UNICEF verilerine göre dünyada 13-15 yaşlarındaki öğrencilerin yarısı yani yaklaşık 150 milyon öğrenci okulda ve okul çevresinde akran şiddetine maruz kalıyor. Ailelerin ve gençlerin akran baskısıyla nasıl mücadele edebileceğini İbn Haldun Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Duygu Dinçer’e sorduk.
Yeşilay Dergisi’nde yayınlanmıştır. Telif hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir.
Çocuk ve gençler, akranları arasında kabul ve takdir görmekten ya da popüler olmaktan hoşlanıyor. Tıpkı yetişkinler gibi onlar için de bir grubun sevilen ve değer verilen bir üyesi olmak önemli. İbn Haldun Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Duygu Dinçer, “Bu tür grup üyelikleri öz değeri ve aidiyet hissini artırır. Örneğin, pek çok çocuk ve genç, arkadaşlarıyla aynı tür müzikleri dinlemek, aynı şekilde giyinmek, aynı şekilde saçını kestirmek ve böylece grup ruhunun bir parçası olmak ister. Akran grupları, sahip olduğu davranış kalıpları ve değerler sistemiyle üyelerini yani gençleri belli biçimde davranmaya ve grup normlarına uymaya güdüler, onlar için referans kaynağı haline gelir. Akranların çocuk ve gençler üzerindeki etkisi her zaman bu kadarla sınırlı kalmayabilir. Örneğin; akran baskısı heyecan aramak için birlikte hırsızlık yapmak, sigara içmek ya da kavga etmek gibi zararlı veya yasal olmayan şekilde kendini gösterebilir. Zararlı sonuçlarından söz edilen akran etkisi bu ikinci türdeki akran baskısına karşılık gelir. Akran baskısı çocuk ve gençleri yanlış olduğunu bile bile belirli türde davranışta bulunmaya ya da riskli davranışlar sergilemeye sevk eder.” diyor.
10-14 yaş aralığına dikkat
Dr. Dinçer’e göre çocuklar, arkadaşlarının kendileri hakkında ne düşündüğüne önem vermeye başlar başlamaz akran baskısı kendisini hissettirebilir, “Baskının başlangıç evresinin ilkokul yıllarına rastladığı tahmin edilse de daha erken yaşlarda ortaya çıkabilir. Yalnızca okulda değil, yaz kamplarında, sanat ya da spor gruplarında yani çocuk ve gençlerin etkileşim içinde olduğu her yerde oluşabilir. Bununla birlikte birçok araştırma, akran baskısı konusunda en kırılgan dönemin 10-14 yaş aralığına rastladığını ve etkisinin yaş ilerledikçe (18 yaşa doğru) giderek azaldığını gösteriyor.”
Akran baskısının bağımlılığa etkisi
Bağımlılık söz konusu olduğunda yalnızca alkol, sigara, madde ve teknoloji kullanımına yönelik tutumlardan ya da onlara erişim olanağına sahip olup olmama durumundan değil akran gruplarının etkisinden de söz etmek gerekir. Dinçer, “Bu etki bağımlılık davranışının gelişmesinde temel belirleyici olmasa da çeşitli şekillerde oluşabilir ve çoğu zaman bir risk faktörü olarak karşımıza çıkabilir. Örneğin akran grubu düzenli olarak alkol, sigara ya da madde kullanan gençler bu deneyimi normalleştirebilir ve madde kullanmaya başlayabilir. Yapılan araştırmalar ergenlik yıllarında alkol, sigara ya da madde kullanan çok sayıda arkadaşı olan gençlerin bağımlılık davranışına yönelme konusunda daha fazla risk altında olduğunu gösteriyor” diyor. Bu riskin gençlerin birbirine model olması, tedarikçilik etmesi ya da teşvik edici olması nedeniyle daha da büyüyebileceğine dikkat çeken Dinçer, “Özellikle sigara kullanımında akran baskısının güçlü tetikleyicilerden biri olduğu biliniyor. Öte yandan akran baskısı kimi zaman koruyucu bir faktör olarak da ortaya çıkabilir. Örneğin arkadaşları aktif kullanıcı olmayan ya da alkol, sigara ve madde kullanımının karşısında olan gençler, onların yardımıyla bağımlılıkla daha etkili şekilde mücadele edebilir.” dedi.
Aile bağları akran baskısına karşı koruyor
Dinçer’e göre çocuğuyla yakın ve güçlü ilişki içinde olan ve onun gündelik yaşamından haberdar olan ebeveynler akran baskısının ipuçlarını yakalama konusunda avantajlı, “Çünkü çocuk ve gençlerde gözle görülür birtakım davranışsal değişimler olur. Çeşitli olumsuz alışkanlıklara uyum sağlamaya çabalayabilir, bu doğrultuda bazı yaşam tarzı değişiklikleri yapabilir, eskiden sahip olmadıkları ancak yakın zamanlarda edinmeye başladıkları yeni düşünce biçimlerine kanalize olabilirler. Özellikle belli bir grupla birlikteyken farklı davranmaya ve pek de hoş olmayan şeyler denemeye yönelebilir, hatta yapmak istemedikleri şeyleri yapabilirler. Onlarla aynı şekilde hareket etmezlerse kendilerini o gruba ait değilmiş gibi hissedebilir ve bu doğrultuda daha somurtkan, depresif, kaygılı ve içe dönük bir ruh haline bürünebilirler. Benzer şekilde daha sinirli olabilir, daha sorumsuz davranabilirler. Sosyal medyada, telefonda, bilgisayarda vb. daha fazla zaman geçirmeye yönelebilirler. Bu bağlamda ailelerinden uzaklaşabilir ya da eskiden yaptıkları, kendilerine keyif veren faaliyetleri bırakabilirler. Daha önce saygıyla yaklaştıkları durumlar karşısında saygısız ve hoşgörüsüz davranmaya başlayabilirler. Okul performanslarında düşüş görülebilir. Bahsi geçen belirtiler pek çok farklı duygusal ve sosyal zorluk karşısında ortaya çıkabilir. Bunların akran baskısından kaynaklanıp kaynaklanmadığı ancak ebeveyn ve çocuk arasındaki açık iletişim yoluyla anlaşılabilir.”
Akran baskısı pozitif veya negatif olabilir
Dinçer akran baskısının çocuk ve gençlerin duygusal ve sosyal gelişim sürecinde hem pozitif hem de negatif yönleriyle varlık gösterebileceğinin altını çiziyor, “Kişiyi yanlışa olduğu kadar doğruya da güdüleyebilir. Örneğin akranları, bir genci okuldan kaçma, sigara içme, ehliyetsiz araç kullanma ya da hız yapma gibi riskli kararlar almaya teşvik edebileceği gibi kendindeki negatif yönleri budamaya ve bunların yerine yeni pozitif yönler (etik değerler geliştirme ya da sorumluluk alma gibi özellikler) eklemeye ya da performansını yükseltmeye de güdüleyebilir. Bu tür pozitif akran baskısının örneklerini sınıf içi grup çalışmalarında gözlemlemek mümkün. Performansa dayalı bir takım çalışması için akademik başarısı düşük ve yüksek olan çocuklar yan yana getirildiğinde, akademik başarısı düşük olan çocukların performanslarında artış yaşandığı gözlenebilir. Dolayısıyla terimin içinde geçen “baskı” sözcüğü, daima olumsuz anlam ifade etmez. Pedagojik açıdan etkili şekilde kullanıldığında çocuk ya da gencin pozitif yönde gelişiminde itici güç haline gelebilir.”
“Hayır” diyebilmek çok önemli
Dinçer akran baskısı ya da olumsuz olay ve olgu karşısında reçetemsi yönlendirmeler yapmanın çok mümkün olmadığını söylüyor, “Her durumun kendine has bir yapısı vardır. Her durum çocuk ya da gencin bireysel özelliklerinden içinde bulunduğu sosyal koşullara kadar pek çok faktör göz önünde bulundurularak ele alınmalı. Bununla birlikte yapılan araştırmalar özellikle riskli davranışları olmayan iyi bir yakın arkadaşın, zarara dönük akran baskısına karşı koyabilmede önemli bir koruyucu faktör olduğunu gösteriyor. Özellikle “hayır diyebilme” becerisine sahip bir arkadaş, çocuk ya da gencin akran baskısına direnmesine yardımcı olabilir. Olumlu özellikleriyle öne çıkan ve güçlü bir sosyal destek unsuru olan yakın arkadaş edinmek akran baskısıyla başa çıkma konusunda yardımcı olabilir. Böyle bir arkadaşı yoksa destek alınabilecek yeni bir sosyal ağ, yeni ve pozitif yönleriyle dikkat çeken arkadaş çevresi yaratmak faydalı olabilir. Örneğin bir okul kulübüne katılmak ya da bir spor takımına, koroya girmek yeni bir grubun parçası olmayı sağlayabilir.”
Çocuğun akran baskısına karşı durabilmesinde yardımı dokunacak bir diğer önemli unsur da aile. Dinçer’e göre, “Aile gerek akran baskısı konusunda rol model oluşu gerekse sunduğu güçlü ilişkisel bağlarla çocuğun “hayır diyebilme” becerisini geliştirir. Çocuk ya da genç hangi davranışların ebeveynleri tarafından kabul gördüğünü hangilerinin görmediğini ve bunların dayanak noktalarını bilir; böylece akranlarının dayattığı negatif düşünce ve davranış kalıpları yerine bunları esas alabilir. Güncel araştırmalar çocuk ve gençlerin davranışları üzerinde ebeveyn etkisinin akran etkisinden daha yüksek olduğunu ortaya koyuyor. Benzer şekilde kardeşler, kuzenler de akran baskısına karşı koymada çocuk ve gençler açısından koruyucu bir faktör. Ailevi bağlar çocuğun kendini güvende ve değerli hissetmesini sağlayarak negatif akran etkisinin çocuğun/gencin benliğine nüfuz etmesini asgariye indirebiliyor. Düşük özgüven negatif akran baskısına karşı koymanın önüne geçen önemli bir risk faktörü. Aile aracılığıyla çocuklarının kendilerine olan güvenlerini arttıracak farklı yollar bulmak önemli.”
Ebeveynler çocuklarına nasıl yardımcı olabilir?
Dinçer bu soruya şöyle yanıt veriyor, “Ebeveynler çocuklarına açık ya da örtülü yollarla negatif akran baskısına karşı koyabilme gücü aşılayabilirler. Söz gelimi, çocuğuna erken yaşlardan itibaren ‘Arkadaşların bir şeyin iyi ve doğru olduğunu söylediğinde, bu onun gerçekten iyi ve doğru olduğu anlamına gelmez. Doğruluğundan emin olduğun durumlar söz konusu olduğunda, arkadaşlarına rağmen kendi fikirlerinin peşinden gidebilmelisin. Kalabalığa karşı kendini ifade edebilmeli ve hedeflerinin izini sürebilmelisin. Eğer biri senin sen olduğun için zayıf olduğunu düşünüyorsa ya da sana kendini olduğundan zayıf hissettiriyorsa ona hayatında yer vermek zorunda değilsin’ mesajını veren ve onu, kendi kararlarının sorumluluğunu alabilecek şekilde yetiştiren ebeveynler, negatif akran baskısının önüne geçecek ilk adımı atmış olur. Bu tür mesajlar hem çocuğun özgüvenini pekiştirip kendisini değerli hissetmesini sağlar hem de tehlikeli bulduğu durumlarda uyma ya da itaat yerine sorgulama ve reddetme becerilerini kullanabilmesine yardımcı olur. Bu tür mesajlar çocuk ve gençlerin arkadaşlarını dinlese de karar alırken kendi iç sesine kulak vermesine katkıda bulunur. Çocuklarına erken yaşlardan itibaren her konuda açık kapı bırakan ve onu baskı altında hissettiği durumları paylaşmaya teşvik eden ebeveynler akran baskısı konusunda çocuklarına oldukça yardımcı olur. Ebeveynlerin çocuklarının yakın arkadaşlarını ve temas halinde olduğu diğer arkadaşlarını tanıyor olması ve öğretmen ve okul yöneticileriyle iletişim içinde olması da önemlidir.”
150 milyon öğrenci akran baskısına maruz kalıyor
Dinçer, “UNICEF’e göre dünyada 13-15 yaşlarındaki öğrencilerin yarısı (yaklaşık 150 milyon öğrenci) okulda ve okul çevresinde akran şiddetine maruz kalıyor. Sizce bu ne ifade ediyor?” sorusunu şöyle cevaplıyor, “UNICEF tarafından ortaya konulan rakamlar, akran zorbalığının ne kadar yaygın olduğunu ve bu konuda önleyici psikolojik hizmetlere ne kadar ihtiyaç olduğunu gösteriyor. Söz konusu rakamlar aynı zamanda eğitim ortamlarının çocuk ve gençlere “güvenli bir alan” sunmada yetersiz kaldığını ve okullarda çalışan psikolojik sağlık profesyonellerinin takım çalışması halinde (öğretmenler, okul yöneticileri, veliler vb. ile işbirliği içinde) bu meselenin üzerine daha fazla eğilmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Daha güçlü adımların atılması kişi ve kurumların çabalarıyla değil, eğitim alanındaki karar alıcıların, politika yapıcıların meydana getireceği ulusal eğitim politikaları aracılığıyla mümkün olabilir.”
Akran etkisi, insan gelişiminin doğal ve yadsınamaz bir parçasıdır diyen Dinçer, bireysel değerlerin önemine de değiniyor, “Elbette önem verdiğimiz ya da birlikte yaşadığımız insanların üzerimizde etkisi olacaktır. Önemli olan bu etkinin çocuk, genç ya da yetişkinler olarak bizi pasif ve boyun eğen konuma getirmesine izin vermemektir. Bunun yerine karar alırken kendi değerler sisteminin farkında olan, eleştirel bir şekilde sorgulayan ve aldığı kararların sorumluluğunu taşıyan aktif birer özne olarak akran grupları içinde yer almak önemlidir. Bunun için de ebeveyn ve diğer yetişkinlere düşen asli görev, çocuk ve gençlerin başkalarından kabul ve takdir görmek için kendi değerler sisteminden taviz vermeyeceği aile ve okul iklimleri yaratmaktır.”
Dijitalleşen zorbalık
Çocuk ve gençler, içinde yaşadığımız dijital çağın hem teknolojiyle en fazla temas halinde olan hem de zararlarından etkilenmeye en açık olan naif gruplarından biri. Ev ve okul içinde internete erişimleri çok kolay olduğundan dijital zorbalığın her türüne muhatap olmaları mümkün. Bu nedenle Dinçer ebeveyn ve diğer yetişkinlerin çocuk ve gençlerle internetle ilgili her şeyi doğal şekilde konuşabilecekleri yakın bir ilişki kurmalarını öneriyor.
Dr. Duygu Dinçer kimdir?
Duygu Dinçer 2006 yılında İstanbul Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık (ana dal) ve İngilizce Öğretmenliği (yan dal) programlarından mezun oldu. İlk yüksek lisansını 2009 yılında Genelkurmay Başkanlığı Harp Akademileri Komutanlığı Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’nde tamamladı. Ardından Hacettepe Üniversitesi’nde Sosyal Psikoloji alanında ikinci yüksek lisansına başladı. Eğitiminin ikinci döneminde Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Psikoloji Bölümü’ne araştırma görevlisi olarak atandı ve yüksek lisansını bu üniversitede tamamladı. Tez döneminde YÖK Yüksek Lisans Araştırma Bursu ile Leuven Üniversitesi’nde (Belçika) misafir araştırmacı olarak görev yaptı. Üçüncü yüksek lisansını ise İstanbul Üniversitesi’nde Kadın Çalışmaları alanında tamamladı. Doktora derecesini 2017 yılında Marmara Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Anabilim Dalı’ndan alan Dinçer, bu süreçte TÜBİTAK Doktora Sırası Araştırma Bursu ile misafir araştırmacı olarak California Üniversitesi, Berkeley’de (ABD) görev yaptı. Ulusal ve uluslararası düzeyde birçok makale, kitap bölümü ve çeviri çalışması bulunan Dinçer, ağırlıklı olarak psikolojik danışma, duygu psikolojisi, sosyal psikoloji, yakın ilişkiler psikolojisi, çift ve aile danışmanlığı, varoluşsal psikoloji, pozitif psikoloji, kadın araştırmaları ve bağımlılığın kültürel bileşenleri üzerine çalışıyor.