Karar vermek ve kararlılık nedir? Problem çözmekle karar vermek arasındaki fark nedir? Hangi yöntemleri kullanarak daha doğru karar alabiliriz? Karar verme ve problem çözme eğitimleri neyi öğretiyor? Tüm merak ettiklerimizi bu alanda eğitimler veren Kemal İslamoğlu’na sorduk.
Vakıfbank Dergisi’nde Sayı 2/2015 tarihinde yayınlanmıştır. Telif hakları Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O’ya aittir.
1 Karar verme nedir?
İngilizce’de karar vermenin karşılığı decision. Kökü Latince’de ‘kesmek’ten geliyor. Yani kesip atmak demek. Gündelik hayatımızda karşımıza birçok alternatif çıkıyor. Biz de bu çok alternatif arasında bazen karar vermeden ilerliyor, bu yüzden bazı şeyleri ıskalıyor, geç kalıyor ya da kendimizi başkalarının kararlarına teslim etmiş oluyoruz.
Karar zihinsel olduğu kadar aksiyonel bir süreç. En iyi analizleri yapıp aksiyon almamak da karar vermemekle eşdeğer. Arşivler hayata geçirilmemiş fizibilitelerle dolu. “Ben bunu biliyordum, benim projelerim arasında vardı, bak o yapmış” demek yanlış. Yapmalısınız!
Karar vermek diğer bütün seçenekleri elemek ve tek bir tanesi üzerine yoğunlaşmak demek!
2 Kararlılık nedir?
“Gemileri yakmak” tabiri nereden geliyor? Vikingler savaşmadan önce geldikleri gemileri yakıyorlar. Bu düşmana ne mesaj veriyor? “Kararlıyız, yenene ya da ölene kadar savaşacağız!” Kendilerine ne mesaj veriyorlar? Sonuna kadar gideceğiz, bunun geri dönüşü yok. İşte bu kararlılıktır! Başka hiçbir seçenek olmadan ne istediğini bilmek ve aksiyona geçmektir.
Fakat ne istediğini bilmek o kadar kolay değil! Önümüze bir sürü psikolojik süreç, çevresel faktörler, öğrenilmiş çaresizlikler, daha önce yaptığımız hatalar, hatta başkalarının hataları çıkıyor. Bunlar da karar vermemizi, kararlılık göstermemizi zorlaştırıyor.
3 Etkisiz ve başarısız kararlara ne sebep olur?
Kendini, çevreyi, süreci anlamadan aksiyona geçmek. Toplum olarak böyleyiz. Madenlerdeki kazalar, işçi ölümleri hep aynı dinamikleri taşıyor, yani riskleri göz önüne almadan karar almak!
“Neyi, niçin istiyorum?” ya da “Karşı taraf ne istiyor?” konusunda çok net olmak gerekiyor. Karşı tarafın perspektifini, değerlerini anlamaya çalışarak ilerlemek daha sağlıklı karar vermeye imkan tanıyor. Olayları, olguları “doğru-yanlış” diye algılamak yerine “yararlı-yararsız” olarak algılamaya başladığımızda her şey kolaylaşıyor. Danışanlarımdan en sık duyduğum söz “Adaletli değil!” oluyor. Öyle de, dünya adil mi? Dünyanın adil olmakla ilgili bir çabası yok ki!
4 İnsan doğası karar almamızı nasıl etkiliyor?
Bütün organizmaların en temel iki güdüsü şu; hayatta kalmak ve üremek. Her ne yapıyorsak varlığımızı sürdürmek istiyoruz. Fırsat gördüğümüzde de üstüne atlama eğilimimiz var. Peki bu durumdayken riskleri görüyor muyuz? Hayır, fırsata odaklanıyoruz. Güdülerimizin farkına varmamız gerekiyor.
5 Karar verme ile problem çözme aynı süreç midir?
Problem çözme yaratıcılıkla, karar verme ise seçenekleri daraltma ile alakalı. İnsanlar karar verirken yaratıcı olmak zorunda değiller, analitik düşünmek zorundalar.
Dört farklı düşünme seviyesi var. Bunlardan ilki ‘tepkisel düşünme’ ve insanların büyük çoğunluğu bu seviyede kararlar alıyor. Oysa karar alma süreçlerinde bundan sonraki seviyeler işe yarıyor. Bunlar; stratejik, sistemik ve sezgisel düşünme. “Bizim mahallede bir Mehmet Amca var, onun bütün kararları doğru çıkıyor” derler mesela. Gözden kaçırdığımız şu; Mehmet Amca tepkisel karar vermiyor, sezgisel karar veriyor. Tepkisel ile sezgisel arasındaki farkı anlamak çoğu zaman zordur. Anadolu’da dükkanının önünde oturan bir esnaf vardır, kimden ne zaman para isteyeceğini, ne zaman kime mal satabileceğini çok iyi bilir. Bunu da sezgisel olarak yapar. Biz hayatta kalma ve üreme güdüsüyle kararlar aldıkça, tepkisele kayıyoruz. Analiz yapmak, elimizde ne var, araçlarımız ne, amacımız ne gibi doneleri masaya yatırmak tepkiselden çıkmayı sağlıyor.
6 Karar vermede nasıl ilerlemeliyiz?
Problemi anlamak ve asıl konunun kaynağına inmek önemli. Birçok durumda asıl neyi çözmeye çalıştığımızı anlamıyoruz. Asıl konu ne? Neyi gözden kaçırıyoruz? Ne istiyoruz?
Önce problemi ortaya koyup sonra veri toplamaya başladığınızda sorunu şekillendirmiş oluyoruz. “Elinizde sürekli çekiç taşırsanız etrafındaki her şeyi çivi olarak görmeye başlarsınız” derler. Önce verileri toplamak ve ardından problemi tanımlamak, son aşamada da alternatif üretmek gerekiyor.
Problem çözme aşamasında alternatifleri elemek ve birini seçmek bizi karar verme aşamasına taşıyor. Son olarak da “bunu satmak, ikna etmek, takip etmek”. Bunlar problem çözmenin 6 aşamasını oluşturuyor.
7 Bir problemi çözerken ona nasıl yaklaşmalıyız?
Albert Einstein, “Hiç bir problem, onun farkına vardığınız andaki kafa yapısıyla çözülemez. Mutlaka farklı bakış açısı yakalanmalıdır” diyor. Olayı bizden bağımsız çözmek, probleme bakan kendimize uzaktan bakabilmek önemli bir beceri. Bu problemi gerçekten çözmeyi sağlayacak bir adım. İçindeyken olayı farklı görmemize imkan yok. O problemi çözmeye çalışan kendinize uzaktan bakmayı denemelisiniz. Böyle baktığınızda alternatifler geliştirebiliyorsunuz. Böyle bakarken de zihnin sol tarafını kullanabilmeliyiz. Yani bazı şeyleri sıralamalı, hangi alternatifin hangi durumda iyi, avantajlı, hangi durumda kötü olduğunu tespit etmeliyiz. Böylece en ‘yararlı’ karara ulaşabiliriz.
8 Problemi görselleştirmek için ‘zihin haritası’ neden kullanılmalı?
1970’lerin ortasında zihin haritası kullanımı yaygınlaşmaya başladı. Son beş yıldır ÖRAV (Öğretmen Akademisi Vakfı) yaptığı eğitimlerde “bunu çocuklara öğretin ve dersleri böyle izah edin” diyor. Zihin haritası düşündüğümüz gibi not almamızdır aslında. Beynimizle elimizi senkronize etmemizi sağlıyor. Sağ ve sol beynimiz aynı anda çalıştığı zaman olaylara holistik bakabiliyor.
İlkokul birden itibaren bize öğretilen şey sol yukarıdan başlamak ve sağ aşağı doğru inmek yani lineer bakmaktı. Halbuki zihin haritası daha geniş bir resim veriyor, parça bütün ve bütün parça arasında kaybolmadan gidip gelmeyi sağlıyor. Karar verirken alternatifleri, bunların hangisinin iyi olacağını çok daha iyi gösteriyor.
9 Zihin haritası nasıl yapılır?
Konuyu merkeze koyup, bütün unsurları çevresine yayarak yapılıyor. Beyindeki her bir hücre kendini beynin merkezi sayıyor, bunu modelliyoruz. Temel kuralı şudur, saat 12 yönünde çıkılır ve saat yönünde dönülür. Mesela merkeze “Karar verme” yazdık ve ondan bir ok çıkarttık, çevreye yayılan kollarda konuyu izah ediyoruz. Kollarımız ne olabilir? Teknikler, basamaklar, tuzaklar, araçlar, çevresel faktörler olabilir ya da bunlarla ilgili başarılı, başarısız örnekler olabilir. Bunları çizip açıklamaya başlıyoruz, bu kollardan da oklar çıkıyor. Kollarda sadece kelime, çizim ve renk kullanıyoruz. Renk monotonluğu azaltıyor, manayı güçlendiriyor.
Ana konu merkezde, sonra ilk kolu çıkardınız ve bunu da ikiye ayırdınız, hatta bunları da ikiye ayırdıysanız çok geniş bir resme bakıyorsunuz demektir. Einstein, “Herhangi bir olguya üç kere ‘nasıl oluyor’ diye sorun” diyor, biz bunu kağıda taşımış, görselleştirmiş oluyoruz.
10 Eleştirel düşünme nedir ve ne işimize yarar?
Eleştirel düşünmede bütün varsayımları sorgularız. En uygun hareket tarzını, aksiyon planını yaratırız. Riskleri, umulmayan fırsatları görürüz. Eleştirel düşüncede bilginin nereden geldiğini, bilgi kaynağının doğruluğunu, bilgiyi nereden teyit edeceğimizi araştırırız. “Bu dahilse bu niye değil?” gibi sorgulamalar yaparız. Bu da ‘soğanın cücüğüne’ inme işlemidir. Mesela herhangi bir olguya beş kere niçin diye sormak önemli bir tekniktir.
Varsayımları listelemeli ve her bir varsayımın köküne inmelisiniz. Onların köküne indiğinizde bir takım trendler göreceksiniz. Böylece sivrisineklerle değil, bataklıkla mücadele edecek, daha etkin ve güçlü çözümlere kavuşacaksınız.
Karar Verme Eğitimleri
Kemal İslamoğlu’nun kurumsal şirketlere verdiği “Yaratıcı Problem Çözme ve Karar Verme Teknikleri” eğitimi kurumun talebine göre bir veya iki gün sürebiliyor. Bu eğitimlerin sonucunda katılımcıların karar süreçlerinde çok daha kaliteli seçenekler üretmesi, etkili karar verme tekniklerini kullanarak seçim işleminin verimini arttırmaları, karar ve çözümlerin başarı oranlarının arttırılması, analitik düşünme ve karar verme konusunda kişilerin kendisini daha iyi tanımaları ve güvenlerinin artması hedefleniyor. Eğitimlerde önce prosesin nasıl işlediğine değiniliyor. Buradaki kişisel engeller ve araçları tanımlandıktan sonra ise kurumsal kararlarla ilgili uygulamalar yapılıyor.
Karar alırken nelere dikkat etmeli?
- Evlilik, boşanma, taşınma, iş değiştirme gibi önemli kararlar öncesinde ne istediğinize net karar verin. Uzaktan kendinize bakarak “Ben bu kararımın sonunda ne istiyorum?” diye sorun. Bunu belirledikten sonra alternatifleri, seçenekleri oluşturmak daha kolay hale geliyor. Yani sonunda ne istediğinizi aklınızda tutmalısınız.
- Konuyu iyi anladığınızdan, doğru veri topladığınızdan emin olun.
- Çoğunlukla A planı üzerinden gidiliyor, riskler düşünülmüyor. Alternatif oluşturduğunuzda, nelerin ters gidebileceğini hesapladığınızda bunlara da hazırlıklı olursunuz.
- Acele etmeyin. Süre ve hedef baskısı olduğunda insanlar genelde ‘ana konuyu’ kaçırıyor. Ödüller, içgüdüler, hırslar problemi anlamamızı engelleyebiliyor. Doğru karar vermek istiyorsak zaman baskısına ve hırsa yenik düşmemeliyiz.
- Ne istediğinizi bilebilmeniz için kendinizi iyi tanımanız gerek.
- Yaşam sizin başına ne geldiği değil, başınıza gelenler karşısında sizin ne karar verdiğinizdir. Yani yaşadığınız sonuçlar aslında sizin seçiminiz.
- Kararlardan pişman olmak, o anda bildiğiniz bir bilgiyi kullanmamaktan kaynaklanır. Bilmediğiniz bir bilgiden dolayı yanlış karar aldıysanız pişmanlık duymaz sadece öğrenirsiniz.