Kristof Kolomb uzun zamandır düşlediği Hindistan’a denizden ulaşma fikrini, İspanya Krallığı’na yıllar süren uğraşından sonra kabul ettirdi. Elbette ki çıktığı yolculuğun bir kıtanın kaderini değiştireceğini bilmiyordu.
Portekiz ve İspanya… 15. ve 16. yüzyıllarda coğrafi keşiflerin öncüsü iki devletti. İspanya Krallığı’nın gemileriyle yola çıkarak 1492’de Amerika’ya ayak basan Kristof Kolomb burayı Hindistan sanarak yerli halka, Hintli anlamına gelen “Ios Indos” adını taktı.
Amerika’nın yerli halkı dağınık kabileler halinde yaşıyordu. İspanya kralı ile kraliçesi Kolomb’un yeni bir ülke keşfettiğini öğrenir öğrenmez ona sahip çıktı. Karayip Denizi’ndeki adaları, Meksika’yı, Orta Amerika’yı ve Brezilya dışında bütün Güney Amerika’yı ele geçirdiler. Böylece neredeyse Kuzey ve Güney Amerika kıtalarının tamamı İspanya’nın oldu.
Yeni kıtaya büyük ilgi
İngilizler, Hollandalılar ve Fransızlar da bu yeni kara parçasına ilgi göstermeye başlamışlardı. İngilizler ilk 1607’de altın bulmak amacıyla Virginia’ya ayak bastılar ama altın bulamadılar. Zor yıllardan sonra tütün yetiştirmeyi başararak durumlarını düzelttiler.
1619’da ilk kez kadınlar ve gene aynı yılda köle olarak getirilen Siyah Afrikalılar, Amerika’ya ayak bastı. Onları 1620’de, İngiltere’de dinsel inançları yüzünden baskı gördükleri için barınamayan Protestanlar izledi. Mayflower adlı gemiyle Massachusetts kıyılarına varan bu grup kendi hükümetini kurdu.
Hollandalılar Kuzey ve Güney Amerika’da kalıcı yerleşim bölgeleri kuramadılar. Kuzey Amerika’da New Amsterdam ve Fort Orange’ı kurdular; ama 1664’te New Amsterdam İngilizlerin eline geçti ve New York oldu.
Fransızlar da 16. yüzyılın ortalarından başlayarak Kuzey Amerika kıyılarını keşfetti. Önce Hudson Körfezi çevresine ve Kanada’ya yerleştiler. Güneye sürekli seferler düzenleyerek St. Lawrence ve Mississippi ırmaklarındaki ulaşıma egemen oldular. 1861’de kralları XIV. Louis’nin onuruna Louisiana’yı kurdular. Böylece Fransa’nın Kanada’dan Meksika Körfezi’ne kadar uzanan geniş bir egemenlik bölgesi oldu; ama Fransız askerlerince denetlenen bu bölgede Fransa’dan çok az göçmen geldiği için Fransız nüfusu İngilizlerden azdı. Fransız kaleleri ve yerleşimleri, İngiliz göçmenlerin Amerika’nın batısına geçmesini engelliyordu.
Kardeşlik Kenti Pennsylvania
1681’de William Penn, Pennsylvania’yı kurdu. Penn herkesin Tanrı’ya dilediği gibi tapınmakta özgür olduğunu, Amerika yerlilerine adil davranılması ve topraklarının bedelinin ödenmesi gerektiğini savunuyordu. Kendi kolonisi için, yasalarını halkın yapacağı bir hükümet önerdi ve Pennsylvania’yı “Kardeşlik Kenti” ilan etti.
İngiliz kolonilerinde yönetim biçimi İngiltere’ye benziyordu. Bazı kolonilerin valileri İngiltere kralınca atanıyordu. Bazılarında da İngiltere kralının, koloni topraklarını bağışladığı toprak sahibi vali oluyordu. Yalnızca iki kolonide, (Connecticut ve Rhode Island) vali halk tarafından seçiliyordu. Her koloninin mülk sahiplerince seçilen bir meclisi vardı. İngiltere kolonileri kendi imparatorluğunun bir parçası olarak kabul ettiğinden; savaş açılması, ticaret kurallarının saptanması, vergi alınması gibi konularda son sözün kendisinde olması gerektiğini düşünüyordu.
İnsanlar yeni yerleştikleri bu ülkede birçok güçlükle karşı karşıyaydılar. Yiyecek ve yerleşim sorunları, yerliler ile mücadele bitmiyordu. Güneyde doğa koşulları daha elverişliydi. Bazı tarlalarda köle emeğiyle çok fazla ürün kaldırılabiliyordu. Koloniler hem birbirleriyle, hem de İngiltere ile ticaret yapıyordu.
Yerleşimden sonra eğitim
Göçmenler ilk yerleşme sorunlarını çözdükten sonra çocuklarının eğitimi konusunda, 1647’de Massachussett’de çıkarılan bir yasa ile en az 50 ailenin bulunduğu her yerleşim yerinde bir okul açılması kabul edildi. 1636’da Harvard ve 1701’de Yale kolejleri kuruldu. 1638’de Massachussetts’de ilk basımevi çalışmaya başladı.
1750 yılına gelindiğinde kolonilerde, 1 milyon 200 bin insan yaşıyordu. Bu rakam Fransız yerleşimlerinde yaşayanlardan 15 kat fazlaydı. İngiliz kolonilerinde yaşayanlar daha batıya doğru yayılabilmek için Fransız bölgelerine sürekli akınlar düzenlemeye başladılar. 1763’te Avrupa’daki Yedi Yıl Savaşı, İngiltere’nin zaferiyle sonuçlandıktan sonra Fransız yerleşimleri ile Mississippi Irmağı’nın doğusundaki topraklar İngiltere’nin denetimine geçti.