bahçeden ayrılmak zor olsa da içeri geçip evi gezmeye başlıyoruz. Esra Hanım duvarlarındaki tablolara dikkat çekiyor. “Duvarlarda Haluk Akakçe, Tayfun Erdoğmuş, Hayati Misman, Mahmut Karatoprak’ın tabloları var. Kütüphane ve şömine buraya özel tasarlandı.” Salonda televizyon olmaması dikkat çekici. Burası adeta bir sohbet ve dinlenme odası. Televizyon seyretmek isteyenler salondakileri rahatsız etmeden yandaki odaya geçiyor. Yazın terk edilip, kışın işlevsellik kazanan yemek odası da yine birçok sanat eseri ile iç içe… “Bu masanın üzerinde hep ikramlarımız olur ve gelip geçerken cup cake’leri, meyveleri atıştırabilirsiniz” diyor Esra Hanım. Yemek odasındaki masa E 15 marka masif meşe. Demir sarkıt aydınlatma Becara’dan alınmış. Büfe ve ayna ise özel üretim. Ceviz dresuar Becara’dan, abajurlar New England’tan, sandalyeler Riviera Maison’dan alınmış. Aksesuarlar ise yılların birikimini yansıtıyor; Çukurcuma, Becara, Ica, Woods ve Beymen Home’dan özenle seçilmişler.
Yemek odasından evin mutfağına geçiyoruz. Belli ki uzun akşam yemeklerine çok keyifli şaraplar eşlik ediyor, çünkü mutfakta en dikkat çekici şey şarap dolabında bize göz kırpan şampanyalar ve yıllanmış şaraplar oluyor.
Yavaş yavaş üst kata çıkıyoruz. Merdivenler koyu renge boyanmış, üzerine siyah bordürlü coco hali yapıymış. Burada yer alan ayna Layla Dekorasyon’dan. Merdivenlerde çerçevelenmiş eski anahtarlar dikkat çekiyor. Bunlar da Çukurcuma’dan temin edilmiş.
Üst kata çıkar çıkmaz geniş pencere sayesinde arka bahçe ile karşı karşıya kalıyoruz. Bu katta iki çocuk odası, ebeveyn yatak odası ve banyosu, bir tane de ardiye odası var. Yatak odası oldukça geniş pencerelere sahip. Görünce insanın içi açılıyor. Hemen önünde yer alan çalışma masası da havuza ve kapalı bahçeye bakıyor. Yatağın karşısına konumlanan televizyon ünitesinde epeyce yat dergisi var. Esra Hanım gülümseyerek eşinin yat tutkusundan bahsediyor. Beyaz gardırop elbette ki tüm giysileri toparlamaya yetmemiş, yatak odasına bağlı bir giyim odası da yatak odasını destekler nitelikte…
Evin iki oğlu da belli ki babaları gibi denizi ve maviyi seviyor. Onların odalarında beyaz ve mavi hakim renkler olarak karşımıza çıkıyor. Sayfiye evlerini çağrıştıran bir ortamda geçiriyorlar günlerini…
Evin belki de en akıl çelici noktası ise üst katta tek bir masa ve sandalyenin yer aldığı ve Boğaz’a hakim manzaraya sahip minik bölüm… Esra Hanım “Çok cazip görünüyor ama yukarısı inanılmaz sıcak” diyor. Sıcağa dayanıp burada oturduğunuzda ise yaratıcı bir yazara dönüşmemeniz imkansız gibi… Rahatlığın, samimiyetin ön plana çıktığı bu evde hiçbir şekilde “dekore edilmiş” hissini yaşamıyoruz, burası gerçekten içinde mutlu bir ailenin yaşadığı bir huzur yuvası!