serhanyavas

Serhan Yavaş’ı bu günlerde ATV’de yayınlanan ‘Seni Kimler Aldı’ dizisindeki Talat rolünde izliyoruz. Adını Kalbime Yazdım’ın Ömer’i, Unutulmaz’ın Harun’u, Yemin’in Menderes’i Serhan Yavaş ile hem yeni dizi projesini hem aile yaşamını hem de oyunculuk kariyerini konuştuk.

Yeşilay Dergisi’inde yayınlanmıştır. Telif hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir.

Fotoğraf: Koray Işık
Mekan çekimi için Workinton’a teşekkür ederiz.

Bir yanıyla Yunanistan göçmeni bir yanıyla Karadenizli bir ailenin oğul olarak İstanbul’da dünyaya gelen Serhan Yavaş, çocukluğunu Boğaz’da yüzerek, Anadolu Hisarı’nın çayırlarında oynayarak geçirmiş. Oyunculuk ve fotomodellikle Marmara Üniversitesi Spor Akademisi’nde eğitim alırken tanışmış. Kısa bir ticaret hayatından sonra tekrar setlere dönen Serhan Yavaş sorularımıza tüm içtenliği ile yanıt verdi.

Fiziksel olarak kime benziyorsunuz?
Ne anneme ne babama benziyorum. Kaşlarım biraz babama benzer, annem daha beyazdır. Onlar Selanik, Manastır’dan 1930’larda gelmiş. Fatih’e, sonra da Kanlıca’ya yerleşmişler. Babamın ailesi de Rize’den 1930’larda gelmiş, onlar da Anadolu Hisarı’na yerleşmiş. İkisi de İstanbul doğumlu. Ben de Boğaz’da büyüdüm, burada yüzmeyi öğrendim. Hisar’da çayırlarda çimenlerde oynayarak, uçurtma uçurarak, çelik çomak oynayarak çocukluğumu geçirdim.

Çok şanslı bir çocukluk geçirmişsiniz. Ardından da Marmara Üniversitesi Spor Akademisi’nden mezun olup üniversite yıllarında tenis dersleri vermişsiniz. Spor yapmaya hala devam ediyor musunuz?
Spor hayatımda hep oldu, üniversite öncesi futbol vardı. Üniversitede tenise başladım. Uzun bir süre de tenis dersi verdim. Sağlık açısından da çok önemli spor. Spor Akademisi’nde anatomi, fizyoloji gibi mecburi dersler gördük. İnsan vücudu kas, yapısı gibi konulara vakıfım. Kendim de bu konulara ilgi duyuyor, özellikle beynin bedenini nasıl oluşturduğu ve nasıl yönettiği konusunda da sürekli araştırıyor, günceli takip ediyorum. Ne yerseniz osunuz diyorlar, çok doğru! Ben de hem yediklerime hem de spor yapmaya çok özen gösteriyorum.

Hangi sporu yapıyorsunuz?
Tenis oynuyorum ama bu aralar çok zaman ayıramıyorum. Tenis kolla oynanan bir spor gibi görünse de bütün vücudun rotasyonu ile ilgilidir, tüm vücut çalışır. Bunun yanında fitness tüm vücudu şekillendirdiği için fitness yapıyorum. Vücudun şekillenmesinde beslenme yüzde 65-70 oranında etkili ve sporla bunu kombine etmeniz gerek. Diğer sporlar mevcut potansiyelinizi korur, kondüsyonunuzu o spor dalının el verdiği oranda devam ettirir, sosyal hayatınıza katkı sağlar. Çalışmadığım zamanlarda haftanın beş günü, günde 1,5 saat spor yapıyorum, çalıştığım dönemlerde ancak haftada 3 gün gidebiliyorum.

Üniversite yıllarında fotomotellik ve oyunculuk yaparken 1999 yılında evlenince modelliği bırakıp ticaret ile uğraşmaya başlamışsınız. Ticaret hayatı nasıldı? Size neler kattı?
Bazı şeyler hayatınızı aniden değiştirir, buna kader der geçeriz. Aslında her yaşadığımız kader dahilindedir, evlendikten sonra tekstil aile işi olduğu için o alana geçtim. Ticaret, tekstil ve imalatta çok iyi bir firmaydı çalıştığım yer. Hiç bilmediğim bir iş olduğu için ticarette çok zorlandım ve bu işi Sultanhamam, Yeşildirek’te yaptım. Bu piyasa işin kalbidir. 1999’da başladım, 2001 yılında ciddi devalüasyon oldu, kriz yaşandı.

Zorlanmamın bir diğer nedeni de çok dürüst biri olmamdı. Söylediğimin arkasında dururum, karşımdakinin de aynı şekilde davrandığını düşünürüm. Ticarette ise A gösterilip C sonuçlarla karşılaşılabiliyorsunuz, daha politik olmak gerekiyor. Bu evliliğimle alakalı bir işti, 2005 yılında ayrıldım ve tekrar oyunculuk sektörüne döndüm. Ticaret benim yapmak isteyeceğim bir iş olmasa da oyunculuk açısından oradan çok beslendim. Gözlem yapmak oyunculuk için önemli bir nimettir.

Oyunculuk sizin için ne ifade ediyor?
Hayat büyük bir senaryo ve herkes kendi rolünü oynuyor, iyi gözlemlediğiniz zaman çok şey alabiliyorsunuz. Oyunculuk çok zevkli bir iş bana göre. Neden? Çünkü hiç siz olmayan biri gibi davranabiliyorsunuz. Normal hayatta bunu yapamazsınız, rahat etmezsiniz, tepki alırsınız. Senaristin çizdiği çerçeve olsa da serbest bir alanı vardır. Yönetmen size şu bir buçuk metrenin dışına çıkma diyebilir ama yine de orada istediğiniz şekilde role girersiniz. Mesela iyi kalpli, paylaşımcı bir karakterken, tam aksini canlandırmanız istenebilir. Bunu doğallıkla yapabildiğinizde zevki bambaşka.

Türkiye’de yaratılan roller yeterince renkli mi? Yoksa başka rollerde oynamak ister miydiniz?
Dizilerde bu zor. Bu anlamda 1-2 yapımcı, çok iyi 2-3 firma var. Bunlar çok başarılı işlere imza atıyor, 7-8 ay öncesinden hazırlıklara başlıyorlar. Bunun dışındakiler hazırlanma süresi daha kısa olan, bazıları yeni kurulan firmalar, bu yüzden top hep aynı kişiler arasında dönüyor. Bizde bir kişi bir rolde sivrildiğinde bir sonraki projede hemen hemen aynı rol gelir. Bu da oyuncuyu kısıtlayan bir durum yaratabiliyor.
Bir de 160 dakikalara çıktı diziler. Unutulmaz dizisini çekerken 120 dakikalardaydı, 90 dakikaya inmesini beklerken daha da uzadı diziler. Biz oyuncular işimiz bitince gidiyoruz, oysa setçilerimiz, ışıkçılarımız, kamera arkasındakiler son sahneye kadar oradalar. 15-16 saat çalışıyorlar, her hafta 160 dakikalık işin çıkması bu yönüyle çok mucizevi bir şey. Umarım ileride bu koşullar iyileşir.
Seni Kimler Aldı’da Talat rolü

Şu an ATV’de yayınlanan ‘Seni Kimler Aldı’ dizisinde devam ediyorsunuz. Biraz diziden bahsedebilir misiniz? Nasıl bir set ortamı var? Çok güçlü bir kadro ile çalışıyorsunuz. Bu kadro ile çalışmak nasıl?
Evet, çok güçlü bir kadro ve çok iyi oyuncularımız var, değerli hocalarımız var, hiç biriyle daha önce çalışmamıştım. Yeni tanışmamıza rağmen hemen kaynaştık, hepsi de iyi tiyatrocular yada oyuncular. Karakter olarak da oyunculuk olarak da çok şanslı bir set ortamı. Hepsi şeker insanlar…

Talat rolünde daha önce Yurdaer Okur var deniyor fakat onun oynadığı bir bölüm yayınlanmamış galiba?
Bu dizi için görüşmelerimiz iki yıl önce başladı. 3-4 aylık bir bekleme sürecimiz oldu, senaryo revize ediliyordu. Onların anlaştığı kanal başka bir oyuncu önermiş olabiliyor bazen, bir ara bağlantımız koptu. Bekleme aşamasındayken muhtemelen böyle bir durum olduğunu düşündüm ben de… Proje yeni sezonda gösterime girmedi, bir yıl sonra ATV ile anlaşılmış ve çekime başlanmış.
Yayına girmeden önce ise bana ulaştılar tekrar, Talat rolünü teklif ettiler. Bu da kısmet. Projeyi, karakteri ve gidişatını bildiğim için ben de dahil olmak istedim. Sık sık projelerde yer alan biri değilim, seçiciyim. Çalışıp biraz dinlenip, 1-1,5 sene ailemle, sosyal çevremle zaman geçirmeyi tercih ediyorum.

Talat nasıl biri? Çok düzgün bir profil çiziyor diziden gördüğümüz kadarıyla…
Evet, bana hep böyle karakterler geliyor. Yemin dizisinden itibaren başlayan çizgide kadınların hep ‘işte böyle bir erkek olmalı hayatımda’ dediği ya da annelerin ‘kızıma göre bir damat’ diyebileceği roller geliyor. Talat da düzgün, aile bağları güçlü, saygılı, annesini özellikle çok seven ve kollayan biri… Öte taraftan sanatçılıktan gelen özgür bir ruhu var. Bir dönem yurt dışında yaşamış fakat geldikten sonra insan der ya, “20-25 sene orada yaşadım ama memleket gibisi yok, burada kalacağım.” Talat da annesinin rahatsızlığı sebebiyle dönüyor, ailedeki meseleleri de görünce Türkiye’de kalmayı tercih ediyor. İlerleyen bölümlerde de bir aşk başlayacak! Yeni yeni başlıyor Talat’ın hikayesi dizide…

Bu durumda Talat ile benzer yönleriniz neler? Ayrıldığınız noktalar neler?
Talat ağır bir adam, ben daha hareketli biriyimdir. Ekranda nedense oturaklı, ağır görünüyorum çünkü roller öyle geliyor, ben de bu rolleri oynamayı seviyorum. Espritüel bir insanım. Unutulmaz dizisinde Ersoy Güler yönetmenimizdi, “Sana mutlaka komedi çekmemiz lazım” demişti. Benim için de komedi değişik bir şey olabilir. Eskiden kendimi hazır hissetmezdim, şu anda neden olmasın diyorum.

Peki aksiyon filmlerinde oynamak ister miydiniz?
Aksiyonu da fiziki yapıma ve yüz hatlarıma yakıştırıyorum. Ayrıca spor akademisi geçmişim var bir çok spor branşında oldukça başarılıyım. Türkiye’de sinemada aksiyon çok kolay değil. Hollywood deveyi pire, pireyi deve yapabiliyor, bizde ise başka bir sistem işliyor. Hollywood’ta sınır yok, bizde ise hep limitlerimiz, sınırlarımız var.
Dizilerimiz ciddi çıkış yaptı, yurt dışına satışları başarılı, pek çok ülkede tanınıyor dizilerimiz. Daha önce oynadığım iki dizi Yunanistan, Romanya, Fas, İran, Arap ülkelerine satıldı. Zaten Türkmenistan, Kazakistan, Azerbaycan gibi ülkelerde de eş zamanlı olarak izleniyor. Bu anlamda dizi sektörünü başarılı, sinemamızı ise başarısız buluyorum.
“Aileme vakit ayırmayı severim”

Ben sizi hep yoğun çalışan biri olarak düşünmüştüm ama gördüğüm kadarıyla ailesine vakit ayıran birisiniz.
Haftanın bir günü annemlerle mutlaka kahvaltı yaparız, bazen Pazar günleri bazen de setin durumuna göre farklı bir gün olabiliyor bu. Yazları İstanbul dışında olduklarında onların yanına gidiyorum. Kışın ise evlerimiz birbirine çok yakın olduğu için sıklıkla görüşüyoruz. Yazın beraber olduğumuz günlerde her gün gezeriz. Doğayı, deniz kenarını çok seviyorum, İstanbul’dan da kaçış oluyor.
İstanbul’da kışın AVM’ler, yazın da yeşil alanlar çok kalabalık oluyor. Daha sakin bir yerde oturduğumuz için, “Hafta sonu geldi, kendimizi dışarı atalım” gibi bir durumumuz yok çok şükür. Büyüklerimizi, akrabalarımızı ziyaret ediyoruz. 98 yaşında anneannemiz var, ona gidiyoruz.

Bir kızınız var. Onunla iletişiminiz nasıl? Genelde ebeveynler çocuklarının teknoloji düşkünlüğünden yakınır. Kızınızın teknoloji ile arası nasıl? Bu konuda yasaklarınız yada sınırlamalarınız var mı?
Benim yasak koyan bir yapım yok. Ebeveyn olarak çocuğa zarar verecek madde alışkanlığı, içki, sigara gibi konularda bilinçlendirme yada yönlendirme yapılmalı elbette ama bu yönlendirmede kişi ebeveyn olarak sözsel yönlendirme yapıp bunlar zararlı sen kullanma deyip kendisi kullanıyorsa bunun çocuğa çokta faydalı olduğunu düşünmüyorum. Siz ebeveyn olarak çocuğun o gelişme döneminde görsel örnek olmalısınız. Sadece yasaklamak ve kullanma demek yeterli değil.
Elektronik dünyamıza girdi, her şey bunun üzerinde yürüyor. “Şu yaşına kadar bu aletlere yaklaştırmayacağım” gibi bir cümle sarf etmeyi doğru bulmuyorum çünkü bir yerde hayatına girecek. Artık tüm yazışmalar haberleşmeler mesajlaşmalar dünyadaki gelişen olayları takipler elektronik cihazlarla oluyor. Ne yapmak lazım? Yasaklamaktansa bunun insan sağlığına etkilerini anlatmak lazım ki o gerektiği kadar bunu kullansın ve bunun dışında da kendisi ile cihaz arasında mesafe bıraksın. Her insan farklı bir özellikle ve mizaçla var oluyor, insanlar çocukluğunda yapamadığı şeyi fırsat bulduğunda aşırı yapmaya da başlayabiliyor. Ayrıca bir şeyle ne kadar zaman geçirirseniz, bir süre sonra ondan bıkmaya yada aşırı bağımlısı olmaya başlayabilirsiniz. Şimdi çok hızlı bir değişim var. Bir bakıyorsunuz 3-5 gün içinde hayatınıza yeni bir teknoloji girmiş ve hayatınızın olmazsa olmazı olmuş.

İnsanın yapısıyla da ilgili biraz değil mi?
Bahçeye baktığınızda papatyaları, çimenleri görürsünüz. Nasıl gelincikten papatya olmasını, çimenden de ağaç olmasını isteyemezseniz insandan da başka bir şeye dönüşmesini isteyemezsiniz. Yaradılışınız neyse o ortaya çıkıyor, genetik bir şifre var ve bunun açılmasıyla hayatınız şekilleniyor. Hayata böyle baktığınızda, birini size başka bir şey dikte etmesi mümkün değil, ben size hiçbir şeyi zorla yaptırmamam, sizde olan açığa çıkacak. Ancak şu olabilir, o şey size zarar verecekse, ben bunun bilincindeysem ve siz değilseniz, zararlarını size anlatıp paylaşabilirim ama yasak koyamam.
Arkadaşlarımın 13-14 yaşlarında çocukları var ve okulla ilgili, “şuradan mezun olmalı” gibi talepleri oluyor. Hiç eğitimini almayıp başka alanlarda başarılı olan o kadar çok kişi var ki! Sanatçı, sporcu, ticaretle uğraşan insanlar… Belki de okulda çok başarısız olmuş kişiler bunlar fakat kazandığı paranın haddi hesabı yok. O yüzden çocukların sadece potansiyelini ortaya çıkarmalarına yardımcı olmak, istemediği bir bölümde veya okulda okumaya, yapmak istemediği bir mesleği yapmaya zorlamamak gerekiyor. Çevremizde istemediği bölümlerde okumuş ama sevdiği işi yaparken başarılı olmuş çok örnek var.

Bağımlılıklardan uzak tutmanın formülü örnek olmak
Bağımlılıklara da değinmek istiyoruz. Sigara ve alkolle ilgili aileler çocuklarına hangi davranışları öğretmeli ki çocuklar bu tür bağımlılıklar geliştirmesin? Ailelerin sizce bu konudaki rolü ne?
Aile bireyleri çocuklarının sigara ve alkol kullanmasını istemiyorsa, kesinlikle küçük yaşlardan itibaren onların yanında bunları kullanmamalı. Ben hiç sigara içmedim, bir kez tadına baktım, çocuklukta anne-baba içiyorsa meraklanırsınız, bir arkadaşınız da sizi motive ediyorsa birlikte denersiniz. Benim bir arkadaşım bu konuda ön ayak oldu, evden bir sigara aldım, ikiye böldüm, bir parçasını ona verdim, bir parçasını ben aldım. Yaktım, o dumanı bir kez içime çektim ve dumandan neredeyse boğuluyordum. “Ciğerlerime saçma sapan bir hava girdi” diye düşünüp yere attım, üstüne bastım ve hayatım boyu bir daha da sigara içmedim.

Güzel bir ders olmuş bu!
Hakikaten bu açıdan şanslı biriyim. O sigaranın bedenime vereceği zararı yaşamadım. Alkol için de aynı şeyi söyleyebilirim. Hiç sevmedim, sadece lise sonlarda yaş günü partilerinde, elimdeki bir bardağı elimde saatlerce taşıyıp, gösterdim. Çünkü tadını hiç beğenmedim, sevemedim. 2001 yılından itibaren asitli içeceklerden hazır meyve sularından uzak duruyorum. Ayrıca işlenmiş gıdalardan ambalaja girmiş hayvansal ürünleri de kullanmamaya gayret ediyorum. Bunların vücuda etkilerini biliyorum. Herkes, “Sen ne kadar genç görünüyorsun, vücudunu nasıl muhafaza ediyorsun?” diyor. Halbuki onlar benim yaşamadığım şekilde yaşıyorlar. Siz bedeninize nasıl bakarsanız, bedeniniz de sizi o şekilde taşır.

Genetik de bir faktör tabii…
Doğru o daha da önemli konu. Artık genetik test ve açılımı tespit eden sağlık kuruluşları var. Sigara konusu açıldığında şunu duymuşsunuzdur, “90 yaşında, günde iki paket sigara içmiş biri var, hala çok sağlıklı.” Belki onun genetiğinde sigaranın zararlarını absorbe eden bir sistem var. Genetiğimizi bilmediğiniz için sizde o sistem var mı yok mu bilemezsiniz. Öte taraftan sigara kullandığı için kanser olan, beyninde, ciğerlerinde hasar olan insanlar var. Ayrıca üzerinde öldürür yazılı bir ürünü düzenli tüketiyor olmak ne kadar akıllıca? Hayatınızla ilgili kumar mı oynamak istiyorsunuz? Oynarsınız, hayat sizin çünkü.

Kızınızla nasıl vakit geçiriyorsunuz?
Kızım ergenlik döneminde, 15-16’lı yaşlarda… Bu yaşlar aileyle değil daha çok arkadaşlarıyla vakit geçirip eğlenmek istedikleri yaşlar. O yaşın kendine göre bir bakış açısı oluyor. Ergenlikte çok sert ve katı kurallarla yaklaşmamak geriyor. Bu baskıyı uygulayan anne babalar da kendi çocukluklarını hatırlayarak o duyguyu bilebilirler de belki hatırlamak istemiyorlar. Sadece kendisine, bedenine ve ahlaki değerlerine zarar verici davranışlardan kaçınması önemli, bunun dışındaki baskıların geri dönüşleri farklı oluyor.

Gelecekle ilgili planlarınız neler?
Aslında plan yapmıyorum, hayatın ne getireceğini bilmediğimiz için, “şunu yapacağım, bunu yapacağım” demekten kaçınıyorum. Neden? Plana kendinizi adapte ettiğinizde bu başarı açısından güzel bir şey olabiliyor, çok kaptırırsanız ve gerçekleştiremezseniz bu kez hayal kırıklığı büyük oluyor.
Bu durumda da başkasının yaptığı planlara uymak zorunda kalmıyor musunuz?
Yooo, başkası dediğiniz kim? Bu sürprizlerin sizin önünüze gelmesi. Sürpriz nereden geliyor? Eşinizden, dostunuzdan, ailenizden, iş çevrenizden geliyor.

Plan yapmıyorsunuz peki evrene mesaj gönderiyor musunuz?
Tabii… Dua önemlidir, DUA yönlendirilmiş beyin dalgalarıdır. Kendi bilincinizi belli bir enerji ile belli bir konuya yönlendiriyorsunuz ki önünüze gelsin. Bunu yapmak çok doğru bir şey. Bu da plan diyebilirsiniz ama burada önemli olan şu var. “Olursa olur suyu, olmazsa karpuz suyu” diye bir söz vardır. Bir şey olacaksa olacaktır, olmayacaksa da olmayacaktır. Siz bunun bilincine vararak bunu istiyorsanız isteyin ama “illa olmalı” yada bu hayatta mutlaka benim istediğim gibi olacak dediğinizde süküt-u hayale uğrarsınız çünkü sizin ‘olacak’ dediniz asla olmaz.

Asla olmaz da demeyelim.
Demeyelim ama olmaz, ben bunu çok gözlemledim. Kim diretiyorsa aksi şeyler önüne geliyor ve o kişi de o zaman sinirleniyor. “Bu böyle olacak” dosyasını beyninizdeki kabullerden kayıtlardan silerseniz önünüze geldiğinde zorluk yaşamazsınız. Çünkü dünya sizin yaşadığınız köyden kasabadan hatta ülkeden ibaret değil. Sonsuz bir oluşum ve farklılık var. Dolayısıyla her şey sizin bakış açışınıza göre size cevap veriyor.

Serhan Yavaş kimdir?
Serhan Yavaş, 27 Mart 1972 tarihinde İstanbul’da doğdu. Marmara Üniversitesi Spor Akademisi’nden mezun oldu. Üniversite yıllarında tenis dersleri de verdi. Üniversiteye girişiyle birlikte özel bir fotomodel ajansında 1990’dan 1998’e kadar reklam oyunculuğu ve fotomodellik yaptı. 1996 yılında Muazzez Ersoy’un Nostalji 2 adlı albümünün çıkış parçası İntizar’ın video klibinde oynadı. 1999 yılında evlenince modellik ve reklam oyunculuğunu bırakarak 2005 yılına kadar tekstille ve ticaretle uğraştı. 2005 yılında boşandı ve tekrar oyunculuğa geri döndü. Deniz Bank, Bosch, Tofaş, Papia ve Nestle Kit Kat reklamlarının ardından profesyonel olarak oyunculuğa başladı. 2007 yılında oynadığı bir çikolata reklamı ona Yemin dizisinde başrol getirdi. 2007 yılında ‘Yemin’ adlı dizide, Menderes karakterini canlandırdı. 2008 yılında ‘Yağmurdan Sonra’ adlı sinema filminde Pelin Batu, Turan Özdemir, Demir Karahan, Nilgün Belgün ile oynadı. 2009 yılında ATV ekranlarında üç yıl, 90 bölüm süren Unutulmaz projesinde bir çok ödül aldı. 2013 yılında ‘Adını Kalbime Yazdım’ dizisinde başrollerini İpek Karapınar ve Erkam Aydar ile paylaştı. Halen ATV ekranında, Seni Kimler Aldı isimli projede Talat karakterini canlandırıyor. Kadir Has Üniversitesi tarafından 2009 Yılın En Has Erkek Oyuncusu seçildi. 2010 yılında TelevizyonDizisi.com En İyiler Ödülleri’nde En İyi Erkek Oyuncu (Unutulmaz) ödülünü aldı.

Filmleri ve Dizileri:
2017- Seni Kimler Aldı ( Talat ) ( TV Dizisi )
2013 – Adını Kalbime Yazdım (Ömer) (TV Dizisi)
2009 – 2010 – Unutulmaz (Harun Hakkı) (TV Dizisi)
2008 – Yağmurdan Sonra (Nuri) (Sinema Filmi)
2007 – Yemin (Menderes) (TV Dizisi)
1998 – Örümcek (Şekip Komiser) (TV Dizisi)
1995 – Ester ve Sarah (Fransız dizisi)

Kasaba.works Digital Agency